Kılıç Atmaktan İhraçlara
Yukarıdaki başlık tarihsel bir dönüşümü ifade ediyor. Dönüşümden kastımız Türk ordusunda yaşanılan dönüşümdür. ‘Ordu kılıcını attı’ ifadesi Türk ordusunun geleneksel hiyerarşisine rağmen gerçekleşen 27 Mayıs karşısında heyecana kapılan Dr. Hikmet Kıvılcımlı ’ya aitti. Ordu içinden bir grup ilerici subay gerici, Amerikancı bir iktidar karşısında Doktora göre tarihcil görevini ifa etmişti. Doktorun tarih tezine göre bu sadece bir başlangıç olabilirdi. Tarihcil devrimlerin artık kapandığı bir çağda nihai dönüşümün gerçekleşmesi için bir sosyal devrime ihtiyaç vardı. Sosyal devrimi gerçekleştirme işi ise ancak bir sosyal sınıf tarafından yapılabilirdi. Modern çağ iki büyük sosyal sınıf yaratmıştı ve bunlar arasındaki çelişkiler uzlaştırılabilir değildi. Varlıkları birbirinin inkârına dayanıyordu. Ya biri ya da diğeri galebe çalacaktı. Bu sınıflar sermaye ile ücretli emekten oluşan işçi sınıfı idi. Sermaye daha sermayenin doğumuna tanıklık etmiş düşünürlere göre bir safradan, urdan ibaretti. Yani istemsizce büyüyen, büyüdükçe bünyede arazlar yaratan bir oluşumdu. Dünyayı dönüştüren şey emekti. Kıvılcımlı sosyal devrimler çağında artık tarihsel devrimler çağının kapandığına inansa da antika tarihe ait ilişkilerin tümüyle ortadan kalktığını düşünmüyordu.
Kıvılcımlı gerçekten de orijinal bir düşünürdü. Tüm ömrünü Türkiye orijinalitesini anlamaya adamıştı. 71 yıllık ömrünün 22 yılını zindanlarda geçirdi. Orijinal bir düşünür olmasına rağmen Stalinizmden bir türlü kopamadı. Olağanüstü yeteneğine karşılık kendisini bu dünya görüşünün içine hapsetti. Bu kuramsal esaret teorik atılımlarını sınırladı, kural tanımaz yeteneklerinin önüne prangalar koydu. Kıvılcımlı teorik ve pratik olarak gerçekleşen sosyalizmin tahayyüllerini aşan bir birikime, donanıma ve hiç kuşkusuz bir ufka sahipti. Ama yine de bu düşünüşün dışına çıkamadı. Bu yazgının pençesine hapsolduğunu bizzat yaşayarak öğrendi. 12 Marttan sonra ülkeyi terk etmek zorunda kaldığında kıdemli bir komünist olarak yaşayan sosyalizmlerin kendisine kucak açacağını hesap etmişti. Çok ağır hastalıklarla uğraşıyordu. Ömrünü zindanlarda tüketmişti ve şimdi kaçaklık koşullarında tedavi de olabileceği bir yere ihtiyacı vardı. Gençliğini ve ömrünü verdiği partisi ona bunu çok gördü. Ve Belgrad’da bir hastane odasında can verdi.
Doktor gerçekten de memleketin yetiştirdiği istisnai yeteneklere sahip orijinal bir düşünürdü. Yalnızca batı düşüncesine değil İslam dâhil doğu uygarlıklarının birikimini de sahipti. Marx sosyal devrimler çağının bir düşünürüydü. Ama tarihin asıl büyük kısmı onun tabiriyle antika tarihten ibaretti ve bu tarihin maddeci bir açıklaması yapılmış değildi. Doktor hiç mütevazılık göstermeksizin bu işi yaptığına inanıyordu. Batılı teoriler dışında her şeye burun kıvıranlar böyle iddialı bir çıkışa da burun kıvırmışlardı. Doktor özetle yerli bir komünizm arayışı içindeydi. Komünizme ilişkin evrensel açıklamalar doktoru tatmin etmiyordu. Komünizmi yaşadığı toprakların özgül bağlamı içinde yeniden üretmek istiyordu. Bu nedenle tarihi ta başlangıcından ele alarak yeni bir okumaya tabi tuttu. Bu okuma da Freud, Morgan, Engels, Toynbee ve hiç kuşkusuz İbn-i Haldun başlıca kılavuzlarıydı.
Doktor bir komünistti ve liberal dogmalarla işi yoktu. Doktor caminin de kışlanın da siyaset yapılan yerler olduğunu çok iyi biliyordu. Çünkü aynı zamanda Kur’an’ı özenle incelemiş, peygamberin hayatını didik didik etmiş ve ayetlerin ilk maddeci okumasını yapmıştı. Cami İslam’ın ilk dönemlerinden başlayarak Müslümanların yalnızca ibadet ettiği bir yer değildi. Bununla birlikte kamusal meselelerin tartışıldığı, konuşulduğu ve müzakere edildiği yerlerdi. Camide siyasetin konuşulmasını yasaklamak sadece orayı siyaset mekânı haline getirenlerin işine yarardı. Doktora göre peygamber tarihcil bir devrimciydi ve büyük bir devrimi gerçekleştirmişti. Bir peygamber olmanın bütün özelliklerine sahipti. Doktor Spinoza ve Weber kadar peygamber sosyolojisi üzerinde durmuş biriydi. Onların düşünceleri batıda ve her yerde bu kadar tartışılırken doktorun görüşlerine ilgisizlik bizim kadim açmazlarımızdan biridir. Bunun bilinçli yapıldığını düşünür ve bir susuş kumkumasına, bir sessizlik suikastına maruz bırakıldığından dertlenirdi.
