1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Masanın Problemleri
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Masanın Problemleri

A+A-

Altılı masa yeniden toplandı. Her ay bir siyasi partinin ev sahipliğinde toplanması kararlaştırılmıştı. Bu kez ev sahipliğini DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan yaptı. Her biri ayrı siyasi geleneklerden gelen partilerin düzenli olarak bir araya gelmesi elbette ki sevindirici. Sevindirici olmakla birlikte yeterli mi, değil, çünkü Türkiye'nin sorunları çok ağır. Altı partinin bu toplantısından çıkan iki somut sonuç var. ' Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş ' ve ' seçim güvenliğinin ' sağlanması için çalışma gruplarının oluşturulması. Toplantı sonrası yapılan ve liderlerin altında imzası bulunan bildirinin geri kalan kısmı geleceğe dair temennilerden ibaret. 

Zaman çok hızlı ilerliyor ve Türkiye tarihi bir seçime gidiyor. İktidar 15 Temmuz'un kendisine sağladığı olağanüstü fırsatları sonuna kadar kullanarak devlet aygıtına neredeyse tamamen hakim oldu. Muhalefetin karşısında bir partinin iktidar olmasını sağlamaya hizmet edecek tarzda kurgulanmış bir devlet aygıtı var şimdi. Meclise getirilmiş seçim yasası değişiklikleriyle ' serbest, dürüst, adil ' seçimlerin tabutuna son çivide çakılmış olacak. Bu değişikliklerle il ve ilçe seçim kurullarına en kıdemli yargıçların atanmasından vazgeçiliyor. Bu sayede 15 Temmuz sonrasında özenle yargıç yapılmış olanlar çekilecek kuradan çıkmak suretiyle seçim kurullarının başına getirilmiş olacak. Ellerindeki tüm imkanları iktidar blokunun siyasi çıkarları için kullanacaklarını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. Seçmen kütüklerinin yenilenmesine dair teklif yasalaştığında bu konuyu dikkatli biçimde takip etmek görevi şimdi muhalefetin omuzlarına biniyor. Bu iş savsaklandığında milyonlarca mükerrer oyun kullanılmasına fırsat verilmiş olacak. Küçük partilerin siyasi temsilini zorlaştıran düzenleme muhalefet partilerinin yukarıdan anlaşmasıyla çözülecek kadar basit değildir. Bu konunun aşılması için incelikli siyasi mühendislik hesaplarına ihtiyaç vardır. 

Bütün bunların dışında HDP'nin kapatılmasıyla ilgili davanın akıbeti Türkiye'nin geleceğini yakından ilgilendiriyor. HDP'nin kapatılması yargının vereceği bir karar olmaktan çıkmış iktidarın elinde ihtiyaç duyduğunda kullanabileceği bir siyasi koza dönüşmüştür. İktidar Kürt siyasetini kargaşaya sürüklemek, mevcut kadrolarını siyasetten yasaklayarak bir kaosa itmek ve son tahlilde de Kürt seçmenini sandıktan uzaklaştırmak için elindeki tüm kozları sahaya sürecektir. Bu hesapları bozmak öncelikle Kürt siyasetinin görevi olmakla birlikte işin sandık güvenliğini sağlamak kısmı tüm muhalefeti ilgilendirmektedir. Seçim arifesinde kapatılmış bir HDP'nin siyasi alternatifleri üretilmiş olsa dahi işin sandık güvenliği ile ilgili kısmı nasıl çözülecek sorusu bir muamma olarak karşımızda durmaktadır. Üstelik bu mesele sadece Kürt siyasetinin değil Erdoğan'dan samimi bir biçimde kurtulmak isteyen herkesin amasız cevap vermesi gereken bir muammadır. 

Kürt siyasetinin temsilcilerinin bulunmadığı bir seçimin güvenliğinden bahsedilebilir mi? Sandık kurullarında bir önceki seçimde en yüksek oy almış beş partinin temsilcileri bulunabiliyor. HDP sandık kurulu üyelerinini sandık kurullarına bildirdikten sonra kapatıldığında sandıklar nasıl korunacaktır. Diğer partilerin Kürt illerinde sandık güvenliğini sağlayabilecek kadrosu, örgütlenmesi var mıdır ? Bu soruya şimdiden içimiz ferahlamış biçimde yanıt veremeyeceğimiz herkesin malumudur. Bu nedenlerle altılı masanın siyasi temposu Türkiye gerçeklerini yakalamaktan uzaktır. İşlerin ağırdan alındığı, iktidar blokunun hamleleri karşısında kitleleri tatmin edecek yanıtların üretilemediği aşikardır. Anlaşılan o ki iktidar seçimlere ilişkin stratejisini kabaca planlamış bulunuyor. Seçim yasası değişiklikleri aylarca sürüncemede bırakıldıktan sonra aniden Meclise sevk edildi. İktidar blokunun bu konuda anlaşamadığı, aralarında problemler çıktığına dair değişik spekülasyonlar yapılmasına karşılık üzerinde anlaştıkları bir teklifi Anayasa Komisyonundan da geçirdiler. Görenler açısından aslında iktidarın elindeki kartlar belli. Hangi oyunu kuracak, hangi hamleyi deneyecek bunlar bilinmeyen şeyler değil. Çünkü iktidarın da manevra alanı dar ve o kısıtlı alan içerisinde neleri deneyebileceği tahmin edilebilir. Muhalefetin bütün bunları okuyan bir yerden hamle üstünlüğünü eline geçirmesi gerekirken muhalefet daha çok iktidarın elindeki kartları açmasını bekliyor.  Kartları gördükten sonra kendi taktiğini planlıyor. Bu konularda ise seri adımlar atmak yerine sürecin gerisinde kalan bir tempoda davranıyor. 

Altı partinin bugüne kadar hem güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişin takvimlendirilmesi hem de sandık güvenliği konularında çalışmalarını tamamlaması gerekirdi. Bu süreçlerle ilgili çalışma grupları daha yeni oluşturuluyor. Aylarca sistem değişikliği üzerinde çalışıldı. Ortaya çıkan metnin bu kadar zaman kaybını gerektirecek bir metin olmadığı ve kamuoyunda da partilerin beklediği düzeyde bir ilgiyi kışkırtmadığı aşikar. Altı parti diplomatik inceliklerle, bürokratik takıntılarla gereksizce vakit kaybediyor. Bu vakit kaybından dolayı da milletin asıl ilgisini çekebilecek başlıklara bir türlü fırsat gelmiyor. Son açıklamada ekonomi ve dış politika alanında yaşanan gelişmelerle ilgili soyut düzeyde kalan temennilerle yetinilmiş. Bu temenniler uygulanabilir bir politikaya dönüştürülmediği müddetçe ilginin bir süre sonra dağılacağını ve umulan kamuoyu merakının da sönümleneceği riskini kendilerine hatırlatalım. 

Muhalefetin bugün sandık güvenliği konusunda topluma yüzünü dönerek topyekun bir seferberlik çağrısında bulunması gerekiyor. Türkiye'de değişim, dönüşüm isteyenlerin kim olursa olsun sandık güvenliğini sağlamak konusunda elini taşın altına koyma vaktinin geldiğinin topluma bıkmadan anlatılması gerekiyor. Bu konunun tek başına her hangi bir partinin veya partilerin meselesi olmadığının adil, demokratik, dürüst bir seçim isteyen tüm yurttaşların meselesi olduğunun topluma kabul ettirilmesi şart.  Bu konularda sivil inisiyatiflere, Barolara büyük roller düşüyor. 

Muhalefet toplumsal nabzı iyi tutmadığı, hamle üstünlüğünü iktidara bıraktığı, sandık güvenliği meselesini bir toplumsal seferberliğe dönüştüremediği taktirde işler bugünkünden çok daha zor olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar