Neler Oluyor (4)
19-Neler oluyor sorusunu Bahçeli’yi konuşturan dinamikleri anlamak için soruyoruz. Bu sorudan kastımız ‘somut durumun somut bir analizini’ nesnel bir biçimde yapabilmek içindir. Somut olanı kafamızdaki şablonlara oturtmak için kurgulamıyoruz. Kafamızdakileri somut olandan kopuk bir biçimde olan bitene uygulamak için aramıyoruz. Somut olan hareket halinde gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Yeni ve öngörülemez şeylerin yaşanıldığı bir sınama sürecinin içerisinden geçiyoruz. Bahçeli’nin çıkışının ardındaki saikler ne olursa olsun somutluğun yeni bir hali ile karşı karşıyayız. Bu gelişmeyi ne değersizleştirme ne de önemsizleştirme gibi bir lüksümüz var. Neler oluyor sorusu ile işte Bahçeli’yi böyle konuşturmaya zorlayan gelişmeleri anlamak istiyoruz. Bu da ancak somut durumun somut bir analizi ile mümkündür.
20-Önemli bir hatırlatma da bulunalım. Bu topraklardaki önemli gelişmeler ve tarihi kırılmalar büyük ölçüde içerideki ve dışarıdaki gelişmelerin ya çakışması ya da birinden birinin öne çıkması, belirleyen haline gelmesi ile mümkün oldu. Örneğin Cumhuriyetin ilanı salt Mustafa Kemal’in aklının bir ürünü değildi. Birinci dünya savaşının sonuçları kıta Avrupa’sındaki tüm imparatorlukları arkaik bir hale getirmişti. Yıkılan sadece Osmanlı olmamıştı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu olarak bilinen Habsburglar hanedanlığı savaşın sonucunda dağılmıştı. Rus Çarlığı Ekim Devrimi ile birlikte yıkılmıştı. Kayser Wilhelm’in başında olduğu Reich yani imparatorlukta yıkılarak yerini bir cumhuriyete bırakmıştı. Cumhuriyetin ilanında Osmanlının bir daha dirilememek üzere can vermesi ile Ekim devriminin yarattığı nesnellik belirleyici olmuştu. Osmanlı bakiyesi üzerine kurulacak devlet nesnel koşullar gereği ancak bir cumhuriyet olabileceğinden dolayı cumhuriyet ilan edilmişti.
21-Tanzimat da içerideki değişimlerden ziyade dışarıdan gelen tazyiklerin bir ürünüydü. Osmanlı eline düştüğü batılı güçlerin dayatması sonucunda gayrimüslim vatandaşlarına eşit yurttaşlık hakkı tanımak zorunda kalmıştı. Amaç bu sayede imparatorluğun ömrünü uzatmaktı. Tanzimat dönemin güçlü paşaları Ali ve Fuat paşaların aklının bir ürünü değildi. En son örneği çok partili hayata geçiş üzerinden verelim. Milli şef demokrasiye âşık olduğu için ikinci savaşın hemen bitiminde Türkiye demokrasiye geçmedi. Milli şef savaşı kimin kazanacağını dikkatle takip ediyordu. Bu nedenlerle de sürekli siyasi zikzaklar çiziyordu. Naziler Stalingrad önlerinde yenilinceye kadar Nazi hayranlığını özendiren, Turan hayallerini kışkırtan bizatihi devletin kendisiydi. Naziler yenilmeyip Sovyet ve ABD ittifakı savaşın kazananı olmasaydı demokrasiye geçiş için çok beklenilirdi. Tercihini ABD’nin başını çektiği batı sisteminden yana yapan Milli Şef demokrasiye geçmek zorundaydı. Batı kulübüne giriş biletini ancak bu şekilde alabilirdi.