Doktorun orduya ilişkin görüşleri de orijinaldi. Ne Baascılar gibi orduya sınıflar üstü bir statü verirdi ne de milliyetçi-muhafazakârlarda olduğu gibi orduyu bir peygamber ocağı gibi görerek kutsallaştırırdı. Ordu tarih tezi içinde bir yer kaplardı. Orduya ilişkin görüşleri tarih tezinin bir uzantısıydı. Ordu elindeki silahlı güç ile tıkanan süreçleri açan, eğilimini ortaya koyduğu sınıflardan yana süreçleri hızlandıran bir vurucu güçtü. Doktor bu değerlendirmesini tarihcil devrimlerin bir okumasından alıyordu. Modern sınıfların teşekkül etmediği antika tarihte tarihsel devrimlerin önünü açan güç barbarlardı. Doktor bilinen klişeleri ters yüz eden bir düşünüşe sahipti. Tarih yazımları kıyıcılıklarını ön plana çıkartarak barbarları lanetlerdi. Yerleşik uygarlığın dışında konumlanan bu güçler uygarlık adına yaratılan ne var ise acımasız bir hoyratlıkla davranırdı. Doktor bu görüşün tam aksini savunurdu. Çökkün uygarlıkları güçlü bir aşı ile yeniden kendine getiren, ilerlemenin önünü açan barbarlardı. Antika tarihin diyalektiği medeniler ile barbarlar arasındaki bu kalıcı etki üzerinden akardı. Bu görüşler İbn-i Haldun’a aitti ve onun hadari-bedevi ayrımını esas alıyordu. Doktor barbarlığın asıl rolünü antika tarihte oynadığını söylerdi. Ama sosyal devrimler çağının başlaması ile birlikte başka bir çağa girilmekle beraber antika tarihin ilişki biçimleri de tümüyle yok olmazdı.
Doktora göre sosyal devrimler çağında devrimi yapacak asıl güç işçi sınıfı idi ve işçi sınıfının partisi sermayeden ve devletten bağımsız olmalıydı. Doktoru döneminin diğer milli demokratik devrimcilerinden ayıran asıl yönü buydu. Doktor bit komünistti onlar ise ancak millici sosyalistler olabilirlerdi. Ama millilikleri her şeyi belirlemek kaydıyla. Kemalizm ile sosyalizm arasında salınan tüm Yöncüler son tahlilde birer Kemalist’tiler. Orduya sınıflar üstü bir rol atfediyorlar, Mustafa Kemal’e sınıflardan bağımsız bir anlam yüklüyorlardı. Kurtuluş savaşı ordunun ve onun başkomutanının bir eseriydi. Bütün ilerici atılımlar ordu sayesinde gerçekleştirilmişti. Türk modernleşmesinin katalizör gücü orduydu. Bu görüşleri onları orduya dair anakronik bir tarih tezine savuracaktı. Ama doktor da ordu karşısında büsbütün kayıtsız değildi. Cumhuriyetle beraber Osmanlının tefeci-bezirgân sınıflarının birer finans-kapital haline dönüştüklerini görüyor ve toplum çözümlemelerinde ne ATÜTÇÜLÜĞE ne de feodalizmin her hangi bir biçimine yakınlık duyuyordu. Türkiye’deki düzen bir finans-kapital düzeniydi. Bu sınıf egemen sınıf koalisyonu içinde son sözü söyleyen güçtü.
Doktor bunları söylemekle birlikte ömrünü arayışlarla geçirmişti. Her dönem iktidara giden bir yol açmakla uğraşmıştı. Demokrat Partinin din sömürüsü karşısında Vatan partisi ile dinin yeni bir yorumuna yaparak çıkmıştı. Partisi din propagandası yapmaktan kapatılmıştı. Doktor yalnızca komünizm propagandası yapmaktan suçlanmamış İslam’ın çok özgün bir yorumunu yaptığı için de mahkûm edilmişti. Ordu kılıcını attı diyerek tarih tezini günün gelişmeleri karşısında sınamaya karar vermişti. Söylediği büsbütün yanlış değildi. Demokrat partinin temsil ettiği sınıf koalisyonu karşısında ordu başka bir sınıf koalisyonunun vurucu gücü olarak sahneye çıkmıştı. Demokrat parti ticaret burjuvazisinin liderliğindeki tarım kapitalistlerinin de güçlü bir destek verdiği bir koalisyonun siyasetteki temsilcisiydi. Onun karşısında ise CHP etrafında toplanmış, ancak sermaye içindeki en güçlü desteğini sanayi sermayesinden alan başka bir kentli koalisyon vardı. Demokrat parti köylüleri, esnafı, küçük üreticileri ticaret burjuvazisinin liderliğinde dinsel söylemi de kullanarak bütünleştirmişti. Sanayi burjuvazisi bu koalisyondan uzaklaşmıştı. Ordu kılıcını atarak işte bu kör düğümü çözmüştü. Kemalistlerin yanılgısı orduya yükledikleri anlam, ona tanıdıkları sınıflar üstü misyondu. Doktor kılıç atanlara yol göstererek sosyal devrimler çağında onlardan tarihcil devrim yapmalarını bekliyordu. Onun trajedisi de buydu.