"Önce bir Adanalıya, sonra Adana’ya gönül verdim"
Ayşe Arman'ın Yeliz Doğramacılar Arman ile röportajı
Eskiden Yeşilçam’da bir film gösterime girince, ilk Adana’ya getirilirmiş. Eğer Adanalı seyirci beğenirse, “Bu iş tutar!” deyip, Türkiye genelinde dağıtıma çıkarırlarmış...
Bugün de günlerden Yeliz Doğramacılar Arman…
‘Bir Zamanlar Çukurova’nın fitne fücur Füsun’unu canlandıran Yeliz, geçtiğimiz günlerde DE-BA Medya tarafından Yılın En İyi Çıkış Yapan Dizi oyuncusu ödülünü aldı. Fırsat bu fırsat, dünyalar tatlısı gelinimizle ben de röportaj yaptım.
Hem çok iyi bi oyuncu hem nefis bi anne, samimi, sahici, sevgi dolu, bi elinde on marifet bi kadın ve çok matrak bi gelin. Biz de Nevzat da çok şanslıyız.
‘Önce bi Adanalıya, sonra Adana’ya gönül verdim’ diyor Yeliz. Ve Adana’yı, Adanalıları çok güzel anlatıyor.
Ben de şimdi Adana’ya uçuyorum, bi kaç gün boyunca Adana röportajları okuyacaksınız. Malum Adana Portakal Çiçeği Karnavalı zamanı. Bu sene online. Ama yine çok enerjik. Bugünler de geçer, biz yine hep birlikte sokakları portakal çiçeği kokan şehrimizde buluşuruz…
3 SEZONDUR “BİR ZAMANLAR ÇUKUROVA” SETİNE KOŞA KOŞA GİDİYORUM
Uzun yıllar ara verdiğin setlere, ‘’Bir Zamanlar Çukurova’’ dizisiyle geri döndün. Nasıl hissettin?
– Sete gideceğim ilk gün, heyecandan uyuyamadım. İlkokul 1. sınıfa yeni başlayan çocuklar gibi hissettim kendimi. Ama sonra tıkır tıkır her şey yoluna girdi. Hani bisiklete yıllarca binmezsin, ilk başta bir yalpalarsın, 1-2 dakika sonra pedalları tüm gücünle çevirip, rüzgara karşı saçlarını savrularak bisikleti sürersin ya, işte o hesap. 3 sezondur sete koşa koşa gidiyorum, Füsun’u çok seviyorum, çok eğlenceli geliyor bana. Çalışmaktan, mesleğimi yapmaktan, sette olmaktan dolayı çok mutluyum.
EŞİM NEVZAT, “OOOOO YANDIK! BUNDAN SONRA ÖDÜLLÜ DE OLDUN, YEMEK FALAN DA İSTEYEMEYİZ SENDEN ARTIK!” DİYE DALGASINI GEÇMEYİ İHMAL ETMEDİ
Bu arada tebrik ederim, Füsun rolüyle, DE-BA Medya tarafından Gelişen Türkiye Ödülleri’nde “Yılın En İyi Çıkış Yapan Dizi Oyuncusu’’ ödülünü aldın…
– Evet ya, sürpriz oldu, ne yalan söyleyeyim çok da mutlu oldum. Ben haberi telefonla gündüz aldım. Akşam yemek hazırlarken, Nevzat’a, “Bana ödül veriyorlar, haftaya İstanbul’a gidebilirim’’ dedim. Tabii o da mutlu oldu. Ama “Ooooo yandık! Bundan sonra ödüllü da oldun, yemek falan da isteyemeyiz senden artık!” diye dalgasını geçmeyi ihmal etmedi. Ailemin 3 yakışıklısı da benimle birlikte heyecanlandı. Ama sonra ödülü- mödülü unuttuk gitti.
ADANALILAR, “BİR ZAMANLAR ÇUKUROVA”YI ÇOK SEVİYOR VE SAHİPLENİYOR. DİZİMİZ, ERTESİ GÜN ŞEHRİN GÜNDEMİ OLUYOR
Adana’da sokakta insanlar seni durduruyor mu?
