1. HABERLER

  2. SİYASET

  3. 'Neden?' Sorusunu Soramayanlara İktidar Yolu Açılmaz
'Neden?' Sorusunu Soramayanlara İktidar Yolu Açılmaz

'Neden?' Sorusunu Soramayanlara İktidar Yolu Açılmaz

Turgay Develi yazdı

A+A-

Pandemi ile daha görünür olan ekonomik düzendeki çöküşe tüm dünya çare bulmaya çalışıyor. Çözümü düzenin sınırları içerisinde arayıp sistemin revizesinde görenlerin yanında, özellikle ABD’de son 40 yılda uygulanan neoliberal ekonomik politikaların artık ulusal güvenlik politikalarından da öte bir kapsayıcılığa sahip olduğunu ileri sürüp ekonomi felsefesinde kökten bir değişiklik önerenlerin sesi daha duyulur oldu. 

Dünyanın en saygın ekonomi ve politika dergileriyle düşünce kuruluşlarının raporları her hafta bu konuların tartışıldığı makalelerle dolup taşıyor. Eşitsizlik ve gelir dağılımı bozukluğu orta ve alt sınıfları eriterek önce biçimsizleştirip sonra da hiçleştirerek popülist sağın, devamında da otoriter rejimlerin tabanına dönüştürecek şekilde, bu kitleleri merkezden kenara doğru itiyor. 

 

Merkezin boşalmasının dünyada yeni alt üst oluşları tetikliyor olmasını da bir yana koyuyoruz. Diğer yanda ise neoliberal anlayışın yarattığı kontrolsüz kapitalizmin, Çin’in başını çektiği devlet kontrollü korumacı kapitalizm anlayışıyla başa çıkamadığını ve bu durumun ABD ve Avrupa için artık bir ulusal güvenlik sorunu haline geldiğini düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. 

 

Bu fikirlere sahip isimler kasım ayında yapılacak ABD seçimlerinde yarışacak olan Trump ve Biden’in hemen yanı başında bulunuyor ve kazanan kim olursa olsun Beyaz Saray’da etkili olacak isimler arasında gösteriliyorlar. Bu tartışmalarda yol gösterici olması bakımından, batı fikir dünyasının önde gelen dergilerinden Foreign Policy’de Jake Sullivan ve Jennifer Harris imzasıyla 7 Şubat 2020’de yayımlanan makaleyi örnek göstermekte fayda var. 

 

“Ekonomi jeopolitikten bağımsız düşünülemez”, “Neoliberalizmin işi bitti, yeni bir ekonomik felsefeye ihtiyacımız var”, “ABD doğru ekonomik politikayı bulamadan, genel stratejisini doğru bir şekilde yaratamaz.” anafikirli olarak özetleyebileceğimiz makalenin yazarlarından Jennifer Harris, Joe Biden’in üst düzey danışmanlarından biri olarak yakın çalışma kadrosunda yer alıyor.  Daha önce de dışişleri bakanlığı yaptığı dönemde Hillary Clinton’ın üst düzey danışmanlarından olan Harris ile makalenin diğer yazarı Jake Sullivan’ın her ikisi de ABD Dışişleri Bakanlığı kökenli olup, Jake Sullivan ise sonraki dönemde Joe Biden ve Barack Obama’nın dış politika ve ulusal güvenlik danışmanlığını yapmış bir isim. 

 

FP’de yayımlanan bu makale, neoliberalizmin ABD’deki geleceğine ışık tutacak bir perspektif veriyor, zira örnek verdiğim bu iki ismin yanında bu görüşleri paylaşan niceleri, geleceğin ABD’sinin karar vericileri arasında sayılabilir. Olası bir demokrat iktidarında neoliberalizmi neyin takip etmesi gerektiği konusunda arayış ve değerlendirilmelerde bulunulurken aynı şekilde Cumhuriyetçiler içerisinde de hummalı bir şekilde yeni ekonomi politiğin ne olması gerektiği konusundaki tartışmalar gündemin ilk sırasını işgal ediyor. 

