Kürkçüler Cezaevinde 253 Gün
Taner Talaş kaleme aldı...
21 Temmuz 2016 tarihinde, sıcak bir Cumartesi günü, Adana basın tarihinin önemli gazeteleri olmayı hak etmiş gazetelerin imtiyaz sahipleri ve gazeteciliğin değişik şubelerinde emek harcamış arkadaşlarımızla birlikte gözaltına alınmamızla başlayan süreç, garip uygulamaların yer aldığı yargılama safhasıyla devam etmiş, nihayetinde BERAAT etmemizle neticelenmişti. Çocuklar gibi şendik, ne kadar çok sevinmiştik, gazetelerimiz kapanmıştı ama mahkeme kararı, idari kararın yanlışlığına hükmetmişti. FETÖ’nün zulmüne uğramış olan Dursun Çiçek, Mustafa Balbay başta olmak üzere birçok kişinin duruşmalarda bizlere destek vermesi sevincimizi haklı bir gurura da çevirmişti. CHP Adana Milletvekili ağabeyimiz İbrahim Özdiş’i ayrıca anmak lazım. İsim belirtince , belirtmediğimiz isimlere ayıp ettiğimin farkında olarak ilerleyen satırlarda bu durumu nasıl telafi edeceğimi belirteceğim.
Sevincimiz kısa sürdü. İstinaf mahkemesi beraat kararını bozdu. 2 yıl 1 Ay ceza vererek hepimizi hüzne boğdu. İlgili karar Yargıtay tarafından onandı. Bu süreçte kanser oldum. İnfaz savcılığına başvurdum. İnfaz Savcılığının istemi üzerine, Adana Sağlık Kurulu, uzun tetkik ve tahliller neticesinde , hapis yatamayacağıma karar verdi. Ancak İstanbul Adli Tıp kurumu, ilgili kararı yersiz buldu, hapis yatmamda bir sıkıntı olmadığına karar verdi. Bu sırada diğer gazeteci arkadaşlarım cezalarını çekip, tahliye oldular. Devam eden süreçte yalnız başıma kalakalmış oldum. Hasta dahi olsam, onlarla beraber hapis yatmanın ayrıcalığından ve psikolojik getirilerinden mahrum kalmıştım.
Deprem olmuştu, evlerimizi terk etmiştik, yetmedi Annem beyin kanaması geçirdi. Tam bu sırada tutuklanmamla alakalı işlemler neticelendi.17 Şubat 2023 tarihinde akşamüzeri tutuklandım. Bir geceyi Adana Emniyet Müdürlüğü TEM Şube nezaretinde depremin yarattığı korkunç sessizlik ve ürkekliği tüm benliğimde, tek başıma hissederek geçirdim. Benden başka hiç kimse yoktu. Cumartesi günü Kürkçüler F tipi Cezaevine görevli polis memurlarınca teslim edildim. Hafta sonuna denk geldiği için İki gün yine tek başıma gözlem odasında kaldım. Koğuşum Pazartesi günü belli oldu. Benden başka bir kişi daha olan toplam iki kişi olduğumuz B-37 koğuşuna 20 Şubat 2023 tarihinde varmış oldum.
İki katlı, 20 metrekareden müteşekkil, 25 metrekare avlusu/havalandırması bulunan yeni mekanımda, yeni kuralları olan yeni yaşamım başlamış oldu. Burada durmak istiyorum. Zira, yaşamımın en zor üç gününü iki paragrafta anlatmanın ilk önce kendime, sonra yazmak haysiyetine haksızlık olduğuna inanarak durmak istiyorum. Devamında yaşadığım 250 günü, makale boyutunda anlatmanın haksızlıktan öte bir duruma denk geldiğini zannedersem ayrıntılı anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum. Benden önce cezaevi hatıratı yazan değişik meslek gruplarına mensup kader mahkumlarına da ayrıca haksızlık etmek istemiyorum. Ülkemizin edebiyat ve yazın kültüründe yüzlerce kitaptan oluşan çok ciddi bir cezaevi külliyatı olduğunu aklımdan çıkarmak istemiyorum. Bunların bir çoğunu cezaevinde okuma fırsatı bulunca, yazanlara fevkalade minnet duydum. Kimler yok ki; Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Hukuk profesörü Ali Fuat Başgil, Başbakan Yardımcısı Samed Ağaoğlu, Sinemacı Yılmaz Güney, Albay Talat Aydemir, Falih Rıfkı Atay ve daha birçok önemli isim. Cezaevi anılarını yazmayanlara kendimce sitem ettim.
253 günde cezaevinde çok ciddi deneyimler, duygular, çelişkiler, pişmanlıklar, sıkıntılar, buhranlar, umutsuzluklar, sevinçler, üzüntüler yaşadım. Annemin vefatını bir paragrafta nasıl anlatabilirim? Yüksek duvarları, demir kapıları, soğuğu değil sıcağı, cam bölmenin eşliğinde kapalı görüşü, haftada 10 dakika telefon görüşmesini, okuduğum kitapları, gelen mektupları bir makaleye nasıl sığdırabilirim?
Daha birçok nedenden ötürü, cezaevinde yaşadıklarımı kitaplaştırmaya karar verdim. Bu kararı cezaevinde almıştım. Her gün yaşadıklarımı not alarak, günlük tutarak kendime verdiğim sözü tutmanın temellerini cezaevinde atmış oldum. Adana siyaset ve gazetecilik tarihinde birçok kimse hapis yatmasına karşın, cezaevi hatırat külliyatına Adana’dan ilk katkı koyan kişi olmanın kıvancını da yaşamak istiyorum. Yargılanma sürecimin tüm safhalarını, belgelerini, süreç içerisinde ömür boyu minnet duyacağım isimleri, Adana tarihine utanması gereken isimler olarak geçecek kişilikleri yazacağım kitapta olabildiğince nesnel şartlarda bulmanızı ümit ediyorum.
Kitap yazmaya karar verdim diye makaleyi yavan bırakacak da değilim. Gecikmeden ifade edeyim; 253 gün boyunca evrensel insan hakları kriterlerine harfiyen uyan, yasa ve yönetmelikler çerçevesinde hukukun üstünlüğüne her daim riayet etiklerine çok yakından şahit olduğum infaz koruma memurlarına teşekkür borçluyum. Bugün devlet kurumları içerisinde,30 yıllık gözlemlerimi de esas alarak çok rahatlıkla söyleyebilirim ki; torpilsiz, eşitlikçi, yasaları ruhuna uygun şekilde icra kabiliyetine haiz yegane sınıf, infaz koruma memurlarıdır. Genç insanlardan oluşan bu kadro, zulüm ve işkence olmadan, hukuka bağlı bir şekilde, en ağır suçlamalardan hükümlü bulunan insan kitlesini zulmetmeden yönetebilme salahiyetine sahiptir. Cezaevine düşmenin vermiş olduğu bunalım ve yıkımın teselli kaynaklarından birisi, 253 gün boyunca infaz koruma memurlarının insani yaklaşımları olmuştur.
Beklediğim ve beklemediğim yüzlerce mektuba ziyadesiyle teşekkür ederim.
Adana’mızın avukat camiasının vefakarlığını ayrıca zikretmek gerekiyor. Beni hiç yalnız bırakmadılar. Vekalet ilişkimiz olmamasına rağmen sıklıkla beni ziyaret etmekten bıkmayan onlarca isimden oluşan avukat dostlarıma minnettarım. Gazetecilik faaliyetim nedeniyle beni tanıyan ama benim tanıma şansı bulamadığımı fark ettiğim demokrat genç avukat kardeşlerimi ve yeğenim Avukat Sümeyye’yi bir ömür boyu unutmam mümkün mü ?
Ve sevgili eşim…
Hapse düştüğüm günden itibaren, sağlığımı ve durumumu mesele edip, avukat arkadaşlarımızı bezdirircesine cezaevine gelip gitmekten bıkmayan, Kürkçüler Cezaevi önünde beklemekten bıkıp usanmayan müstesna insan Selma Hanım…
Her hafta kapalı, ayda bir açık görüşüme gelen çocuklarım, yakın aile bireylerim, arkadaşlarım, mevcut hukuki koşullar nedeniyle ziyaretime gelemeyen ama kalplerimizin bir olduğunu bildiğim dostlarım. Hepinize çok teşekkür ederim.
Ama esas teşekkürümü arz etmeme müsaade ederseniz;
Sormayanlara, ilişkilerimiz ve hukukumuz itibariyle sormaları farz olup sormayanlara esasen teşekkür ediyorum. Kötülüğün öğreticiliğine iman derecesinde bağlı olmamı siz sağladınız. Karanlık fenerleriniz, bundan sonraki yolumu aydınlatmada, Dostlarımın saçtığı ışıktan daha fazla katkı koyacaktır. Sizin de değerinizi biliyorum.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.