– Tabi tabi. Ve mutlaka diziyle ilgili sorular soruyorlar, yorumlar yapıyorlar.
Bizim de vazgeçilmez dizilerimizden biri oldu. Herkes izliyor da Adana’da, “Bir Zamanlar Çukurova” daha mı çok izleniyor?
-Valla, nereye gitsem herkes diziden bahsediyor, diziyi soruyor. Olaylara çok hakimler. Dizinin yayınlandığı günün ertesinde, şehrin gündemi, “Bir Zamanlar Çukurova” oluyor. “Şurada çekim yapıldı, bu sahne burada çekildi!” Perşembe birine yemeğe gidilecek olunuyor, ‘’Aaa yok! Sizin diziyi izliyoruz, gelmeyin’’ diyorlar. Adana ve Adanalılar gerçekten “Bir Zamanlar Çukurova”yı çok seviyor ve sahipleniyor. Eskiden Yeşilçam’da bir film gösterime girince, ilk Adana’ya getirilirmiş. Eğer Adanalı seyirci beğenirse, o iş tutar deyip, Türkiye genelinde dağıtıma çıkarırlarmış o filmi. Adanalıların öyle bir katkısı ve sinema gözü var sektörde. Bizim dizimiz de Adanalı seyirciden tam not aldı bence. 3 sezondur her hafta 1. çıkıyor. Yurt dışında da inanılmaz başarılar elde etmeye devam ediyor.
Canlandırdığın Füsun dedikoducu. Nasıl bir karakter canlandırdığın senin için önemli mi?
-Onu anlamam, neyi neden yaptığını bulmam lazım, o açıdan önemli. Yoksa, “O kişiliği canlandırırım, bu kişiliği canlandırmam!” diye bir şey yok benim için. Bir gün katil, bir gün dedikoducu, bir gün anne, bir gün ruh hastası, bir gün mağdur, bir gün pamuk prenses… Her şey olabilir canlandırabileceğim rol. Yeter ki, onu benimseyip anlayabileyim.
HERKES ADANA’DA KALIYOR… KİMİLERİ OTELDE YAŞIYOR, KİMİLERİ EV TUTTU
Nasıl çalışıyorsun rolüne? Özel bir ezber yapma yöntemin var mı?
-Senaryo gelir gelmez tüm bölümü okurum, olayları ve genel duyguyu anlayabilmek için. Sonra kendi sahnelerimi okurum, okurken sesimi kaydedip dinlerim. Neyi nerede söylüyorum, tonlamam nasıl, doğal mı, yanlış vurgu var mı diye. Ezberlemek için ise karşı tarafın repliklerini telefonuma ya da ses kayıt cihazıma söylerim, benim repliğim gelince kendi lafımı kendim söylerim.
Tüm ekip, çekimler nedeniyle Adana’da mı yaşıyor?
-Evet, herkes Adana’da kalıyor. Kimileri otelde yaşıyor, kimileri ev tuttu.
İNSAN, KENDİNİ VE ŞÖHRETİNİ GEREĞİNDEN FAZLA CİDDİYE ALIRSA FENA
Sunuculuk, oyunculuk derken sen çok erken yaşta şöhret oldun. Bu, insanda nasıl bir his yaratıyor?
-İlk başlarda, tabii bir miktar şöhretten başın dönüyor. Ama sonra, her şeyin ne kadar boş olduğunu görüyorsun. Dizin ya da sinema filmin var olduğu sürece gündemdesin, sonra yoksun. Kendini ve şöhretini, gereğinden fazla ciddiye alırsan fena. Bu dünyada, insan olarak varlığını kabul edersen ve ona göre yaşarsan, işler daha kolay oluyor.
15 YAŞIMDAN BERİ KENDİ PARAMI KAZANIYORUM
Kaç yaşından beri kendi paranı kazanıyorsun?
