1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Kılıçdaroğlu'nun söylediklerini düşünürken!
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Kılıçdaroğlu'nun söylediklerini düşünürken!

A+A-

Kılıçdaroğlu bir süredir ısrarla ' sağ sol kavramlarının açıklayıcılığını, geçerliğini kaybettiğini, bu kavramların 18.yüzyıla ait olduğunu ' söylüyor. Bu konuşmaları çoğunluk  imam hatiplilerle, muhafazakar olarak bilinen çevrelerle bir araya geldiğinde yapıyor.  Doğrudan solcuları hedef aldığında ise  ' kantin solcusu olmak ve içki masalarında ahkam kesmek ' gibi suçlayıcı, tahkir edici açıklamalarda bulunuyor. Kılıçdaroğlu sağ/sol kavramları yerine 21.yüzyıl siyasetini demokrat olanlar /olmayanlar olarak kuruyor ve bu ayrım etrafında yeni bir siyasal diziliş öneriyor. Önerdiği bu ayrım modern siyasetin kurucu çelişkisi olarak kabul edilen sağ ve sol kavramlarını ikame edebilecek güce, kapasiteye, potansiyele sahip mi?

  Bir düşünür, teorisyen olmadığı yeterince açık olan Kılıçdaoğlu'nun bu lafları etmekteki maksadı nedir? Çünkü kendisi yeni hükümet sisteminde  böyle bir kategori yer almasa da ana muhalefet partisinin genel başkanı. Otoriterleşme eşiğini çoktan aşmış, iktidarın tümüyle şahsileştiği, popüler ifadeyle bir tek adam rejiminde Kılıçdaoğlu ülkeyi bu koyu karanlıktan çıkartacağı umulan partinin lideri. Bu laflar acaba bizim künhüne varamadığımız bir yüksek siyaset adına mı ediliyor? Dostları, muhatapları Kılıçdaoğlu'ndan arada sırada bu sözleri duyduklarında ittifak ilişkileri mi pekişiyor. Kısacası bu laflara pratik siyaset adına bugün Türkiye'nin gerçekten de ihtiyacı var mı, yoksa kafa karışıklığının, derin bir ideolojik inançsızlığın ürünü mü? Cevabımızı sonraya bırakalım. 

Önce şu soruyu soralım; modern dönemlerin kurucu ilkesi olarak kabul edilen, etrafında tüm ideolojilerin, siyasal akımların, felsefi tutumların, estetik ve sanatsal tavır alışların biçimlendiği bu geleneksel ayrım bazı dönemler neden sorgulanır? Bu dönemlerin ana karakteristiği nedir? Sağ ve sol kavramları açıklayıcılığını kaybettiklerinde toplanılan yer neresidir? Herkesin davet edildiği, ayrımların silikleştiği, birbirine benzediği bu yeni yer sahiden sağın ve solun dışında, ötesinde bir yer midir? Yoksa bu geleneksel ayrımın taraflarından birisi ki burada sağ diğer tarafı yani solu önemli ölçüde yutmuş, kişiliksizleştirmiş, kendi değerleri konusunda amneziye uğratmış olmasın. Hele bu dönem  üçüncü depresyon dönemi dediğimiz, uzun ve ağır çekim bir uzun dalganın içinden geçerken yaşanılıyor ve kapitalizmin geçmiş dönemlerde olduğu gibi krizine içeriden alternatifler üretme yeteneği yok düzeyinde ise... Bu kriz kendi sol alternatifini yaratamadığı için dünya ölçeğinde otoriterleşme olarak nitelenen, ancak giderek bu aşamayı geride bırakıp hızla yeni faşizm dediğimiz olguları üreten bir döneme evrilmişse, bu lafların masum olduğunu söyleyebilir miyiz? 

Kapitalizm son 40 yıl içinde hem kendini tahrip etti hem de karşısındaki alternatifleri  ideolojik bir krizle karşı karşıya bıraktı. Kapitalizmin bu evresinde bir  çıkış stratejisi olarak geliştirilen  neoliberal yönetimsellik hem emeğe, onun siyasal güçlerine yönelik  taarruzun adıydı hem de kapitalizmin tarihsel krizine karşı üretilmiş bir siyasal yanıttı. Önemli başarılar elde edilmedi değil; keynesyen refah devletinin uygulayıcısı olan sosyal demokrat partiler alıştıkları zeminin ayaklarının altından kaymasıyla büyük güç kaybına uğradılar, neoliberal iktisat politikalarının uygulayıcısı, özelleştirmelerin sözcüsü oldular. Emekçi sınıflar üzerindeki ağırlıklarını, etkinliklerini kaybettiler. 1989 yılında önce Sovyetler Birliği'nin dağılması, ardından 1991 yılında Doğu Blokunun yıkılmasıyla kapitalizmi frenleyecek, dengeleyecek bir sistemik odak  kalmamıştı artık. Tarihin, ideolojilerin sonu ilan edildi hızlıca. Hegel'in tarihsel anlatısını çarpıtan ve değiştiren okumalar yapıldı; liberal kapitalist düzen insanlığın görebileceği nihai düzendi, karşısına çıkan tüm alternatifleri alt etmişti. Tarihin sonu komünizm değil: özel mülkiyet esasına dayalı, sermayenin dizginsiz gelişimine yaslanan, malların, hizmetlerin,  ve sermayenin  dolaşımının önündeki engellerin kaldırılmasını şiar edinen liberal yönetimsellikti.

Sağ ve sol kavramları  anlamını yitirmişti. Solun eşitlikçi idealleri totaliter rejimler üretmiş, insanların temel motivasyonları olan tüketme isteği baskı altına alınmış, kaynakların dağılımını en efektif  çözen mekanizmanın piyasanın görünmeyen eli olduğu bir kez daha anlaşılmıştı. Aydınlanmanın akılcılığı ürettiği büyük anlatılarla her şeyi kontrol eden baskıcı, despotik rejimlere yol açmıştı. Kurtuluş vaatleri yerini Gulaglara, Berlin Duvarına, sınırlara ve çitlere bırakmıştı. İnsanlığa refahı, zenginliği, sınırsız özgürlüğü getireceğini iddia eden sosyalizm deneyleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 

Sosyalizmin çözülüşü sonrasında  kapitalizmin insanlığa anlattığı hikaye özetle şu yukarıda anlattığımız gibiydi ve  tarih sahnesinde kapitalizm yalnız kalmıştı. Bu düşünsel, entellektüel, ideolojik iklimin dışında kalabilmek ve düşünebilmek mümkün değildi neredeyse. Komünist Partiler isim değiştiriyor, genel sekreterleri kapitalizmin faziletlerini keşfediyor ve adeta günah çıkartıyorlardı. 1990 'lı yıllar küreselleşme masallarıyla geçirildi. Sınırlar kalkacak, sermaye serbestçe dolaşacak ve gittiği her yere bolluk ve bereket götürecekti. Kapalı rejimler, halklarına zulmeden despot liderler 'insani müdahaleler ' gerekçe gösterilerek devrilecek, ülkeleri sermaye çevrimine dahil edilecek veya  yer altı ve üstü kaynakları yağmalanacaktı. Sermaye büyük siyasi birimlerden rahatsızdı. Hem buralara nüfuz etmesi engelleniyor hem de sistem dışına büyük birimler halinde çıkmaları kapitalist dünya sisteminin ritmik hareketlerini sekteye uğratıyordu.  Bu nedenlerle Yugoslavya, Irak, Suriye ve İran gibi ülkelerin de stabilize edilmesi, kargaşa içerisine sürüklenmesi mümkünse daha alt birimlere ayrıştırılması gerekiyordu. 

Son 30 yılın hikayesi bir yönüyle  böyledir. Sola duyulan inançsızlık, insanlığın kurtuluşuna duyulan güvensizlik ve eşitlik hayallerinin yerini demokrasi yanılsamasının  alması. Geçmişte üretilmiş tüm önemli ayrımların bilinçli müdahalelerle geçersizleştirilmesi, demokrat olmanın kutsanması, insanlığı uzun süre meşgul etmiş yoksulluk, yoksunluk, fukaralık, kalkınma gibi sorunların zihinlerden kazınması. 

Not: Kavramların izini sürmeye devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar