1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Normalleşmenin Neresindeyiz?
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Normalleşmenin Neresindeyiz?

A+A-

31 Mart yerel seçimleri iktidar için beklenmedik bir sürpriz olmuştu. AKP elitleri için, seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP, halka yabancılaşmış ve seçmen desteğini arkasına alarak iktidar olması eşyanın tabiatına aykırı olan bir partiydi. CHP hiçbir zaman ‘yerli ve milli’ olamayacağından, bu partinin geniş seçmen çevrelerinin desteğini alarak iktidara gelebilmesi neredeyse imkânsızdı. Bu anlayışa göre CHP ile halk arasında aşılmaz duvarlar, barikatlar oluşmuştu. AKP ise halkın değerleriyle barışık, kültürel yabancılaşmadan muaf, Türkiye’nin en otantik partisiydi. CHP kültürel seçkinliği, halk kültüründen uzaklığı, tepeden inmeciliği ve ‘halka rağmen halkçılığı’ temsil ediyordu. İktidar, siyaseti kültür savaşlarına çekmeyi başararak sandıktan zaferle ayrılmaya alışmıştı. Her seçim konjonktüründe siyasetin üzerine basacağı dikotomileri hegemonik gücünü kullanarak tayin etmeyi başarmıştı. Kimi zaman vesayet odaklarının yarattığı mağduriyete sığınmış, kimi zaman beka sorunsalına yüklenmiş, ama her defasında sandığı halkın gerçek gündeminden uzak tutabilmeyi becermişti.

31 Mart seçimlerine iktidarın tayin ettiği bir atmosferde gidilmedi. AKP’nin önce kendi sermaye tabanını sonrasında ise genel olarak sermaye sınıfının çıkarlarını himaye eden politikaları halkı derin bir yoksulluğa sürüklemişti. Halkın mutlu azınlık sayabileceğimiz dar bir kesimi dışında herkes yoksullaşmadan payını almıştı. Asgari ücret sınırlı bir kesimin aldığı ücret olmaktan çıkmış çalışan sınıfların büyük çoğunluğu artık bu ücrete mahkûm hale gelmişti. Emekliler ise toplumun en çaresiz kesimini oluşturuyordu. Emeklilerin yarısından fazlası asgari ücretin çok altında bir maaşa mahkûm edilmişti. Çiftçiler ektikleri ürünün maliyetini bile karşılamayan taban fiyatı ile üretim yapmaktan vazgeçmeye, tarlalarını boş bırakmaya başlamıştı. Halkın iktidara destek vermeyen kesimleri zaten çoktan gözden çıkarılmıştı. Türkiye tarihinde bir benzerine zor rastlayacağımız yoksullaşma AKP tabanından da uzaklaşmaları başlatmıştı. AKP tabanının derdinden, halinden anlayacağını düşündükleri reisleri ile arasına kara kedi girmişti.

Bu atmosferde girilen seçimlerden CHP tarihi bir başarı ile çıktı. Halk yoksulluğun yarattığı derin öfke ile CHP’ye destek vermiş ve bu parti 47 yıl sonra birinci parti olmuştu. CHP’nin birinci parti olmasının en önemli sebebi derin yoksulluk olmakla birlikte başka bir sebep daha vardı. İktidar anayasayı yok sayıyor, anayasa mahkemesi kararlarına bile uymuyor, yargıyı tümüyle kontrolü altına alıyor ve tam yol faşizme doğru ilerliyordu. Üst üste kazandığı seçimler ile rejimi değiştirmiş, dünyada bir örneği olmayan bir başkanlık rejimini getirmiş ve devleti tipik bir parti-devleti haline dönüştürmüştü. Kazandığı her seçim ile devlet içindeki gücünü pekiştirmiş ve en sonunda devleti tam anlamıyla kontrolü altına almıştı. Bürokrasinin her noktasında hukuka değil siyasal talimatlara uymak alışkanlığı yerleşmişti. Parti-devletinde yurttaşlar bizden olanlar ve olmayanlar diye ayrılıyor ve olanlara açık imtiyazlar tanınıyordu. Yurttaş eşitliği fiilen sona ermişti. Halkın demokratik güçleri faşizmin kurumsallaşması için AKP’nin kaybetmesi gerektiğine inanarak karşısındaki en güçlü seçeneğe yönelmişti. Çünkü AKP kazandığında faşizme bir adım daha yaklaşılmış olacaktı.

Seçimler sonunda CHP yarım yüz yıllık bir aradan sonra büyük bir zafer kazanmış AKP ise büyük kaybetmişti. Belediye sayısında CHP AKP’nin çok önüne geçmiş, Türkiye Belediyeler Birliği seçimini CHP’nin adayı kazanmıştı. İktidarda ise büyük bir moral bozukluğu ve motivasyon kaybı başlamıştı. Erdoğan sosyolojisinin artık dağılmakta olduğunu bizzat AKP’nin içinde olanlar söylüyordu. Seçmen oyunu kültür savaşlarındaki pozisyonuna göre vermekten vazgeçmişti. Derin yoksulluk ve faşizmin kurumsallaşmasının geriletilmesi konusunda CHP etrafında toplanmaya karar vermişti. İktidarın yenilgisi konjonktürel bir yenilgi değildi. Bir seçim makinası olarak çalışan AKP teşkilatları artık yorgun düşmüştü. İdeolojik inançları kaybolmuş, dava şuurunu yitirmişlerdi. Parti içinde her klik kendi adayına çalışmış, olmayınca da kendini geri çekmişti. AKP sağ partilerin yaşadığı bir erime süreci içine girmişti. Seçim yenilgisinin yarattığı travmadan çıkabilmek için sonuçları hafife almaya, ekonomik nedenlerle yaşandığını düşündükleri başarısızlığı geçici bir fenomen gibi göstermeye çalışıyorlardı. Ne de olsa devleti yönetmeye devam ediyorlardı. Gerçek iktidarın kendilerinde olduğundan kuşku duymuyorlardı. Şimdi zamana ihtiyaçları vardı.