-15 yaşından beri. Kendi ayaklarımın üzerinde erken durmaya başladım.
Bahçeşehir Üniversitesi Oyunculuk Bölümü’nden mezunsun. Çocukluk hayallerini süsleyen şey oyunculuk muydu?
-Aslında benim okul hayatım çok karışık. Şöyle, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde kısa bir süre oyunculuk üstüne workshop’a katıldım. O bitince Dialog adlı Can Gürzap ve Arsen Gürzap’ın açmış olduğu spikerlik ve sunuculuk kursuna gittim. Sonra Yeditepe Üniversitesi Uluslararası Ticaret Yönetimi’ni kazandım. Orada okurken bir dizide başrol oynamaya başladım ve o kadar yoğun sete gidiyordu ki devamsızlıktan okuldan atıldım. Sonrasında da Bahçeşehir Üniversitesi’nde İleri Oyunculuk diye özel bir bölüm açıldı, orada oyunculuk üstüne eğitim aldım. Offff söylerken bile kendi içim şişti. Asıl soruna gelince, evet oyunculuk gerçekten de çocukluğumdan beri hayallerimi süsleyen ve istediğim tek meslekti.
SİHİR GİBİ BİR ŞEY BENİM İÇİN OYUNCULUK
Ne ifade ediyor oyunculuk senin için?
-İçinden binlerce renk çıkması. Siyah da var, beyaz da, kırmızı da, mor da, sarı da. Kim olmak istersen, o olabiliyorsun. Yoktan var ediyorsun, kendinden olmayan birini yaratıyorsun. Ama hepimizin içinde olan birine hayat veriyorsun ve insanlar ona inanıyor. Seviyor ya da sevmiyor. Kızıyor, küfrediyor ya da bayılıyor. Bence kendi içinden yüzlerce kişi çıkartmak müthiş bir duygu! Sihir gibi benim için oyunculuk!
GURBETÇİLER, KOÇUM BENİM, HAYAT BİLGİSİ GİBİ DİZİLERDE OYNADIKTAN SONRA KARDEŞİNE AŞIK OLDUM, EVLENDİM ADANA’YA YERLEŞTİM İLK BAŞTA ZORLANDIM
Gurbetçiler, Koçum Benim, Hayat Bilgisi gibi dönemlerinin popüler yapımlarında rol aldın. Sonra aşık oldun, Adana’ya yerleştin. Hep soruluyordur, ben de sorayım: Ne kadar zorlandın başta?
-İlk başta biraz zorlandım tabii. Tanımadığım bilmediğim bir şehir. Çok az tiyatro var, ben alışmışım her hafta oyunlara gitmeye. Konuşabileceğim bir meslektaşım yok, hiç arkadaşım yok, hepsi Nevzat’ın arkadaşları… Tamam çok iyi anlaşıyorum, herkes harika, tüm aile bana destek oluyor ama bana ait bir dünya değil ki! Pat diye Nevzat’ın dünyasına geldim. Hemen bir evlilik hayatının içine girip, “Dün artisttim, bugün yemek yapıyorum!” durumları… Ailemden uzakta, sevdiğim şehirden uzakta… Bir de kendi işimi hep kendim halletmeye alışmışım. “Nevzat o nerede, bu nerde, onu nasıl hallederim, şunu nasıl yaparım?” Delireceğim, her şeyi Nevzat’a sormak, her şeyi ondan öğrenmek hiç bana göre değil. Sonra, “Bu, böyle olmaz!” dedim, “Tekrar kendi Yeliz Cumhuriyetimi kurmam lazım! Bunun için şehri ve şehrin insanlarını tanımam, buraya ait olmam lazım!” dedim. Şimdi inanılmaz memnunum. Ama galiba biraz fazla ait oldum. Beni herkes Adanalı biliyor! Şimdilerde Nevzat bana soruyor, ‘’Yeliz, onu nasıl yapalım? Bunu nerede yaparım? Sen bilirsin, şu işi sen halleder misin’’ diye…
-ADANALILARIN EN ÇOK NEYİNİ Mİ SEVİYORUM?
-ESSAH OLMALARINI BACIM. GERÇEKTEN ÖYLELER. ALLAH’INA KADAR SAHİCİLER!
“Önce bir Adanalıya, sonra Adana’ya gönül verdim’’ diyorsun, bütün Adanalıları mest ediyorsun. En çok neyini seviyorsun Adana’nın?
-Essahhhh olmalarını bacım! Ama gerçekten öyle. Adanalılar oldukları gibiler. Allah’ına kadar sahiciler. Hala nedenini tam anlayamadığım ama bayıldığım müthiş bir özgüvenleri var. Sevdi mi tam severler, korurlar sahip çıkarlar. Ultra misafirperverler. Bir de harbi olmalarını çok seviyorum.
GALİBA BENİ EN İYİ ÖZETLEYEN KELİME SAMİMİYET
Şu anda yaşadığın yere adapte oldun. İşlerini yapıyorsun. Oyunculuk da sunuculuk da şahane şekilde devam. Oğullarını da yetiştiriyorsun. Eşine de, her şeye yetişiyorsun. Bunun formülü nedir?
-Ne bilim, samimiyet galiba. Kendimle ilgili söyleyebileceğim, beni en çok özetleyen kelime bu. Şu hayatta olduğum gibi olmaya çalışıyorum ben. Ve herkesi olduğu gibi kabul etmeye çabalıyorum. Yetişemediğim yerler tabii ki oluyor, ama çabalamaya devam…
Peki o ilk yıllarda, “Aile kurmayı tercih ettim, ister istemez kariyerimde duraklama dönemine girdim!” diye üzüldün mü?
-Yok, hiç öyle bir ikilem yaşamadım. Tamam, yeni hayatımın düzenini oturturken zorlandığım oldu. Ama ‘’Ah kariyerim gitti, ben bittim!’’ triplerine hiç girmedim. Mesleğimde zaten çok iş yapmış, belli bir doyuma ulaşmıştım, hatta biraz da yorulmuştum. Nevzat’ı çok sevdim, hayatımı değiştirecek kadar. Ve ben bir seçim yaptım. Her seçim bir vazgeçiştir aynı zamanda. Bunu bilerek bir karar aldım ve arkasında durdum. Çalışmak, üretmek benim için çok önemli ama ben hep bir aile kurmayı istedim, çocuklarım olsun istedim. Çok şükür, şimdi bunlara sahibim. Mesleğimin yaşı olmadığını da biliyorum. 18 yaşında da zirvede olunur, 45 yaşında da. 20 yaşında zirveye çıkarsın sonra unutulursun, 55 yaşında bir iş gelir, yine zirve yaparsın. Hayat bu, neyin ne zaman geleceği hiç belli olmaz. Yeter ki, insan kendini unutmasın, çalışmayı bırakmasın, işinin heyecanını kaybetmesin.
KEBABI DEĞİL, İNSANI BENZERSİZ!
Adana’nın nesi benzersiz peki?
-İnsanı!
Başına gelen komik Adana hikayeleri olmuştur. Birini anlatsana…
-Aboowwww olmaz mı? Benim evde çalışan ablalarımla inanılmaz hikayelerim var. Onlardan en sevdiklerimden birini anlatıyım. Bir keresinde, evden çıkacaktım, çıkmadan, ‘”Abla mutfak dolap kapaklarını siler misin rica etsem?” dedim. ‘’Heeeee eyi dedin de, neyle suyla yeter mi’’ dedi. ‘’Yok abla, dolabın altında Mr Muscle var, onunla sil bir zahmet” dedim. ‘’Hele bacım o ne ki?’’ diye cevap aldım. ‘’Abla, dolabın içinde, beyaz, plastik, fısfıslı deterjan’’ dedim. Boş boş bakıyor ablam. Sonra, “Üstünde bir erkek resmi var. Çıkmam lazım, geç kaldım’’ dedim, çıktım. Akşam üstü eve geldim, abla çanta kolunda beni bekliyor, ‘’Bak heleee o bana verdiğin var ya, o nasıl bir şey anammmm! Sıkıyorum siliyorum, sıkıyorum siliyorum, her yer cıncık gibi oldu. Artık güçlü erkeğim olmadan ben bir hiçim… Sen var ya sen sen ne anasının gözüymüşsün, neler biliyormuşsun!” deyip, omuzuma yumruk atıp gitti. Uzun yıllar ben ve o güçlü erkeğimizle yaşadık!