 

Bugün gelişmiş ülkelerce yapılan sistem değişikliği tartışmalarının sonucu şimdilik belirsiz. Refah devleti hedefli (Batı Avrupa ülkelerince yapılan evrensel temel gelir denemeleri bu kapsamda değerlendirilebilir) veya daha fazlasını kapsayan arayışlar, “kapitalist hapın yutulmasına yardımcı olacak bir şeker” olarak mı şekillenecek yoksa dünyanın önünü tıkayan problemlerin çözümü için bugünün egemen bakış açısının dışında yeni yöntemler kendisine alan bulabilecek mi göreceğiz?

 

Ülkemizde ise iktidar seçeneği olarak görülen CHP’nin ekonomi politikalarına ve politika yapıcı ekibine baktığımızda ise, batı dünyasında yapılan bu derin tartışmalara katkı sağladıklarını göremediğimiz gibi, bu fikri derinliğe ulaşabilen beyan ve önerilerle de karşılaşamıyoruz. 

 

Aydın olmanın, hadi aydın olmayı geçtim, politika yapıcı olmanın gereği olan fikri üretim ve dağıtım sorumluluğu artık sadece ve sadece Ak Parti karşıtlığı seviyesine düştüğü için, ülkemizdeki politika yapıcılar zihinsel sığlık ve fikri kuraklık -hatta fikri çürümüşlüğün- gel-gitlerinde dolanıyor. Sorunu kabul edilebilir marjlara çekmesi ve aydınlanmanın ateşleyicisi olması gereken üniversiteler de ne yazık ki karanlığa gömülmüş durumda. 

 

Bu tartışmaları yürütmesi gereken başta sosyal bilimciler ise -bilime ihanet edercesine- birer ‘iknacı-rızacı’ rolüyle insanları yoksullaştıran bu düzenin üretim ve yaşam biçiminin onaylayıcısına dönüştüğü için bu karanlık giderek koyulaşıyor. 

 

Türkiye’nin en önde gelen sosyologlarından Prof. Dr. Sencer Ayata hocamızın T24’e verdiği üç günlük söyleşinin özeti: Kadınlar, gençler, emekliler kısacası insanlar mutsuz. Keza CHP Parti Meclisi üyesi ve siyaset bilimcisi Doç. Dr. Yunus Emre hocamız Karar gazetesine uzunca bir görüş yazısı yazıyor, yazının da tek bir amacı var görünüyor : ittifak 'siyasetini' olumlayarak meşrulaştırmak!

 

Hocalarımızın aktardığı tespitler elbette ‘normal’ bir düzende çok değerli, ancak halihazırda içinde bulunduğumuz durumun kökenine inmekten ve çıkış için gerçek bir reçete sunmaktan uzak.

 

İş dünyasında üretim verimliliğini artırmak için kullanılan bazı teknikler vardır. Bu tekniklerden birisi, mesela üretim hattında bir problem yaşandığında sorunun kaynağını bulana kadar “NEDEN” sorusunu sormaktan ibarettir. Çok basit ancak müthiş etkili bir yöntemdir. Bunu yapmaktan dahi aciz bir durumdayız: 

 

Mesela ev kadınları NEDEN mutsuz? Çünkü sebze-meyve bile çok pahalı. Sebze-meyve bile NEDEN pahalı? Çünkü tarımda ithalata bağımlı hale geldik. Tarımda ithalata NEDEN bağımlıyız? Çünkü tarımda yerli üretim bitti. Tarımda yerli üretim NEDEN bitti? Çünkü başta Tohumculuk Kanunu olmak üzere çıkarılan bir dizi üretimi engelleyici/zorlaştırıcı kanun bu sonucu doğurdu. Bu kanunlar NEDEN çıkarıldı. Çünkü neoliberal ekonomik düzen devletin korumacı politikalarına karşı çıkar, tarım gibi stratejik bir sektörü bile devlet koruması dışına çıkartır. O zaman Chp’nin ekonomi yönetimi NEDEN neoliberal politikaları savunuyor? Sahi NEDEN? 

 

Batı dünyası yeni dünya düzenini kurar ve bunu tartışırken Türkiye’de muhalefet, sanki birbiriyle alakasızmış gibi gösterdiği bir dizi olayı sebep-sonuç ilişkisi kurmadan, sorunun kaynağına inmeden temcit pilavı gibi kamuoyunun önüne atıp ittifaklarla seçim galibiyeti arıyor. Bunun sebebi ise sorunların köküne inildiği takdirde ezberlerinin bozulacağını bilmelerindendir. 

