Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Mukaddime

A+A-

 Bu yazı şahsi duygularla kaleme alınmıyor. Siyasi mücadele de bireysel motivasyonlar, hırslar ve tutkular etkilidir, ancak şahsen edindiğimiz kültür ve deneyimlerle bunları üst belirleyenin de siyasi bilinç olması gerektiğine inanıyoruz.  Bizim için önemli olan ülkemizin onuru, halklarımızın mutluluğu, yoksul ve yoksun bir hayat süren insanımızın insan olma sıfatına layık bir hayat sürebilmesidir. Hayatımızın hiçbir evresinde yaptıklarımızdan pişmanlıklar duymadık. Daima bilgiyi, vicdanı, ahlakı ve doğru bir hayatın nasıl yaşanabileceğini araştırdık.
               Dünyanın ve içinde yaşadığımız toplumun bilgisinin maddeci bir felsefi kavrayış ve bütünlüklü bir siyasal bilinçle mümkün olduğuna inandık. Siyaseti entrikanın, aldatmanın, manipülasyonun bir alanı olarak düşünmedik. Siyaseti kavrayışımızda gerçeğe ve doğruya en çok ondan yoksun bırakılmaya çalışılanların ihtiyacı olduğu düşüncesiyle bu değerlerin bayrağını hep yüksek tutmaya çalıştık. Siyaset ne güce ulaşmanın ne kariyer hesaplarının ne de sınıf atlamanın aracı olamazdı. Aristoteles’in zoon politikon olarak tanımladığı insan, toplum yaşamının doğal bir sonucu olarak siyasal denilen eylem ve etkinliğe kayıtsız kalamazdı. Veya estetik gibi sanat gibi siyaset de insana, toplum için yapıldığında neden yücelme hissi veren en önemli insan eylemi olmasındı. 
              Tarifler çoğaltılabilir, tanımlar çeşitlendirilebilir ve siyasete yüklediğimiz anlamlara göre bunlardan birine kendimizi yakın hissedebiliriz. Bugün siyasetin egemen araçları olarak; paraya ulaşmak, güç odaklarına yakın durmak, sonradan unutulan vaatlerle insanların duygularını istismar etmek, kimlikleri birer siyasi sermayeye dönüştürmek kullanılıyor. Tercih edilen yöntemin tıpkı araç-amaç ilişkisinde olduğu gibi kendisini kullananı dönüştüreceği, kendine benzeteceği unutuluyor. Hayal kırıklıklarının, pişmanlıkların, kahırlanmaların bundan kaynaklandığını çoğunluk unutuyoruz. Herkes egemen siyasetin şu bahsettiğimiz formlarına lanet okurken yakayı da onlardan bir türlü kurtaramıyor. Başka bir siyasetin olabileceğini hayal dahi edemiyoruz. Çünkü siyaset alanını bir savaş, salt mücadele ve kıyasıya bir rekabet alanı olarak düşünüyoruz. Başka bir yaşama ilişkin hayallerimizi, umutlarımızı, ütopyalarımızı yitirdiğimiz için başka bir siyasetin olabileceği aklımıza dahi gelmiyor. 
             Kullandığımız yöntemleri sorgulayıp tartışmıyoruz dahi. Bu yöntemlerin aşırı sağın, muhafazakârlığın ve hatta faşizmin siyaset yapma teknikleri olduğunu sorgulamaksızın kabulleniyoruz. Salt güce yaslanan, amaca giden her yolu meşru kabul eden, demokratik usulleri değil komitacı, dar ve aldatmaya dönük tekniklerin bizim amaç bilip kutsadığımız değerleri kirleteceğini, lekeleyeceğini ve insanlık tarihindeki büyük günahlarında bu tür niyetlerle çıkılan yolda işlendiğini unutuyoruz. Ülkeye demokrasi vaat edenler, hukukun üstünlüğüne toz kondurmayanlar, liyakat ve ehliyeti yere göğe sığdıramayanlar,  ancak attıkları her adımda bu değerlere uygun bir siyaseti tavizsiz olarak uyguladıkları takdirde inandırıcı olabilirler. 
           Dünya müstebitlerin, diktatörlerin, siyasi şarlatanların, insani vasıf ve yetileri son derece sığ siyasi liderliklerin elinde bir süreç olarak yeni faşizm dediğimiz olguyu yaşıyor. Toplumlarına kalkınma, barış, refah, gelişme ve demokratik bir gelecek sunamayan bu vasat liderlikler kriz içinde bunalan sokaktaki insanın en ilkel duygularına seslenerek,  karşılarına sürekli iç ve dış düşmanlar çıkartarak, savaşı ve şiddeti kutsayarak kısacası her türlü medeni değerlerden uzaklaşarak yönetmeyi siyaseten tercih ediyorlar. Amaç yoksulların, kaybedenlerin, sistemin dışladıklarının gerçek hasımlarını, iliklerini sömürenleri, kendilerini açlığa ve yoksulluğu mahkûm edenlere öfke ve isyanlarını yöneltmelerini engellemek. Siyaset demokratik dilini, liberal iyimserliğini kaybetti. Büyük umutlar bağlanan Biden’ın bu gidişatı tersine çevirebilmesi mümkün değil. 
         Yeni bir siyasete, alışılmışı tepetaklak edecek yepyeni bir siyasete ihtiyacımız var. Siyasetin alışılmış kabullerini, usullerini, varsayımlarını sorgulayan büyük bir reddedişe ihtiyacımız var. Siyasetin felsefi, vicdani, ahlaki değerlerle kopan bağını yeniden kurmaya ihtiyacımız olduğu zamanlardan geçiyoruz. Her defasında karşılıksız olarak fedakârlığa, özveriye davet edilenlerin sorgulamasına, hesap sormasına, isyanına ihtiyacımız var. Neden her defasında kahrı, azabı, yıkımı, açlığı, sefaleti, intiharı bu insanlar çeksin ve yaşasın. ‘’ Her şeyin çok güzel olacağına ‘’ sahiden inanmak istiyoruz. Bunun kuru bir vaade, klişeleşmiş bir slogana, son nefesini vermekte olan bir kuğunun çığlığına dönüşmesine tahammülümüz yok. 
        Rahmetli Ecevit’in asırlık İsmet Paşa’ya isyan ederken dediği gibi ‘’ kapıkulları değil, demokratik bir partinin özgür üyeleri olmak istiyoruz. ‘’ Seçtiklerimizin kamu gücünü kendi partilileri üzerinde kullanmasını, onları sürekli mazeretler üreterek oyalamasını, işsizlikten intihar eden partinin evlatlarının çığlığına kulakların tıkanmasını kabullenemiyoruz. İş beklentisiyle umutları köreltilen, siyasi iradelerine her defasında vesayet konulan gençlerin sessiz isyanına kulak verin diyoruz. Canlı bir parti hayatından korkmayın, her eleştiriyi bozgunculuk saymayın,  Türkiye’yi bir karanlığın içine sürüklemiş, Laikliğin, Cumhuriyetin kökünü kazımış siyasi iktidarın parti içi yöntemlerine öykünmeyin diyoruz. 
      İl Kongresi’nin üzerinden bir yıl geçtikten sonra bu anımsatmalarla mukaddimemize başlayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar