1. YAZARLAR

  2. Prof.Dr. Atabay Düzenli

  3. Ortaya Karışık (1)
Prof.Dr. Atabay Düzenli

Prof.Dr. Atabay Düzenli

Doğa ve Yaşam Bilimci

Ortaya Karışık (1)

A+A-

Ben artık anlamıyorum. Dünyadaki yiyecek ve içecekle uğraşan araştıran bilim insanları ve konu ile ilgili uzmanlar özellikle son yıllarda avazları çıktıkça yazıyor, söylüyor ve nerdeyse bağırmaya ha başladılar ha başlayacaklar ama anlıyoruz ki ne üreticide ne satıcıda nede tüketicide tık yok.

Bu bilim insanları ve uzmanlar hatta konu ile ilgilenen gönüllü kuruluşlar diyor ki niye hastalandığınızı veya hayatınıza son verdiğinizi doktorunuza değil önce kendinize sormuyorsunuz?

a1-002.jpg

YEMİYORUZ; MİDEMİZİ DOLDURUYORUZ

Çünkü Dünyadaki hastalık ve ölümlerin hemen hemen çoğu vücudunuzun neye ihtiyacı olduğunu bilmemeniz, haftalık bir yemek programı yapmamanız, yanlış yiyecek ve içecek almamız, yanlış saklamamız, yanlış pişirmemiz ve yanlış yememizle ilgili.

Hele hele ülkemizin kontrolsüz gıdaları en fazla tüketen ve en fazla yemek yiyen ülkelerden biri olduğunu düşündüğümüzde varın halimizi siz tahmin edin. Çünkü 10 dakikada bulduğunuzu hatta pahalı veya ucuzunu yediğiniz yemek değil midenizi doldurma hareketidir.

 

YEMEK YEME SANATI

Yemek sosyal bir olaydır. Sofrada dostlarla sohbet ettiğimiz gibi yediklerimizle de sohbet etmektir. Onları hemen yutmak değil ağzımızda dolaştırarak tadını kokusunu hissetmektir. Aranızda bir bağ kurmaktır. Bu ilişkiden de memnun ve mutlu olmaktır. Yalnız siz değil, beyniniz gönlünüz ve bağırsaklarınızın mutlu olmasıdır. Hatta önce onları memnun edeceğiz ki onlarda bizi sıhhatli ve mutlu etsinler. Aynen şarabı içmeden önce bir yudumunu ağzınıza almanız. Onu ağzınızda döndürüp neler hissettiğinizi anlamanız iyiyse devam kötüyse geri çevirmek gibi bir şeydir yemek yemek. Zamanınızı gönlünüzü kalbinizi ve beyninizi ortaya koymaktır yemek.

 

KAHVE İÇİLİRKEN KAVGA EDEDEN YOKTUR

Boşuna dememişler:'' bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır'' diye. Siz hiç kahve veya çay içerken kavga edildiğini gördünüz mü? Aksine bunları içerken güzel şeylerden söz edilir, insan keyiflenir. En fazlası dedi kodu yapılır. Dünyadaki  v e ülkemizdeki gıda sektörü de tüm bu gerçeklerin farkında olduğundan, bize  sırf insan oğlunu doyursun diye, yemek değil tatmak diye, yemeğin bir sosyal olay olduğunu da göstermek ve anlatmak için Fast food (Hızlı yemek), Slow food (Yavaş yemek), Raw food (Çiğ yemek), restoranlar,kafeler,,ev yemekleri,yerleşim yerlerinin merkezindeki ve şehirler arası yolcu ve sürücü  lokantaları, pideciler, lahmacuncular, sokak lezzetleri: "ciğerciler, tostçular, iskenderciler, dönerciler, mumbarcılar, köfteciler" sanayi lezzetleri, dalyan lezzetleri vb. alternatifler sunmaktadır.

 

UCUZLUĞU ARIYORUZ SAĞLIKLISINI DEĞİL

Bu pişiricilerin kullandıkları ürünün sanayi ve endüstriyel yapay olarak elde edilenden olup olmadığını, içlerine tatlandırıcı, renklendirici, koruyucu, kıvam artırıcı ve lezzet verici ve fazla yemeyi tetikleyici kimyasalları katıp katmadığını biliyor muyuz?

Biz adı değişik ve havası var diye yiyoruz. Paramızla sağlığımızı yitirdiğimizi düşünmüyoruz. Aklıma geldi tüm bunları anlatırken hijyenlikten hiç söz etmedik. Ama siz zaten işin buradan başlayıp burada bittiğini biliyorsunuz. Peki bu gerçeklere rağmen biz ne yapıyoruz?

 

İHRAÇTAN DÖNEN ÜRÜNLER İMHA EDİLMİYOR

Bir kere alacağımız ürünün doğal yapısını bilmediğimizden ama her yerdeki aynı ürün aynı yollardan geçip tezgâha geldiğini zannederek en ucuzunu almaya çalışıyoruz. En büyük hata buradan başlıyor. Son günlerdeki yazılı sözlü ve görsel medyaya bakın, at, eşek, domuz eti, sakatat karışımı, nar ve ıspanaktan zehirlenmeler ve ihraçtan geri dönen ürünler söz konusu. Siz hiç ihraçtan geri dönen gıda ürünlerinin imha edildiğini duydunuz mu?

Hale gelen ürünlerin kontrolden geçtiğini okudunuz mu?

Gördünüz mü? İşittiniz mi?

Birde sütte de kanserojen madde varmış, balıkta da ağır metaller var diye yazıyorlar. Benim aklım iyice karıştı sizinkini bilemem. Neyse biz devam edelim.

Peki siz hiç tezgahlardan veya raflardan aldığınız ürünün, rengine, büyüklüğüne. Şekline baktınız mı? Tabii ürünün altına ve üstüne bir mikrobiyolojik faaliyet var mı yani böcekler ya da mikroorganizmalar larvalarını ya da yumurtalarını bırakmışlar mıdır diye bakar ve anlar mısınız? Şimdi şöyle dediğinizi duyar gibiyim:

"Biz bunlara dikkat etsek hem işimizi hem zamanımızı kaybederiz hem de anlamayız".

O zaman şikâyet etmeyeceğiz.

a2-003.jpg

ÖNERİLER

Peki çare var mı? Var. Yetkililer gıda ürünlerinin en baştan tüketiciye gelene kadar her aşamasını kontrol edecek, belgeleyecek ve alıcının görüp anlamasını sağlayacak. Gerekirse GIDA KODEX (Gıda ile ilgili her şey)i yeniden gözden geçirilecek. Biz tüketiciler ise her elimize geçeni hele hele ucuz diye almayacağız ve yemeyeceğiz. Her yemeğin, yemekten beklenen faydasını alabilmemiz için nasıl pişirileceğini bilmemiz ve ona göre hareket etmemiz ve eğitimini almamız gerekiyor. Bakın; ıspanak için neler dendi: üstünde mikroorganizma veya kimyasal madde var? Yabancı otlarla karışmış? Ispanak pişirildikten ve yendikten sonra buzdolabına kaldırılıp bir daha ısıtılıp yenmez. Zehirleme yapar. Daha neler neler. Biriside çıkıp eskiden böyle şeyler var mıydı? Bize neler oldu? Neler oluyor? demiyor. Allah aşkına söyler misiniz: ıspanak alacaksınız içine yabancı ot karışmış siz görmeyeceksiniz ve ayıklamayacaksınız. Var mı böyle bir hanımefendi? Ben zannetmiyorum. Gördünüz mü alışveriş yapmak, yemeği pişirmek, yedirmek ve artanı saklamak bir uzmanlık işi. Hem de zaten Gastronomi (yemek, tatlı ve dünyadaki içecek,yapma ve hazırlama) diye bir bilim dalı var. İzlemeyenlere de ''Lezzetlerin kökenleri'' belgesel dizisini izlemesini öneririm.

Önceki ve Sonraki Yazılar