Lukacs'a Giriş
Her düşünürün yaşamı ve eseri dönemlere ayrılır. Yaşamda ve eserdeki süreklilik ile kopuşlar dönemselleştirmenin kaynağını oluşturur. Ya yaşamdaki köklü bir kopuş buna yol açar ya da eserdeki belirgin kesintiler bunun nedeni olur. Dolayısıyla dönemleştirme veya periyodizasyon bir düşünürü daha iyi anlamanın zihinsel işlemlerinden biridir. Bu sayede bütün bir ömrün verildiği eserin içindeki süreklilik ve kopuşlar daha belirtik hale getirilir. Tüm önemli filozofların, düşün insanlarının ve siyasetçilerin hayatlarında bu tür süreklilikler ve kopuşlar vardır. Yaşamda, eserde hiçbir zaman aynı tempoda, ritimde yoluna devam etmez.
Diyalektik zaten kesintilere, kopuşlara, süreksizliklere ayrıcalık tanıyan bir düşünce yöntemidir. Buradan diyalektiğin sadece mantıksal bir işlem olduğu sonucuna ulaşılmasın. Diyalektik salt mantığın ürettiği kategorilerden ibaret değildir. Öyle olmuş olsaydı diyalektik felsefi bir idealizm olurdu. Diyalektik doğada, tarihte ve toplumdaki hareketi soyutlar. Bu nedenle diyalektiğin kategorileri doğadan, tarihten ve toplumdan üretilmiştir. Diyalektiğin en büyük uygulayıcılarından Hegel’de mistik bir kabuğun içinde gizli kalmış olan bu yöntem Marx tarafından maddenin hareket yasası haline getirilmiştir.
Diyalektik kesintili ilerlemeyi temel alır. İlerleme lineer, doğrusal, çizgisel değildir. İlerleme kesintilerle, kopuşlarla gerçekleşir. Muhafazakarlık, liberalizm ve pozitivizm gibi burjuva düşünme metodolojileri birikerek ilerlemeyi temel alır. Bunların düşünme biçimlerinde kopuşa, kesintiye yer yoktur. Maddeci bir diyalektiği temel alan Marksizm ilerlemenin kesintilerle, kopuşlarla gerçekleştiğini söyler. Bahsettiğimiz burjuva metodolojileri bu nedenle devrim fikrinden ürküntü duyarlar. Devrimlerin tarihi hızlandırdığı gerçeğini kabullenmezler. Devrimler tarihi hızlandırmak bir yana rayından çıkartır ve telafisi imkansız maliyetlere sebebiyet verir. Bu anlayışlar kopuştan, kesintiden ürküntü duyarken rutinin içindeki vahşete gözlerini kapatır.
Filozofların hayat ve eserlerine de böyle yaklaşılır. Onların hayatlarında da tıpkı toplumsal yaşamda gerçekleşen devrimlere benzer sert kopuşlar yaşanır. Bu kopuşlar sadece zihnin sürekliliği içinde yaşanılmaz. Maddeci anlayış bu konuda bizlere en yetkin açıklama çerçevesini sunar. Mekanik ve idealist dünya görüşleri ya madde ya da zihne belirleyicilik atfederken maddeci diyalektik madde ile zihni son tahlilde belirleyiciliği maddeye tanımakla birlikte karşılıklı etkileşimi içinde ele alır. Maddeci diyalektiğin üstünlüğü bu süreklilik ve kopuşların tam bir açıklamasını sunmasından gelir.
Maddeci diyalektiğin bütünsel bir kuramı olan Marksizmin üstünlüğü olguya, nesneye ve diğer düşünce biçimlerine uyguladığı yöntemi bizzat kendisine de tatbik etmesinden gelir. Kant’ın öz-düşünümsellik dediği şey aklın dönüp kendi üzerine yeniden düşünmesi faaliyetiydi. Marksizmde doğayı, tarihi ve toplumu kavrarken uyguladığı yöntemi dönüp bizzat kendisine tatbik eder. Burjuva düşünme biçimleri böylesi bir düşünsel yetiden yoksundur. Yani kendi gelişimlerini bizzat anlayabilecek araçlardan yoksun kalmışlardır. Toplumsal ve tarihsel açıklama çerçeveleri sunarlarken bunu neden böyle yaptıklarına ilişkin bir kavrayışa ulaşamazlar. Ama Marksizm maddeci diyalektik sayesinde gelişiminin her evresini açıklayabilecek araçlarla donanmıştır.
Diyalektiğin en yaratıcı uygulayıcılarından biri olan Hegel’in eseri de genç ve olgun olmak üzere iki döneme ayrılmıştı. Genç Hegel Fransız Devrimi’nin etkisiyle özgürlükçü bir ufka sahip olan Tinin Fenomenolojisi’ni yazmıştı. Tin, ruh, özgürlük denilen şey Hegel’e göre özgürlüğe yazgılıydı. Tarihteki ilerleyişi hep özgürlüğe doğruydu ve bu Fransız Devrimi ile birlikte zirvesine ulaşmıştı. Lucaks bu dönemi ‘ Genç Hegel ‘ olarak dönemleştirir ve bu dönemi inceleyen devasa bir yapıta imza atmıştır. Olgun Hegel ise restorasyon dönemi gericiliği ile uzlaşmayı tercih eder. Tin artık özgürlüğü değil evrensel ile tikelin çıkarlarını birleştiren yegane şey olan Prusya devletinde cisimleşir. Genç Hegel özgürlüğü atına binmiş Napolyon’da gördüğünü etrafına anlatırken şimdi artık özgürlük statükonun, düzenin cisimleşmiş hali olan devlette gerçekleşiyordu. Çünkü sivil toplumdaki sınıf, zümre çatışmasına son verecek, evrensel ile bu tikel çatışmaları aşacak yegane aygıt devletti. İyi donanımlı, liyakat sahibi, özel alanın bencillikleri ile sivil toplumun karmaşasını aşmış olan bürokrasi evrenseli temsil edecek yegane zümreydi. Olgun Hegel ömrünü Prusya’nın neredeyse resmî filozofu olarak Berlin’de tamamladı. Ontoloji’nin Lukacs’ı bu Hegel’de gerçekçi bir filozof portresi görür. Düzenle uzlaşma der Hegel’i daha gerçekçi yapmış ve burjuva toplumu ile ilgili tüm yanılsamalarına son vermesini sağlamıştır.