1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Madrid Zirvesi: Tehdit Büyük Safları Sıklaştıralım
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Madrid Zirvesi: Tehdit Büyük Safları Sıklaştıralım

A+A-

NATO zirvesinin sonuçları Erdoğan’ın veto blöfü nedeniyle yeterli düzeyde tartışılamadı. Erdoğan’ın dış politikayı iç politikanın bir türevine dönüştürdüğü günden bu yana uluslararası gelişmelere yeterli dikkat ve özen gösterilemiyor. Ekonomik buhran nedeniyle içeride kaybettiği krediyi dış politika başlıklarını köpürterek telafi etmeye çalışan Erdoğan karşısında muhalefet çok silik bir profil sergilediğinden bu politikalar yeterince deşifre edilemiyor. Erdoğan’ın Batı karşısında dişe diş pazarlık yapan ve hatta onlara kök söktüren sahte imgesi karşısında muhalefet sadece Erdoğan’a odaklanarak bunun böyle olmadığını hikaye ediyor. 

Halbuki etrafımızda yeni bir dünya kuruluyor. Yaşanılan ve baş döndüren gelişmeler insanlığın çeyrek yüzyılını etkileyecek sonuçlar doğuracak. Madrid zirvesi sadece Türkiye ile İsveç ve Finlandiya arasındaki pazarlıklara şahitlik yapmadı. Kuşkusuz zirvenin en önemli gündem başlıklarından birisini de bu oluşturuyordu. Bu konuda yaşanılacak bir sıkıntı tüm dünyaya bütünlüklü bir görüntü vermek isteyen NATO açısından telafisi zor sonuçlar doğuracaktı. Ama çıkarılan kuru gürültünün aksine mesele ciddi bir krize dönüşmeden aşıldı. Artık Erdoğan’ın tarzına alışmış olan Batı liderlikleri bunca fırtınanın içeride Erdoğan’ın yelkenlerini şişirmek için çıkartıldığını iyi biliyor. 

Ukrayna savaşı nedeniyle NATO’nun bu esnada kendi içindeki bir kafa karışıklığına tahammülü olamazdı. Savaşla birlikte NATO’daki liderliğini yeniden sağlamlaştıran ABD açısından Erdoğan’ın kaprisleriyle süreci baltalamasına izin verilemezdi. Erdoğan’ın tüm gayreti veto kartını elinde sallamak suretiyle Biden tarafından daha fazla hesaba katılmak ve güçlü lider imajıyla da içeride eriyen tabanını yeniden tahkim etmekti. Bu konulara sonraki yazılarda tekrar değinme fırsatı bulacağımız için şimdilik geçelim. 

Madrit zirvesi Avrupa topraklarında devam eden bir savaşın gölgesinde yapıldı ve zirveye bu gelişme damgasını vurdu. Daha on yıl önce ittifak Rusya ile ortaklık konularını tartışıyordu. Şimdi ise zirvenin sonuç bildirisine göre Rusya bir numaralı tehdit. Şunu söyleyebiliriz somut bir tehdit olmadan varlığı krize giren ve hatta Macron tarafından ‘ beyin ölümünün ‘ gerçekleştiği iddia edilen ittifak nihayet adamakıllı bir tehdide kavuştu ve bu sayede tam da istenilen biçimde teyakkuza geçirildi. 