ŞEFKATİN, SEVGİNİN, MERHAMETİN, SABRIN, ENDİŞENİN, HER DUYGUNUN EN FAZLASINI ANNELİK ÖĞRETİYORMUŞ!
Şimdi dünyalar tatlısı iki oğlun var: Mehmet ve Ömer. Annelik seni ne kadar değiştirdi?
-Çoook…. İnsanın içinde unuttuğu, kaybettiği insana dair ne kadar şahane duygu varsa, annelik onu ortaya çıkartıyormuş, onu gördüm. Şefkatin, sevginin, merhametin, sabrın, endişenin, huzurun, uykusuzluğun, mutluluğun her şeyin, her duygunun en fazlasını annelik öğretiyormuş insana.
Peki oğullarından en çok ne öğrendin?
-Ben herkesi idare ederdim, istemesem de bazı şeyleri, karşı taraf üzülmesin kırılmasın diye yapardım. İki oğlum da bana bunun doğru olmadığını öğretti. Çok netler, asla saygısız değiller, ama netler.
ÇOCUKLARIMA PES ETMEMEYİ ÖĞRETMEYE ÇALIŞIYORUM!
Onlara en çok neyi öğretmeye çalışıyorsun?
-Pes etmemeyi. Evdeki klasik sözlerim, “Hayatta hiçbir zaman pes etmeyeceksiniz! Hep çalışacaksınız. Bakın, elektriği bulan kişi bin kere denemiş, bin kere başarısız olmuş, binbirinci de bulmuş. Eğer pes etseydi şu an klima, TV, bilgisayar, ışık, internet, süpürge, ocak, hayatımızda önemli olan ne kadar şey varsa olmayacaktı. Onlarsız bir hayat düşünebiliyor musunuz?’’ ‘’Hayır anneeeee’’ “O zaman, siz de pes etmeyeceksiniz!” İlk öğüdüm bu. Sonra doğru iletişim kurmak! ‘’Arkadaşınla oyun oynamak istemeyebilirsin, yaptığım yemeği beğenmeyebilirsin. Bunu karşımızdakine doğru bir şekilde söylemeliyiz.’’ Birini özlediysen mutlaka söyle, babana sarılmak istediysen koş sarıl. Güzel olan hiçbir şeyi, hiçbir duyguyu bekletme. Ben valla doğduklarından beri anlatıyorum. “Dünyada su kıtlığı var. Suyumuza, toprağımıza sahip çıkalım…” Böyle uzaaar gider.
KOMEDİ DİZİSİNDE OYNAMAK İSTERİM
Instagram’da yaptığın tiplemelere çok gülüyorum… Bence sıkı bir komedyen potansiyeli de var sende… Nasıl geliyor o espriler aklına?
-Yaaaa komediyi çok seviyorum ve ilerde bir komedi dizisinde ya da sinema filminde oynamayı çok isterim. Nasıl geliyor aklıma bilmiyorum, bir şey görüyorum, duyuyorum ondan sonra bir laf geliyor, öyle çok oyalanmadan, pat diye bir anda çekip koyuyorum. Böyle yaparak iyi mi kötü mü yapıyorum, onu da bilmiyorum. “En kötü ben izler, gülerim!” deyip yüklüyorum.
Peki sen en çok nelere gülersin?
-Kendiliğinden bir anda ağzından dökülüveren, tam yerinde söylenen muzip laflara kopuyorum.
Röportaj: Ayşe Arman - armanayse.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.