1. YAZARLAR

  2. Yaşar Erkmen

  3. Oynatmaya az kaldı
Yaşar Erkmen

Yaşar Erkmen

Oynatmaya az kaldı

A+A-

Fatih Erkoç, radyoda bas bas bağırıyordu:
“Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?”

Toplumun büyük çoğunluğunun durumu da ondan farksız diyeceğim ama şarkıya kulak verince Fatih Erkoç’un derdinin başka, halkın derdinin başka olduğunu anlıyorum. Allah herkese Erkoç’un derdi gibi bir dert versin, diyesim geliyor. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü ikinci dizede, “Bir güzel kız yüzünden çıldıracağım.” diyen şarkıcının nasıl bir derdi olduğu netleşiyor. Vatandaş, geçim derdinden belini doğrultamıyor ki o taraklarda bezi, gönül işlerinde gözü ya da sözü olsun.

Ağır ekonomik koşullar karşısında millet hâlâ ya sabır çekiyor. Halkımızın zamlar karşısındaki metanetli ve vakur duruşunu takdir etmemek mümkün mü? Batılılar kıskanacaklarsa kendilerinde olmayan “sabrın sonu selamettir; sabreden derviş, muradına ermiş” gibi hikmetli sözlere sıkı sıkıya bağlı halkımızın bu anlayışını kıskansınlar. Var mı onlarda böyle bir davranış ve anlayış? Neymiş efendim, zamlara tepki göstermek, örgütlü mücadele başlatmak demokrasinin, insan haklarının bir gereğiymiş! Boş iş bunlar, boş!.. Sen gel, o protestoları, boykotları, grevleri şanlı Türk polisinin karşısında yap da gör Hanya’yı Konya’yı! Bulmuşlar boş meydanları, bağırıp duruyorlar. Sıkıyorsa gel, 1 Mayıs’ta çık bakalım Taksim’e de halkın can ve mal güvenliğinin teminatı polisimiz, alıversin boyunun ölçüsünü. Biber gazı ve cop manyağı olursun da haritada bile memleketinin yerini bulamazsın. Garibim devlet adamlarını da zor durumda bırakmayın. Adamlar ne yapsınlar? O mevkilere gelebilmek için ne emekler harcamış ne badireler atlatmıştır. Keyiflerini kaçırmak doğru mu?

Bu krizler bize vız gelir tırıs gider. Halkımız zamlara, enflasyona karşı efsunludur, şerbetlidir. Nice krizler görmüş, nice yokluklar, yoksulluklar yaşamıştır da bir kez olsun gıkını çıkarmamış, her şey Allah’tan demiş, sorumlu olan kulunu asla ve kat’a sorgulamamıştır.  Telaşlanıp ortalığı velveleye vermeyin, oynatmaya moynatmaya az kaldı diye boş hayallere de kapılmayın! Açlıktan nefesi koksa, sürüm sürüm sürünse de dediğim dedik der, verdiği sözden dönmez, desteğini çekmez, kolay kolay değiştirmez oyunun rengini. Bu bir doğru, yanlış meselesi değil; onur, gurur meselesidir. Takım tutar gibi siyasi parti tutulur.

Ne zamana kadar, biliyor musunuz? Pazara kadar değil, mezara kadar!

Bu davranış biçimi genlerimize işlemiş. Atalarımız da benzer bir anlayışla padişahına hep destek, tam destek olmuş ve şu veciz ifadeyi belleklerimize kazımışlar:

“Padişahım çok yaşa!..”

Padişah, assa da kesse de bu söylem değişmemiş. Kadim tarihine böylesine sadık olan halkımız, nasıl olmuşsa bu parlak geçmişine halel getirecek bir dönemi de aşağıdaki anekdota (hikâyecik) konu olmuş:  

Padişahlardan biri, yeni vergiler koyduğunda ya da mevcut vergileri artırdığında, maliye nazırına;

“Git bakalım, halkın arasında bir dolaş. Vergilere alışmışlar mı?” dermiş.
Gözlerinden ışıklar saçan maliye nazırı da, halkın arasında dolaştıktan sona padişaha,
“Padişahım, ekonominin çarkları dönüyor, zenginlerin şikâyeti yok. Yoksul halkın suratı biraz asık, canı da sıkılmış durumda ama sizin tavsiyenize uyup şükrediyorlar, sabrediyorlar.” dediğinde padişah da şu şekilde yorum yaparmış:

“Tamam, demek ki sorun yok. Alışırlar, alışırlar...”
Bir süre sonra yine vergiler artırıldığında, padişahın talimatı üzerine maliye nazırı halkın arasında dolaşır ve izlenimlerini aktarırmış,

“Padişahım, bu kez suratları çok asık. Merhaba desen, yüzüne dik dik bakıyorlar. Beni tanısalardı ne yaparlardı acaba diye epeyce bir soğuk terler döktüm. Her an kavga edecek gibiler. Suratlarından düşen bin parça. Galiba bu kez vergileri çok artırdık.”

“Yok yok! Merak etme sen. Önemli bir şey gözükmüyor. Alışırlar, alışırlar...”
Bu böyle devam etmiş gitmiş.

Günlerden bir gün, yine yeni vergiler getirildiğinde, maliye nazırı halkın arasına karışmış, dolaşıp geldiğinde şaşkın bir vaziyetteymiş.

“Padişahım hiç sormayın! Bu kez kafam karmakarışık. Çünkü hiçbir şey anlamadım. Herkes çok neşeli, gülüyor hatta sokaklarda dans ediyorlar, oynuyorlar...”

“Aman!..” demiş padişah, “Aman ki aman!..”

“Eğer halk dans etmeye ve oynamaya başladıysa durum çok kötü, hiçbir şeyi umursamıyorlar demektir. Galiba vergileri çok artırdık. Hemen indirelim, hemen!.. Yoksa perişan oluruz, alimallah!..” demiş.

Biz hâlâ ikinci aşamadayız, yani sinirler çok gergin, kavgaya ramak kalmış. Yoksullaşan halk derdini anlayacak, dinleyecek bir yetkili, bir sorumlu arıyor. Bulsa ne yapar acaba? Sever, sayar, över mi; döver, söver, gömer mi, göreceğiz. Türk halkı bu! Ne zaman ne yapacağını kestirmek kolay değil.

Bu yazı ile umudunuz sakın kırılmasın; çünkü kralın çıplak olduğunu sadece küçük torunlar değil, dedeler (Bülent Arınç) de görmeye başlamış. Direnmenin gençler yerine özgül ağırlığı yüksek, eski kulağı kesiklerden gelmesi ve zamanlaması da oldukça manidar bulundu. Bu bir işaret fişeği miydi? Evet, oynamaya, oynatmaya başlayanlar oldu diyebiliriz.

Darısı tüm toplumun başına mı desem, Allah beterinden mi saklasın desem, bilemedim.

Not: Genellikle nostalji kokan yazılar yazan, arada bir de düşük dozlu eleştirilerde bulunan ben bile, bolca ironiye yer verdiğim bu yazıyı yazma ihtiyacı duyduysam sözün bittiği noktaya geldik demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.