22-Bahçeli’yi böyle konuşmaya mecbur eden şey içerideki ve dışarıdaki gelişmelerin onu bunu yapmaya mecbur bırakmasındandır. Önce içerideki gelişmeyi ele alalım. Erdoğan’ın yeni anayasa tartışmasını başlatma nedeni özgürlükçü bir anayasa yapma niyetinden kaynaklanmıyor. Çünkü Erdoğan mevcut anayasayı bile takmıyor, uygulamıyor. Bahçeli ise anayasa mahkemesinin kapatılmasını istiyordu. Anayasa mahkemesi kararlarını uygulamayan bir iktidar bloku var. Amaç Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak ve yeniden seçilmesinin önündeki engelleri temizlemek. CHP yeniden parlamenter sisteme dönülmediği takdirde bu teklife evet diyemez. Bahçeli ise mevcut sistemin olduğu gibi devam etmesini istiyor. Ancak bu sistem devam ettiği takdirde MHP devlet içindeki gücünü koruyabilir ve arttırabilir. MHP bu sistem sayesinde iktidarın resmi ortağı olmaksızın sistemi denetleyebiliyor, kontrol edebiliyor. MHP’nin onayı, desteği olmaksızın ciddi hiçbir adımın atılabilme ihtimali yoktur. Bu nedenle ön açıcı olmak, zemini hazırlamak ve koşulları oluşturmak vazifesi Bahçeli üzerinden MHP’ye verilmiş görünüyor.
23-Bahçeli’nin çıkışı ile başlayan süreçte işler mutlaka yeni anayasa tartışmasına ve Erdoğan’ın siyasi ömrünün uzatılmasına gelecektir. Cari devletin ve onun aklının daha bir süre Erdoğan ile yürümeye ihtiyacı var. Bölgesel gelişmeler, dünya sistemindeki değişimler devlet aklı tarafından Erdoğan’ın liderliğinde karşılanmak isteniyor. Çok açık söyleyelim ki İmamoğlu Batı’nın adamı olarak görülüyor. O cumhurbaşkanı seçildiği takdirde Türkiye’nin batı karşısında elinin zayıflayacağı düşünülüyor. Erdoğan taraftarlarının iddia ettiği gibi anti-batıcı ve anti-emperyalist birisi mi? Bunu tartışmak bile abes. Erdoğan Türkiye’nin jeopolitiğinin sağladığı imkânlar dâhilinde batı ile pazarlıkları sadece kışkırtan biri. Amacı bu imkânları gerektiğinde bir şantaj aracı haline de getirerek siyasi ömrünü uzatmak istiyor. Erdoğan’ın siyasi ömrü uzatılırken devlet aklı dışarıdan gelebilecek sınamaları daha iyi karşılayabileceğine inanıyor. Giderek bir belediyeler partisi haline gelerek jeopolitik okuma ve dünya sistemi tartışmalarından uzaklaşan CHP bu konularda maalesef bir vizyondan yoksun.
24-Önceki İmralı sürecinden de biliniyor ki Öcalan Erdoğan’ın başkanlığına kategorik olarak hayır demiyordu. Erdoğan başkan olmasına karşı çıkmıyor, ama içeriği konusunda endişelerini dile getiriyordu. Öcalan’ın vizyonunun şimdi Dışişleri Bakanı olan eski Mit Başkanı Hakan Fidan’ın vizyonundan çok farklı olmadığını da elimizdeki verilerden biliyoruz. Bunun kanıtını Oslo görüşmesi tutanakları basına sızdırıldığında fark etmiştik. İmralı görüşmelerinin dışarıya yansıyan verileri de bölgesel vizyon konusunda devlet aklı ile Öcalan arasında kapatılamayacak bir mesafenin olmadığını gösteriyor. Türk devleti 15 Temmuz sonrasında çok daha yekpare ve bütünlüklü hale geldi. Önceki gelişmeler içeriden de provoke edilerek yoldan çıkartılabiliyordu. Askerin rejim içindeki ağırlığının hafifletilmesi, devletin bir muhaberat devletine dönüştürülmesi, Gülen cemaatinin devlet içinden tasfiyesi ile Kemalist unsurların geçirdiği başkalaşım devleti yeni bir sürece daha hazırlıklı hale getirdi. Bir devlet partisi olan MHP’nin liderinin bu gelişmelerin etkisi altında üzerine düşen rolü oynadığı inancındayız. Ama başkalarından farklı olarak bu yeni durumu küçümsemiyor, değersizleştirmiyoruz. Zaten MHP olmaksızın yeni bir sürecin sonuç verebilmesi geçmiş deneyimler hesaplandığında imkânsızdı. Ancak tüm bu gelişmeler dışarıda yaşanılan gelişmelerle çakışmasaydı ve bölgedeki statükonun dağılmaya başlaması Türk devletinin hem endişelerini hem de iştahını kabartmasaydı yine olanların olması düşünülemezdi.