Kılıçdaroğlu’ndan Tarihi Uyarılar
Siyasetin tansiyonu her geçen gün daha da yükseliyor. Buhran, hayat pahalılığı, yüksek enflasyon Erdoğan’ın altındaki toprağı hızla çekiyor. Erdoğan’ın krizi kontrol altına alabilmek için yaptığı hamleler krizi giderek derinleştiriyor. Yoksulların, dar gelirlilerin, asgari ücrete talim eden çoğunluğun geliri yerinde sayarken herşey pahalanıyor. Malthus kanunu sabit gelirlilerin aleyhine işliyor. Yani onların geliri aritmetik olarak dahi yükselmezken, temel ihtiyaçları geometrik olarak artıyor.
Erdoğan’ın altındaki toprak kayarken muhalefetin değişime olan inancı pekişiyor. Gündemi belirlemek konusunda Erdoğan’ın sahip olduğu güç ise hergün etkisizleşiyor. Muhalefet çok belirgin, öngörülebilir bir gelecek ufkuna sahip değil ise de şimdilik iyi çalışan diyalog kanallarına sahip. Farklı yerlerde dursalar dahi Erdoğan’ın aralarına sokmaya çalıştığı nifakı boşa düşürebiliyorlar. Toplumdaki değişim isteğide giderek daha fazla çoğalıyor. Erdoğan’ın kişisel beğeni ve destek oranıysa tarihin en düşük verilerini önümüze koyuyor.
Toplum değişime kendini giderek daha hazır hissederken asıl tartışma alanı devlet aygıtının bu değişim isteğine nasıl cevap vereceğinde düğümleniyor. Çünkü Türkiye istisnai bir dönemin içinden geçiyor. Bu değişimin normal, klasik bir değişim olmayacağı aşikar. Peker’in ifşaatları kör gözlere dahi devletin nasıl bir dönüşümden geçtiğini gösterdi. Bugün perdenin önünde Erdoğan bulunsa bile devlet çeşitli güçler tarafından adeta parsellenmiş vaziyette. Karşımızda Weber’in bahsettiği gibi yasal, işlevsel ve rasyonel çalışan bir bürokrasi bulunmuyor. Büyük sosyolog modern devleti yasal şiddet tekeline sahip olmakla beraber bu özelliklere sahip bir bürokrasi üzerinden tanımlamıştı.
Türkiye’de hiç kimse herhalde geldiğimiz noktada devlet aygıtının Weberci özelliklere sahip olduğunu iddia edemez. HSK ( Hakimler-Savcılar Kurulu ) üyesi bir kişi, üstelik parlamento tarafından seçilmiş olduğu halde, bir siyasi parti liderinin iznini aldıktan sonra kurul üyeliğinden istifa ediyor. İstifa gerekçesi ise yeni seçilecek hakim ve savcılar konusunda iktidar bloku içinde yaşanılan anlaşmazlıklar. Herkes gücüne göre devleti paylaşma telaşına düşmüş. Yasallığı, rasyonaliteyi ve işlevselliği bir kenara bırakalım devlet işleyişinin olmazsa olmazı kabul edeceğimiz liyakat yani ehliyet hak getire. Devlet militanca bir örgütlenme, pozisyon kapma ve alan ele geçirme hırsının zemini haline getirilmiş durumda.
Toplum bir iktidar değişimine kendisini giderek daha fazla hazır hissederken, modern devlet olmanın tüm vasıflarından uzaklaşmış bir devlet cihazı acaba bu değişime sessizce, uysalca rıza gösterecek mi? Tarikatların, cemaatlerin, ailevi ve zümresel çıkarların ve mafyatik oluşumların istilasına uğramış, her türlü rasyonalitesini kaybetmiş bu cihazın toplumsal meşruiyet endişesinin hala kaldığından söz edilebilir mi?
Anlaşılan Kılıçdaroğlu geç de olsa bu gerçeği görmüş olmalı ki alarm zillerine asılmaya karar vermiş. Modern devlet olmanın bütün vasıflarını kaybetmiş devlet personeline kimsenin ailevi, zümresel çıkarlarına alet olmayın uyarısını yapıyor. Kılıçdaroğlu’nun tarihi uyarısı içinden geçtiğimiz dönemin ne kadar atipik ve anormal olduğunu gösteriyor. Normal şartlarda siyasi iktidar yasal ve normatif alanı korumakla mükellefken iktidarın bu tür kaygıların zerresine bile sahip olmadığı endişesi muhalefeti bu tür açıklamalar yapmaya icbar ediyor. İsmet Paşa’da Mecliste tahkikat komisyonları kurarak yargı yetkisine el koyan ve hergün vatan cephesine katılımları yayınlayan despotik DP iktidarı sıralarına dönerek ‘ sizi ben dahi kurtaramam ‘ demişti. Bu gelenekten gelen bir lider olarak Kılıçdaroğlu bürokrasiye dönerek hukuksuzluğa, kanunsuzluğa alet olmayın, yasal olmayan emirlere uymayın diyor.
Erdoğan’ın verdiği cevap çıkışın cüreti düşünüldüğünde munisce olmuştur. Ismarlama gelen sorulara önündeki yazılı metni okuyarak verdiği cevap işi ciddiye aldığının ve tansiyonu yükseltmekten kaçınmaya özen gösterdiğinin işaretidir. Anlaşılan muhalefet toplumun iktidar değişimine hazır olduğunu hissettikten sonra asıl direncin devlet aygıtından geleceğini düşünmüş olmalı ki şimdi asıl orasını yansızlaştırma, kaçışları hızlandırma ve el altından güvenceler verme siyasetine geçmiş. Etkili olur mu, sonuç verir mi o da başka bir yazının konusu olsun.