Modernlik Üzerine
Önce bazı tanımlarla başlayalım. Postmodernizm, postmodernite ve postmodernlik gibi kavramları yerli yerine oturtabilmek için önce modernliğin ne olduğu ile işe başlamak gerekiyor. Modernlik neydi, hangi anlamları yüklendi ve neyi murad ediyordu? Son 300 yıllık dönemi modernlik olarak kabul edersek yanlış birşey yapmış olmayız. En fazla daha geriden ve biraz daha ileriden başlanması gerektiği konusunda bir tartışma yaparız. Postmodernliğin dönemselleştirilmesi konusunda anlaşmak mümkün olmasa bile modernliğe dair kavramların tanımlanması bahsinde azçok bir uzlaşmadan söz edilebilir.
Marshall Berman’ın ‘Katı Olan Herşey Buharlaşıyor(u)’ modernlik üzerine yapılmış öncü çalışmalardan biriydi. Berman modernlik konusunda tereddütsüz bir tavır takınır; modernlikten yanadır bunu da samimi bir savunuya dönüştürmüştür. Kitabına modernlik karşısındaki heyecanını, coşkusunu yansıtan bir üslup hakimdir. Berman modernliğin yarattığı kent hayatından, özgürleşme imkanlarından, yaratıcılığın serbest kalmasından heyecan duyar. Modernlik ‘katı olan her şeyin buharlaşması’, geleneğin çözülmesi, hayatın esaslı düsturunun değişim olması demektir. Katı olanın erimesine dair metaforu Marx’dan, Komünist Manifesto’dan almıştır.
Berman’ı çok etkilediği aşikar olan Manifesto’ya haksız biçimde kapitalizme methiyeler dizen bir çalışma gözüyle bakılmıştır. Kapitalizmin gücünü abarttığı, kantarın topuzunu kaçırdığı suçlaması yapılmıştır. Çalışmanın kapitalizme olumsal bir yaklaşım içinde olduğu iddia edilmişti. Bu tartışmaları yapmanın yeri burası değil, ama komünizmin kurucularının kapitalizmin dünyayı baştan aşağı değiştirdiği, yepyeni bir çehreye kavuşturduğu konusunda hemfikir oldukları açıktır. Kapitalizm ortaya çıktığı andan başlayarak dünyaya ilişkin algıları değiştirmiş, sınırları anlamsızlaştırmış ve ilk defa bir dünya tasavvurunun ortaya çıkmasına yol açmıştı. Kapitalizmin gücü karşısında ne Çin seddinin ne de okyanusların direnme şansı yoktu. Kapitalizmin serbest bıraktığı güçler yüzyıllarca kapalı bir hayat sürmüş toplumları, ülkeleri ve uygarlıkları birbirleriyle temasa sokmuştu. Kapitalizm tüm dünyayı mübadele ilişkilerinin içine çekmişti. Üretim dünya piyasalarına bağımlı hale gelmişti. Californiya’da üretilen pamuğun seyri Manchester’daki dokuma tezgahlarına endeksliydi.
Kısacası kapitalizm kendine yeterliğin, izole yaşamların, kırların kapalı dünyasının altındaki zemini çekip almıştır. İnsanlar, toplumlar, ülkeler ve uygarlıklar arasındaki teması çoğaltmış, mesafeleri kısaltmış ve ilk defa Goethe’nin bahsettiği bir ‘dünya edebiyatının’ doğması için elverişli koşulları ortaya çıkartmıştı. Bu nedenle Berman çalışmasının ilk bölümüne Manifesto incelemesiyle başlar ve modernliğin ayak izlerini dünya metropolleri üzerinde takip eder. Marx’ın Londra’sı, Baudelaire’in Paris’i ve Dostoyevski’nin Petersburg’u modernliğin simge şehirlerdir.
Berman kapitalizm ile modernlik arasında güçlü yakınlıklar olduğunu söyler. Kapitalizmin altyapıda yarattığı köklü değişimleri Berman modernlik olarak nitelendirir. Toplumsal iş bölümünün artması, uzmanlaşmanın hakimiyeti, yabancılaşmanın toplumsal yaşama damga vurması ve özellikle Durkheim’ın üzerinde durduğu anomi hali modernliğin en önemli belirtileri arasındadır. Modernliğin bu olumsuz yanlarına karşılık Berman vurguyu olumluluklarına kaydırır. Birey olmanın tüm imkanları yine de modernliğin etkisindeki bir kent hayatıyla mümkündür. İnsanı özgürleştiren, geleneksel ilişkilerin cenderesinden çıkaran karşılaşmalara ancak kentsel mekan imkan tanır. Burada kişi seyirlik bir nesne haline geldiği gibi tıpkı bir flaneur gibi temaşa halinde hayatı gözlemleme fırsatını yakalar.
Modernliği kapitalizmle özdeşleştiren Berman’a göre tüm bu yaşam fragmanları moderniteyi üretir. Modernliğin deneyimlenmiş, yaşanılmış, tecrübe edilmiş halleri Berman’a göre modernitedir. Modernliğin yarattığı duyum, algı, zihinsel ve psişik haller moderniteyi meydana getirir. Modernlik doğayla temasın, üretimin, tekniğin, değişimin kısaca sanayinin, ticaretin, maliyenin ve finansın alanıysa tamamının beraberinde yarattığı algılar, düşünceler, deneyimler alanına modernite denilir. Modernliğin yarattığı maddi süreçlerin alımlanma biçimine modernite deriz. Moderniteye de değişim, yenilik ve hız hakimdir. Davranışlar, alışkanlıklar, modalar sürekli değişir.
Modernizm 1890’lardan 1930’a kadar hakim olmuş estetik tavrın bir ifadesidir. Bu dönemde kültürel alanın tamamına modernist ilkeler hakim olmuştu. Mimariden resme, romandan şiire ve yaşama üsluplarına kadar geniş bir alanı etkilemişti. Sanatçı kendisini kitleden uzaklaştırmış, toplum tarafından anlaşılma kaygısından uzaklaşmış ve iç hayatına çekilmişti. Toplumsal iş bölümünün, yabancılaşmanın hakimiyeti karşısında sanat toplumdan giderek özerkleşmiş ve içrek bir dil geliştirmiştir. Sanat eseri ile alımlayıcı arasındaki dolayımlar artmıştı. Sanat eseri üzerine kapandığından gönderisi ya doğrudan kendidir ya da alımlayıcısı kadar yorum imkanına sahiptir. Gerçekçiliğin akılcılığı, naturalizmin kendiliğindenciliği yerini bilinç akışına terk etmiştir. Serbest çağrışım, sezgi, iç gözlem ve bilinçdışı sanatın malzemesi haline gelmiştir. Modernist sanatçı yenilikçidir, radikaldir ve içinde yaşadığı toplumla uyumsuzdur. Anlaşılmak, doğrudan mesaj iletmek kaygısından uzaklaşmıştır. Modernist sanat uçlarda gezinmişti. Bahsettiğimiz dönem aynı zamanda büyük bir buhran ve savaşlar çağı olduğundan modernizm radikal düşüncelerin etkisine girmişti. Berman modernliği, moderniteyi ve modernizmi kabaca bu şekilde tasnif eder. Modernizmi dönemselleştirmek, üsluplaştırmak konusunda neredeyse bir fikir birliği vardır. Ama meta bir anlatı kurmak isteyen herkes modernlik ve modernite konularında aynı yaklaşıma sahip değildir. Yine de Berman’ın anlatısı Anderson ve Callinicos başta olmak üzere birçok kimse tarafından paylaşılır.