Tehdidi bertaraf etmek, Avrupa’nın güvenliğini sağlamlaştırmak için silahlanmaya hız verildi. NATO çatısı altında bulunan asker sayısı kırk binden üçyüz bine çıkarılıyor. Bu Amerikan postalının kıta topraklarında daha çok yere değmesi anlamına geliyor. Kıtadaki ABD askeri sayısının yüzbine çıkartılması planlanıyor. Kıtanın her yeri ama özellikle Rusya’yı çevreleyen ülkeler yeni askeri üs ve silahlarla donatılıyor. Kıtanın tarihindeki pek çok tepişmenin merkezi olmuş Polonya’ya devasa bir Nato askeri komutanlığı kurulması kararı alındı. Türkiye Dedeağaç’taki Amerikan üslerini mesele yapsada bu durum NATO üyeleri olan Bulgaristan ve Romanya’ya doğru uzanma  heveslerinden bağımsız değil. Türkiye’de ulusalcı çevreler bu gelişmeleri paranoyakça Türkiye’nin Trakya üzerinden çevrelenmesi gibi köpürtsede hakikat hiçte bu şablona uygun değil. Dedeağaç üzerinden Bulgaristan ve Romanya’yı da içine alacak ve Karadeniz’e çıkacak bir koridor tasarlanıyor. 

NATO’nun halihazırda otuz üyesi bulunuyor ve bunların yirmibiri aynı zamanda AB üyesi. İttifak aslında giderek AB’yi de içine alan ve hatta yutan bir noktaya doğru ilerliyor. Ancak ittifak adından da anlaşılacağı gibi bir Atlantik ittifakı. Atlantik’in öteki ucundaki ABD ve Kanada’yı da içine alarak Avrupa’ya doğru genişliyor. İttifak şimdi değişik ortaklık formları ile neredeyse tüm küreden kendini sorumlu hissediyor. Madrit’te yapılan zirveye Pasifik ülkeleri Avusturalya, Yeni Zelanda, G. Kore ve Japonya’da davet edildi. Bu durum ittifakın her hangi bir coğrafi sınırlama olmaksızın nerede bir tehdit algılarsa  orada konuşlanma arzusunun yansıması. 

Sonuç bildirgesi bir numaralı tehdidin Rusya olduğunu söylese de asıl tehdidin Çin olduğu tesbit ediyor. Çin kaynaklı belirsizliğin küresel güvenlik risklerini çoğalttığı söyleniyor. Çin’in niyetleri konusundaki belirsizliklerin endişe kaynağı olduğu vurgulanıyor. Ukrayna savaşı’nda izlediği mesafeli politika, Rusya’yla gelişen ilişkileri hiç bir tereddüte mahal bırakmadan yeni hegemonik gücün Çin olduğunu söyletiyor bildirgeye. İttifak üstü örtük biçimde Çin’i bir tercihe zorluyor. Ya belirlediğimiz oyunun kurallarına uygun davranırsın ya da  asıl tehdit olduğundan seninle uğraşırız. Bildirge politikanın yalın diliyle bunları söylüyor ama işte tüm bunları bu yalınlıkta ifade etmekten de kaçınıyor. 

Bir NATO metninde ilk defa Çin’in adı geçiyor ve küresel belirsizliğin sorumluluğu ona fatura ediliyor. Halbuki soğuk savaş sona erinceye kadar Çin ittifakın lider ülkesi ABD’nin çnemli bir ortağıydı. Nereden nereye diyelim. İttifakı en kaygılandıran şey olası bir Çin-Rus ittifakı. Bu ittifakın yaygınlaşma, genişleme potansiyeli Atlantikçilere soğuk terler döktürüyor. Ukrayna’yı NATO’ya dahil etme politikası ile Rusya’yı savaşın içine çeken güçler zamanın Çin’in lehine işlediğini iyi bildiklerinden Çin’i açık bir tercihe zorluyorlar. Ya uyumlu bir partner gibi Rusya’ya mesafelenerek jeopolitik ihtiraslarından vazgeçersin ya da tıpkı Rusya’ya yaptığımız gibi suni çatışmalar üreterek yorar, hırpalarız seni diyorlar. Bu konuda kaşıyacaklar başlıklar da çok. Başta Tayvan meselesi, Pasifik’teki Çin’in adacıkları ve Güneydoğu Asya’daki Çinli işadamlarının biriktirdiği sermayeler.

Önceki ve Sonraki Yazılar