 

Gençlere seslenecek siyaset dilini arıyoruz diye reklam ajanslarına milyonlarca lira para aktarıp mizahlı müzikli videolar çekilen; kadınların, çocuk işçilerin, kağıt toplayıcıların, genç işsizlerin sorunlarının sanki bu sorunlar birbiriyle bağlantısız olarak gökten zembille inmiş gibi bağlamından bağımsız tartışıldığı; onlarca yıldır süren savaşın taraflarda açtığı yara ve karşılıklı nefret ve kısır döngü üzerine nutuklar atılarak Kürt sorunu üzerine sebepsiz sonuçsuz raporlar hazırlanan; mezhep, din, etnik kimlik konularında bitmek bilmeyen arayışlarla yeni anayasa taslakları hazırlanan; tarımda, sanayi ve teknolojide üretememe ve ithal etme sorunlarının aynı süslü cümlelerle anlatılıp durulduğu…; 

 

Ama neden bu duruma düşürüldüğümüzü, hangi yasalarla ekemediğimizi, tohumu, gübreyi, ilacı dışarıdan satın almamızı dayatan yasaları kimlerin çıkardığını gözden ırak tutan, o yasaları bırakın değiştirmeyi vaadetmeyi, ağzına dahi almayan bir muhalefet var elimizde. 

 

İçinde yaşadığımız Türkiye’den ve bu düzenden herkes rahatsız. Akp’liler, MHP’liler, CHP-İYİP-HDP’liler, beyaz yakalılar, memurlar, işçiler, EYT’liler, kadınlar, Kürtler, her tür azınlık mensupları, Aleviler, gençler, emekliler, ücretli çalışanlar, çiftçi, esnaf, vs. vs. vs. bu ülkede hiç kimse mutlu değil. Herkes gündelik hayatında bin bir çeşit sorunla boğuşuyor. 

 

İnsanlar bu düzenden nefret ediyor, ancak nefret ettikleri şeyin bu düzen olduğunun farkında değiller. 

 

Sanki her bir grup insanın yaşadığı ayrı ayrı sorunlar birbirinden bağımsız birer fenomenmişçesine, herkes her derdinden ayrı ayrı şikayet ediyor. Oysa tüm bu sorunların kaynağı aynı adaletsiz ekonomik düzen.

 

Düzenin kendi iç çelişkilerinden kaynaklanan tüm bu sorunların kaynağına inebilecek fikri ve zihinsel kapasiteden uzak olan (bu kapasiteye sahip olup çıkarlarının peşinde koştuğu için yüzünü başka tarafa çeviren ahlaksızları da ayrı bir yere koyalım) siyasetçi-yöneticiler ise bu düzenin alternatifini üretebilecek, üretmeye çalışan dünyaya katkı sağlayabilecek cesaret ve cürete de sahip değiller. 

 

Tüm dünya çökeni mi kurtaracağız yeni bir düzen mi kuracağız diye tartışırken bizim de derhal yapmamız gereken şey çok açık: politika üretme kapasitesi olmayan, tek bildikleri batılı büyüklerinden öğrenip kutsal kitap gibi ezberledikleri ve alternatifini tahayyül dahi edemedikleri neoliberal öğretileri savunan (CHP’li) ve uygulayan (Ak Partili ve eski Ak Partili Babacangiller gibi) teknokratlardan kurtulmalıyız.

 

Türkiye’nin, bölgemizin ve dünyanın tarihi, sosyal, jeopolitik ve ekonomik fay hatlarını anlayabilen -ancak kendini de bunlarla sınırlamayan-, dünyada yaşanan zihinsel değişimi kavrayabilecek, buna ayak uydurabilecek ve katkı verebilecek birikime, kapasiteye, cesarete ve fikri bağımsızlığa sahip bir kadro tahkimatı yapamadığımız için iktidara talip olamıyor, ittifak reçetelerine mahkum kalıyor olabilir miyiz dersiniz?

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.