Seçim yenilgisinin unutulması, başarısızlığın çok fazla tartışılarak parti içi çözülmelerin başlamaması için Erdoğan’ın sahiden de zamana ihtiyacı vardı. Parti içi yenilginin sebeplerinin bile üzerine gidilememişti. Çünkü gerçek bir sorgulama AKP’nin geldiği nokta itibari ile altından kalkabileceği bir iş değildi. Sorun yapısaldı ve uzun bir iktidar sürecinin getirdiği çözülmenin, yıpranmanın doğal bir sonucuydu. Öncesindeki tercihler ile sınırlar sonuna kadar zorlanmış, limite gelip dayanılmıştı. Ekonomiyi uluslararası finans kapitalin temsilcisi Şimşek’e teslim etmekten başka bir alternatif kalmamıştı. İktidar krizin yükünü tümüyle yoksullara yıkmaya karar vermişti. Ağır bir seçim yenilgisinden sonra sermayeyi karşısına almak istemiyordu. Eğer krizin yükünün bir kısmını sermayeye yüklemiş olsa çözülmeyi hızlandırmış olacaktı. Emek güçlerinin dağınıklığı, sendikaların tabandan kopmuş olması ve muhalefetin de Şimşek politikalarına karşı somut alternatifler çıkaramaması iktidarın elini rahatlatıyordu.

Seçimleri kazanan halk güçlerinin beklentisi ise mevcut iktidardan bir an evvel kurtulmaktı. Derin yoksulluk halkı açlığa itmiş, sefalete sürüklemiş ve bıçak gelip artık kemiğe dayanmıştı. Halk artık fedakârlığı kendinin değil zenginlerin yapmasını istiyordu. Krizin faturasının her defasında kendine çıkartılmasından bıkmıştı. Demokratik güçler ise iktidarın hukuksuzluğuna, uyguladığı şiddete, baskıcı politikalarına bir an evvel son verilmesini bekliyordu. Seçimlerin yarattığı moral üstünlük boşa harcanmamalı, iktidar üzerindeki siyasi baskılar arttırılmalı ve erken seçim fırsatı heba edilmemeliydi. İktidar zamana oynarken halk güçleri geçen her zamanın iktidara toparlanma fırsatı vermesinden endişe ediyordu. Kâğıt üzerinde erken seçim imkânı zor görünüyordu. Meclisin kendi içinden seçim kararı alabilmesi için iktidar blokunda bir çözülmeye ihtiyaç vardı. Devlet iktidarını kendi aralarında bölüşmüş olan iktidar bloku bir siyasal kriz yaratılmadan böyle bir karara yanaşmayacaktı. Erdoğan ise kendisi seçim çağrısı yaptığında son dönemi olduğunu bildiğinden buna yanaşmayacaktı.

Kâğıt üzerinde erken seçim zor görünse de en son seçimden zafer ile çıkmış partinin görevidir ülkeyi seçime götürmek. CHP’nin kâğıt üzerinde bu iş zor diyerek kendini kenara çekmesi siyasetin doğasına aykırıdır. Dünyanın her yerinde, yerel seçimlerde hezimete uğramış iktidar partileri ülkeyi artık kolay yönetemez. Çünkü halk desteği geri çekilmiş, siyasi meşruiyet ortadan kaybolmuştur. İktidarın acilen güven tazelemeye ve halktan yeni bir vize almaya ihtiyacı vardır. Erken seçim engeli anayasal, hukuksal bir engeldir. Hukuksal engeller siyaseten aşılır. İktidar siyasi meşruiyetini kaybetmiştir. Kendini toparlaması demek krizin yükünün halk güçlerine çıkartılması, baskı ve şiddetin daha da ağırlaşması anlamına gelecektir. Muhalefetin görevi iktidar olmadan bir normalleşme süreci başlatmak değil ülkeyi bir an evvel seçime götürmek olmalıdır. Siyasal partiler düşünce kulüpleri değildir. Hedefleri iktidar olmak ve programları doğrultusunda ülkeyi yönetmektir. Ülkede siyasi tansiyonu yükselten, yurttaşlar arasında bir bölümünü dışlayarak kendi yandaşlarına imtiyazlar tanıyan iktidardır. İktidara son verilmeden beklenen normalleşmenin gerçekleşmesi imkânsızdır. Yaşanan her an bu tespiti doğrulamakta ve normalleşmenin bir hüsnü kuruntudan başka bir şey olamadığını teyit etmektedir. CHP eğer bilinçli bir ihanetin içinde değilse siyasetin doğasına aykırı bu tavrını terk etmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar