1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Nass’dan Çıkan Siyaset
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Nass’dan Çıkan Siyaset

A+A-

Erdoğan’ın nass ısrarı 2021’i dahi çıkaramadı. İktisatın tüm sebep sonuç ilişkilerini altüst edecek şekilde ortaya attığı faiz sebep enflasyon sonuç uydurmacasının ömrü de dört ayı bulmadı. Erdoğan kendi organik sınıf yandaşlarını korumak için inancından sağlam bir dayanak bulduğunu düşünüyordu. Uzun iktidar yıllarının hiçbir aşamasında bu tür şeyler aklına gelmemişti. Hem uluslararası sermayeyi hem de yerli sermayeyi memnun edebilmek için nas denilen dinsel inançlarını pek de aklına getirmemişti. Sermayenin genel çıkarlarının sözcülüğünü yapabilecek kapasiteye sahip olduğu dönemlerde tam da serbest piyasa literatürünün içinden konuşuyordu. 

Denizin tükendiği, geminin su almaya başladığı , gemideki filika sayısının az ve dolayıyla kurtarılacak insanın da çok sınırlı olması gerekeceği bir dönemde sermayenin belli kesimlerini, halkın ise tamamını gözden çıkaran Erdoğan yaptığı işe dinsel bir kılıf bulmak için nass’a sarılmıştı. Bu pozisyon Erdoğan’ın nas ile birkaç kuş vurmasını sağlayacaktı. Geleneksel olarak husumet duyduğu sermaye çevrelerine olan kinine dinsel bir şal bulacak, çekirdek seçmeninin dahi kendisini terk etmeye başladığı bir anda da onları büyüleyecek bir tılsım. Halbuki atılan adımın ne imanla ne de  fıkıhla ilgisi vardı. 

Erdoğan’ın aklına yandaş sermayesini koruyabileceği ve de kendisine seçim kazandırabileceği fısıldanan senaryoyu kimlerin yazdığını bilmiyoruz. Dalkavuklar bu senaryodan hızla bir model üretmeye başladılar. Türkiye emperyalizme olan organik bağımlılığından kurtulacak, Batı kapitalizminin elinde bir şamar oğlanı olmaktan uzaklaşacak ve kendi özgün modelini yaratacaktı. Yalnız ucuz emeğin bolluğuna, tedarik zincirlerinde yer kapmaya dayalı bu model Çin örneğine benzeyecekti. Uygur meselesi nedeniyle Türkiye’deki her türden milliyetçinin nefret nesnesi olarak bilinen ve kızıl yakıştırmasıyla da Batı alemine çıpalamış Türkiye için benzerlik dahi kurulması düşünülemeyecek Çin’in model olması şaşırtıcıydı. İnsan ilk duyduğunda ‘ çok alametler belirdi ‘ demekten kendini alamıyor. 

Ama işin üstünde düşünülünce insanın aklına neden olmasın diyesi geliyor. Mao’nun ülkesinin komünizmle uzaktan yakından bir ilgisi bulunmuyor artık. Neo-liberalizmin pekala adı komünist olan bir tek partinin iktidarıyla da bağdaşabileceğini muştuluyor. Siyasal sistemde devlete de hükmeden bir tek partinin iktidarı var Çin’de. Bu parti dönüşe dönüşe kapitalizme uyum sağladı. Trotsky yıllar evvel işçi devletlerinin önündeki seçenekleri sıralamıştı; ya bir politik devrimle işçi demokrasisine geri döneceklerdi ya da bir karşı devrimle tam gaz kapitalist restorasyona yöneleceklerdi. Tarihini kestirmek konusunda değişik spekülasyonlar yapılabilir, ancak Deng döneminde ÇKP hızla ikinci yola girdi. Ülkenin kıyı bölgeleri kontrollü biçimde sermaye ilişkilerine açıldı. Anlaşılan o ki dalkavukları cezbeden yan Çin devletini ÇKP isminde komünizmle uzak yakın ilgisi kalmamış bir tek partinin yönetmesiydi. Onlara göre de Akp’den başka bir partiye ihtiyaç var mıydı ki? Hem Erdoğan hem de tilmizleri özellikle Çavuşoğlu bu itirafı pek çok kez yapmışlardı. 

Çin modeline duyulan özlemin bir nedeni de emeğin kölece koşullarda çalıştırılmasıydı. Modern endüstri ilişkileri yabancıydı Çin’e. Kırlar hızla boşalmış, milyonlarca emek/gücü kentlere, serbest bölgelere yığılmış, sendika ve diğer koruyucu güvenceler olmadan kölelik koşullarında emek/güçlerini satmak zorunda kalıyorlardı. Bu fırsatları kullanan Çin son 40 yılda dünyanın fabrikası haline dönüşmüştü. İhracat rekorları kırıyor, ABD hazinesini finanse ediyor ve yumuşak gücüyle dünyaya yayılıp küreselleşmenin yeni sözcüsü haline geliyordu. 

Akp aklı fantastiğe hızla kaçabilen bir akıl olduğundan Çin’in saydığımız özellikleri bu akla cazip gelmişti. Ne tarihi şartlar ne de sınıfların biçimlenmesi hesaba katılmadan hızla benzerlikler kurulmuştu. Ama asıl niyet başka hiçbir partiye tahammül edilemeyen bir siyasi sistem oluşturup, emeği ise kölelik koşullarına geriletip islamcı aklın fantezisinin değişmez saplantısı olan büyük, güçlü, haşmetli bir devlet olmak rüyasını gerçekleştirmekti. Siyasi demokrasi, modern çalışma ilişkileri bu uğurda kolayca feda edilebilirdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar