Kitabımı Alıp Da Gittim
Telefondaki ses, “Kitabını al da git!” dedi, “Ananı da al git!” der gibi.
“Anlamadım?” dedim.
“Ya, neyini anlamadın? Yarın kitabını al da git, diyorum sana!” diye gülerek tekrar etti.
“Nereye?” dedim.
“Bugün Atatürk Parkı’na, bir dahaki sefere nereye kısmet olursa oraya…” dedi.
Bu ne güzel davet, dedim içimden. İnsanlar bir araya gelecek, bir saat boyunca birlikte kitap okuyacak, gelen geçenlerin dikkati çekilip bir farkındalık yaratılacaktı.
“Tamam, yarın kitabımı da alıp saat 11.00’de etkinlik alanında olacağım.” dedim.
Bu konuşmalar 12 Ekim Cumartesi günü yapıldı. Unutturmasın diye telefonumu sıkı sıkı tembihledim.
Ertesi gün saat dokuzda telefonun feryadıyla uyandım. Üstünkörü bir kahvaltıdan sonra apar topar yola çıktım. Neyse ki pazar günü bu saatte trafik keşmekeşi yoktu. On beş dakika içinde arabayı uygun bir yere bırakıp Ziyapaşa Bulvarı’ndan Atatürk Parkı’na girdim.
Acaba neredeler demeye kalmadı, hemen karşımda, sandalyelerine oturmuş otuz-kırk kişilik grubu gördüm. Ellerindeki kitaplar, aradığım adresin burası olduğunu söylüyordu. Kalabalığın yüzde doksanı kadın, yüzde beşi çocuk, kalan yüzde beşi de erkekti. Önce bir afalladım, sonra etkinliğin afişindeki cümleyi anımsadım. Kadınlar arasında yapılan bir kitap kulübü projesiydi. Kadınların dışında benim gibi şanslı davetliler de vardı.
Etkinliğin mimarını merak ettim. Genç bir Türkçe öğretmeniydi. Sedat Memili’yi sorunca kim olduğumu tahmin ettiler. Çünkü Sedat Memili, bir gün önceki Küçüksaat.com adlı internet gazetesindeki köşe yazısında, etkinliği anlatmış, içinde benim de olduğum Adanalı birkaç yazardan da söz etmişti.
“Anamı da alıp geldim! Pardon, pardon… Kitabımı da alıp geldim.” diyebilmek için Sedat Memili’yi aradı gözlerim. Sedat Bey, on dakika önce bir cenaze dolayısıyla ayrıldı, dediler.
Etkinlik başlamak üzereydi ki bir sürprizle daha karşılaştım. Vakıfbank Ortaokulu’nda yıllarca birlikte çalıştığımız, halı sahalarda top koşturduğumuz sempatik Rehber Öğretmen Ayhan Canyurt, Cemal Süreya’nın şiir kitabıyla karşımda duruyordu. Birbirimize söyleyecek birikmiş çok sözümüz vardı. Küçük harflerle yaptığımız konuşmamız, genç Türkçe öğretmeninin “Ne yapıyorsunuz?” der gibi uyarıcı bakışlarıyla bıçak gibi kesildi. Dilimiz şişse de etkinlik sonuna kadar sabretmek sorunda kaldık. Etkinliğin sonunda koyu bir sohbete balıklama daldık.
O sırada tanıdık bir yüz daha katıldı aramıza. Yazılarıyla eski Adana’yı yaşatarak anlatan Muzaffer Özen, geç de olsa sohbetimize renk kattı. Hilal Hanım’ın da katılımıyla sohbetimiz koyulaştı. Etkinliğin daha çok ilgi görmesi için yapılması gerekenler konusunda fikir alış verişinde bulunduk. Anısı kalsın diyerek çekildiğimiz fotoğraflarla toplantıyı noktaladık.
Sarıçam ilçesindeki Çarkıpare Ortaokulu’nda çalışan iki meslektaşımı da kutladım. İşini böylesine seven idealist öğretmenlerimizi görünce son günlerde zayıflayan umutlarım yeniden güçlendi. Hafta sonu tatilini bile eğitim amaçlı projeler için kullanan böylesi idealist öğretmenlerimiz var oldukça karanlık düşünceliler amaçlarına ulaşamayacaktır.
Elinize, emeğinize, yüreğinize sağlık, Hilal Karabay ve Ayhan Canyurt!..
Etkinliğe omuz veren kitapseverleri de ayrıca kutluyorum!..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.