Kimler ülkemi kurdu? Kimler ülkemin sinsi kurdu?
Zaferi ve felaketi adaletli şekilde paylaşılan ülkeler sonsuza kadar yaşar
Bir ülkeyi kuran değerler de yıkan değerler de farklı anlayışların ürünüdür.
Kişilerin kendileri, devletinin onurlu bir üyesi olarak gördükleri zaman o aydınlık bir ülkedir.
Ülkenin yurttaşları, zaferi ve felaketi adaletli bir şekilde paylaştıkları zaman kendilerini o ülkenin sahibi hissederler. Bu devletin kuruluşu ve yücelmesinin göstergeleridir.
Zaferi paylaşanlar ile felaketi paylaşanlar farklı kesimin inanları olduğu zaman, yıkım başlamıştır. Hele bu yıkım Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği şekilde " Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler..." ise.
ANTALYA VALİSİNE HEDİYE EDİLEN OTOMOBİL
İstiklal Savaşı Cumhuriyet kurulmuş, artık ülkenin yeni bir savaşı başlamıştır.
Bu savaşı kazanmak için halkına önderlik edenler, ekonomik ve kültürel kalkınma için de önderlik etmeye başlamışlardır.
Her davranışları halk tarafından örnek alınmaktadır.
Halkını kul gören soygun düzeni bitmiş ve halkına saygılı anlayış yönetime gelmiştir.
Ama ülke yokluk içinde.
Altı yüz yıl İstanbul Merkezli İmparatorluk yönetmiş olanlar, lüks ve ihtişam içinde yaşarken Anadolu'da taş üstüne taş konmamıştı.
Bu bir kader değildi ve bunun kader olmadığını Cumhuriyetin aydınlık insanları kanıtlamışlardı.
Cumhuriyet ilan edildiği zaman Adana'nın Valisi Hilmi Uran'dır. Dolayısıyla Cumhuriyet'in İlk Adana Valisi olarak görev yapmıştır.
Bizde devlet adamlarının anılarını yazma adeti yaygın değildir, ancak Hilmi Uran anılarını yazmıştır. Bir anısını paylaşalım.
İÇ İŞLERİ BAKANLIĞINDA OTOMOBİL YOK
Türkiye'deki bütün valiler, bir yere gidecekleri zaman, atlar süslenir, bir kaç koruma nezaretinde paytona binilir ve şıngır şıngır yola düşülürdü.
Antalya'da valilik görevi yapan Sabri Öney, sağa sola paytonla gidip gelmesini, Antalyalı tüccarlardan Moris Efendi, içine sindiremez ve ona makam aracı olarak kullanmak üzere bir otomobil hediye eder.
Vali Sabri Öney, koca bir otomobilin hediye olarak alınmasına alışık değildir. Durumu hemen dönemim İç İşleri Bakanlığı'na bildirir. Bakan Ferit Bey (Talay), hop oturup hop kalkar... Kendisinin bile bir makam aracı yoktur. Antalya'ya telgraf çeker:
"Otomobili kabul et. Bir teberru makbuzu kes. Otomobili ilk trenle Ankara'ya yolla!"
Vali İç İşleri bakanlığına hak verir.
Öyle ya, Koca İç İşleri Bakanının otomobili yokken, bir valiye otomobil ne gerek..."
Otomobili kara yolu ile Ankara'ya sağ salim götürmeye kimse cesaret edemez: yok yok, benzin yok. Sonunda bir çözüm bulunuyor:
Otomobil, vapur ile Mersin'e gidecek, Mersin'den Adana'ya kara yolu ile oradan da tren yolu ile Ankara'ya gönderilecek.
Antalya Valisi Sabri Öney, Adana Valisi Hilmi Uran'a bir telgraf çeker ve otomobilin kazasız belasız tren ile Ankara'ya ulaştırılmasının bakanlık emri olduğunu bildir.
Neyse, otomobil Adana'ya gelir ama tren şirketi henüz millileştirilmemiş, kamunun malı değil:
"400 lira nakliye ücreti ödeyeceksiniz" der.
400 lirayı kim kaybetmiş ki Adana Valisi bulsun.
Otomobil Vilayetin bahçesinde başında nöbetçi beklerken Vali Hilmi Uran, İç İşleri Bakanlığına telgraf çekip, nakliye bedeli olarak 400 lira, tahsisat gönderilmesini ister.
İç İşleri bakanlığının da böyle bir ödeneği yok.
Türkiye Devletini kuran, Türkiye Cumhuriyetinin bakanları 400 lirayı gönderemiyorlar.
Çünkü, devletin yöneticileri kendileri ama parası milletindir.
Milletin parasına dokunmak kimin haddine!
KURANLAR VE KURT GİBİ KEMİRENLER
Bu ülkeyi kuranlar, "kul hakkıyla Allah'ın karşısına çıkmaktan korkanlardır"
Kul hakkını yemeyi adet edenlerin, bu ülkeyi kuranları sevmesi mümkün müdür?
Bu gün altında milletin parası ile alınmış bir trilyonluk (yeni para milyonluk diyorlar) otomobile binenler, Cumhuriyeti kuranlar hakkında konuşurken hiç mi vicdanları sızlamaz?
Bu güzel ülkemi ahlak ile kurdular; ahlaksızlıkla kemirip tüketmeye çalışıyorlar.
Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Esnaf Odaları başkanlarının emrinde bilmiyorum kaç tane makam aracı var; onlar da ekonominin kötülüğünden şikayet ediyorlar...
Hikayenin sonu ne mi oldu?
Hilmi Uran şöyle yazıyor:
"Vekalet dört beş ay kadar 400 liralık bir tahsisatı gönderemedi. Ben de bu müddet içerisinde memnuniyet ile otomobili işimde kullandım..."
Hiç şüpheniz olmasın, yakıt parasını cebinden ödemiş bir de borçlu kalmıştır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.