Klasikleri Okumanın Yararı Üzerine Birkaç Söz!
Klasikler okunmadıkları için klasik olurmuş. Bu yazıda bu sözün bende bıraktığı izlenimi paylaşmak istiyorum. İçinde bir ironi barındırsa da bu kelamı yabana atmamak gerekiyor. Klasikleri herkesin üstün körü okuduğu veya bildiği varsayılır. Okunmaması bir eksiklik sayıldığı için kimse bu konuda açık vermez istemez. Çünkü klasik üzerinde mutlaka kelam edecek kadar bilgi kırıntılarına sahip olmamız gereken bir şeydir. Çoğunluk klasiklerin hakkını gerçek anlamda vermemiş olsa da bunu birbirinden gizlemeye çalışır. İşte böyle böyle bazı eserler klasik muamelesi görür. Bu anlattığımız durum Türkiye için hayli geçerlidir. Kısa bir dönemi istisna tutacak olursak memleketin okumuş yazmış takımı klasiklerin üzerinden bırakalım ‘ yalayıp yutmayı ‘ üstün körü bile geçmemiştir. Karşımızdakinin bu konudaki formasyonuna dikkatli bir nazarla baktığımızda beylik lafları görürüz sadece. Olayın geçtiği yere, zamana ve kahramanlara dair anımsamaların dışında bellekte pek birşey kalmamıştır.
Elbette kimseden okumayı hayatının merkezi haline getirmesini beklemiyoruz. Bir eleştirmen gibi okuduğu kitabı didik didik etmesini de ummuyoruz. Ama yine de okumuş yazmış olmanın, ‘ mektep medrese ‘ görmenin asgari gereklerini beklemek de hakkımız olmalı. Bu ölçütlerle yaklaştığımızda okur yazar sınıfı arasında ciddi bir klasik eğitiminin olmadığını görürüz. Müfredat bu eğitime gerekli ehemmiyeti vermez. Kompozisyon ve güzel yazı ezbere dayalı eğitim için öncelikli bir iş değildir. İyi üniversitelerden mezun olanlar dahi kendini ifade sorunu yaşar.
Balzac ortalama bir okurun okuduğu yazarlar arasında baş sıraya yerleşir. Yazar modern dönem edebiyatının klasikleri arasında en başta gelenlerden biri sayılır. Herkes mutlaka bir Balzac romanı okumuştur. Yazarın ölümsüz yapıtlarından biri sayılan ‘ Goriot Baba ‘ yazardan daha ünlüdür. Çoğu kişi bu bahtsız babanın dramını ya okumuştur ya da kulaktan dinlemiştir. Hayırsız iki kız evlat ve onların her türlü nankörlüğüne rağmen onlardan sevgisini esirgemeyen düşmüş bir baba. Bu imgenin insanın karşısına bir gerçek olarak çıkma ihtimali romanı ortalıkta dolaşan bir mesel haline getirir. Balzac o kadar çok karakter yaratmıştır ki birçoğunun bizlere tanıdık gelmesi tesadüf değildir. Ama modern bir klasik olarak Balzac’ın bunca yaygınlığına, her evde en az bir kitabının bulunmasına rağmen Balzac hakkında esaslı iki laf edilemez. Bildiğimiz yaygın klişelerdir. Yirmi yıllık faal yazarlık hayatında doksan roman kaleme almış ve yaklaşık iki bine yakın karakter yaratmış bir yazar hakkında bildiklerimiz suya sabuna dokunmayan şeylerdir. Çünkü esaslı bir klasik eğitiminden geçmeyince kulaktan duyma şeylerle günü kurtarırız.
Benim öyküm de çoğunluktan farksız değil aslında. Aynı ezberci, sınav merkezli eğitimin kurbanı olduğum için klasik sayabileceğimiz yapıtları düzenli okuduğumu söyleyemem. Halbuki belli bir sıra dahilinde ve çok erken bir yaşta klasik eğitiminden geçmenin bir insana muazzam yetiler kazandıracağına inanıyorum bugün. Benim okumalarımda düzensiz, rastgele ve belli bir proğramdan yoksundu. Çok iyi bir okur olduğumu düşündüğüm halde bu eksiğin farkına varışım çok zamanımı aldı. Ciddi okumalar yaptığımı düşündüğüm evrenin bir yerinde ciddi bir klasik eğitimi almadığımı fark ediverdim. Bu eğitim klasik kabul edilecek yapıtların bırakın yarısını ancak çeyreğine tekabül ediyordu. Büyük bir hırsla bu açığımı, eksiğimi telafi etmeye karar verdim. Okumaya yeni başlayan birisi gibi en temel yapıtları elden geçirmeye başladım. Rastgele okuduklarımı yeniden okudum. Üstün körü üzerinden geçtiklerimin bir nimet olduğunu yeni fark ettim.
Klasikleri okumak insana pek çok şey kazandırıyor. Öncelikle kazandırdığı sağlam bir dil bilinci. Bilgiye ulaşırken dilin sadece bir araç değil herşey olduğunu fark ediyorsunuz. Dilin yaratıcılığı ise kendisini anlatım ve üslupta gösteriyor. Klasikleri yakından incelemek büyük yazarların üslubunu keşfetmeye ve her bir yazarın dile nasıl yaklaştığına götürüyor sizi. Kahramanlar, tipler arkadaşınız oluyor. Onların dertleri, sıkıntıları, çıkmazları, arzu ve arayışları bilincinizi keskinleştiriyor. İçgörü yani sezgi ve öngörü melekeniz giderek kuvvetlenmeye başlıyor. Çünkü okumak kadar hayal gücünü serbest bırakan başka birşey olduğunu düşünemiyorum. Hele okumanın ilk gençlik yıllarında yapılanının kişinin ondan sonraki tüm yaşamını belirlediğine inanıyorum.
Bir klasik eğitiminin her halde en büyük faydası hayal gücünün serbest bırakılmasıdır. Olgular ve eylemler bizi hayata prangalar. Olgulara teslim olmamanın biricik ilacı hayal gücünün serbest bırakılmasıdır. Hayal gücünün tümüyle serbest bırakılmasının trajik örneklerini bize bizzat klasikler aktarmıştır. Don Quijote bunun en bilinen örneğidir. Ama yine de hayal gücünün, imgelemin sınırsız hareketinin kaynağı iyi bir klasik eğitimidir. Hayal gücünün çalışması, serbest bırakılması hoş karşılanmaz. Bunun insanın ayaklarını yerden kestiğine, gerçekle bağları kopardığına inanılır. Realistler tarafından sonuçlarının olumsuz olacağı konusunda kişi sık sık uyarılır. Ama hayatın ileriye doğru akışını da hayal gücünü serbest bırakanlara borçluyuz. İyi bir klasik eğitiminden geçmenin kişiye kazandırdığı en önemli yetinin bu olduğuna inanıyorum.