Kartel Devleti ve Gri Liste
1-Tıpkı Kemal Derviş’te olduğu gibi Türkiye ekonomisini uluslararası sermayeye çapalamak ve Batı sermayesi için yeniden güvenilir hale getirmekle görevli olarak memlekete gönderilen Mehmet Şimşek, ilk ödevini yerine getirmiş olmanın verdiği sevinçle X hesabından tek kelimelik bir paylaşım yaptı; ’başardık’. Bu yazıyı okuyacakların merakını giderelim öncelikle. Kısa adı FATF olan ve ‘Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü’ olarak bilinen teşkilat, ülkelerin ‘kara parayı aklama ve terörizmin finansmanı’ ile ilgili olarak sicilini tutuyor. FATF, 1989 yılında G-7 ülkeleri tarafından Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bünyesinde kuruldu. Hükümetler arası bir kurum olarak çalışan teşkilata Türkiye 1991 yılında üye oldu. FATF yılda üç kez toplanıyor ve üye ülkelerin sicil notlarını açıklıyor. Bu notlar uluslararası sermaye açısından bir ölçü teşkil ediyor. Beyaz listede yer alan ülkeler giriş-çıkışlar ve yatırımlar açısından güvenli kabul ediliyor. Gri listede yer alanlar ise tereddüt yaratıyor, güvenilir kabul edilmiyor. Türkiye 2021 yılında yeniden gri listeye alınmıştı. Mehmet Şimşek bakanlık görevine geldikten sonra önceliği gri listeden çıkmaya vermişti.
2-Uluslararası başarılara susamış iktidar gri listeden çıkmayı büyük bir zafermiş gibi pompalamanın derdinde. Şimşek’in sevinci paylaşımından anlaşılırken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’da ‘Türkiye’nin gri listeden çıkmış olması, uluslararası kaynak girişini hızlandıracak ve borçlanma maliyetleri üzerinde pozitif etki yaratacaktır. Ülkemize yönelik sermaye akışının ivmelenmesiyle Türk lirası varlıklara olan ilginin artması, dezenflasyon sürecini de hızlandıracaktır’ mesajını yayınlamış. İktidar temsilcileri tarafından yapılan bu paylaşımlardan Türkiye’nin 2021 yılında neden gri listeye alındığının ve şimdi ise çıkarıldığının cevaplarını aramaya çalışmak beyhude bir çaba olacaktır. Şimdi sevinç naraları atmak, Türkiye’nin bir dönem ‘organize suç örgütleri ile içli dışlı olduğunun’ kabulü anlamına geliyor.
3-Uluslararası düzen aynı zamanda emperyalist bir düzendir. Hiyerarşiktir, güçlü olanların lehine işler. Uluslararası düzenin nihai amacının ‘dünya barışını’ tesis etmek olmayıp uluslararası sermayenin sınırsız dolaşımının önündeki pürüzleri temizlemek olduğu sır değil. Sermaye değerlenmek için elverişli koşullar talep eder. Globalleşme denilen hadise dünyanın düzleşmesi, pürüzden arındırılması demektir. Sermayenin doğası ile dünya sisteminin ulus/devletlere bölünmüşlüğü tezat teşkil etmez. Çünkü sermaye de birden çok kategoriye bölünmüştür. Ancak sermayenin yerküre üzerindeki sınırsız dolaşımı için ulusal egemenliklerin bir engel olmaktan çıkartılması gerekiyor. FATF gibi teşkilatlar işte bu işe yarıyorlar. Bu örgütler küresel düzene çekidüzen vermenin bir aracı olarak çalışıyorlar. Yayınladıkları listelerle ülkeleri uluslararası sisteme entegre ediyorlar. Entegrasyonun sihirli formülü ise ülkelerin sermayenin yayılımı önündeki tüm pürüzleri ortadan kaldırmasından geçiyor.
4-Kanuniliğin, yasallığın olduğu her yerde kural dışılık da vardır. Çünkü yasa kendini var edebilmek için zora gereksinim duyar. Yasa insanların adalet duygularını tatmin etmek için ortaya çıkmaz. Yasa şiddet yüklü biçimde varlığını sürdürür. Hem doğuşunda hem de varlığını sürdürüşünde şiddetsiz yapamaz. Uluslararası sistem, hâkim güçler tarafından yaratılmıştır ve varlığını da onlar sayesinde sürdürür. Ama ideolojik ama başka gerekçelerle olsun, kanuniliğin dışına düşmüş ülkeler kara listeye alınır. Sermaye akışının dışına düşen ülkeler de sermaye çekebilmek için kuralların dışına çıkar. Sermayenin dışında bir dünyada yaşayabilmek ise bugünün koşullarında mümkün değildir. Bu tip ülkelere ‘haydut devlet’ veya ‘şer ekseni’ denildiği de olur. Küreselleşmenin çöküşü ile birlikte bu ülkelerin sayısı da artmıştı. Günümüzde ise sermayenin kendi suretinde yaratmak istediği bir dünyadan her geçen gün uzaklaşıldığına şahitlik ediyoruz. Ülkeler doları rezerv para olmaktan çıkarmak için çareler arıyor. İkili ve çok taraflı ticari ilişkilerde milli para kullanımı yaygınlaşıyor. Uluslararası düzen ayakları altındaki toprak kaymaya başladıkça bu düzeni kontrol etmek için geliştirdiği araçlara daha çok sarılıyor. FATF de böyle bir düzenin parçası olan bir teşkilat.
5-Hem batı sisteminin içinde kalmanın hem de dışında bir oyuncu gibi davranmanın sınırları vardı. Türkiye yakın zamana kadar böylesi bir arayışın içindeydi. Çok kutuplu bir dünyanın şekillenmekte olduğunu görerek, jeopolitik rolünü abartarak, ekonomik kapasitesini unutarak, İha ve Sihalara sahip olmanın otomatik olarak kendisini bölgesel bir güç haline getireceğini hesaplayarak ‘boyundan büyük’ hedeflerin peşinden koştu. Arap Baharı ile başlayan süreç Mavi Vatan doktrini ile azami sınırlarına ulaştı. Azami sınırlarına ulaştığı anda da gerisin geriye çark etmeye başladı. Türkiye gibi semi-periferik özelliklere sahip bir ülke uluslararası sisteme bir oyun kurucu ülke olarak dâhil olamaz. Gücü en fazla başına örülmeye çalışılan oyunları bozmaya yetebilir. Oyun bozuculuk ise bir ülkeyi yumuşak güç olmaktan çıkartıp kaosun bir parçası haline getirir.
6-Bölgesel güç olmanın en başta gelen şartı hiç tereddütsüz güçlü bir ekonomiye sahip olmaktan geçiyor. Erdoğan yarattığı ‘olağanüstü hale’ halk desteği sağlayabilmek ve kurduğu rejimi konsolide edebilmek için kesintisiz bir seçim ekonomisi uyguladı. Bölgesel iddialarını sürdürebilmek için de savunma harcamalarını sürekli arttırdı. Seçim ekonomisi ile beka söylemi Erdoğan’ı hedeflerine ulaştırdı, ama yaptıklarının sürdürülebilirliği de yoktu. En sonunda bölgesel iddialar terk edildi, Erdoğan posta koyduklarının ayaklarına kadar giderek çark etmek mecburiyetinde kaldı. Türkiye ödemeler dengesi krizini aşabilmek için Batı’nın finans kurumlarına muhtaç hale geldi. Gri listeden bu yüzden çıkılmak isteniyordu. Bu listede kaldıkça Şimşek’in orta vadeli programının ayakları havada kalacaktı. Şimşek’in öncelik verdiği en önemli konu bu oldu. Fidan’ın Dışişleri, Yerlikaya’nın İçişleri Bakanı yapılmasının nedeni de buydu.
7-Soylu kişiliği ve hırsları itibariyle önceki politikaları hayata geçirmeye en uygun adamdı. Uzun süreli İçişleri Bakanlığı da bundan kaynaklandı. Çetelerle kurduğu özel yakınlıklar, kriminal tiplere düşkünlüğü, Türkiye’nin suç örgütleri açısından bir cennet haline gelmesi planlı, programlı işlerdi. Ne Soylu’nun tek başına karar verebileceği ne de hayata geçirebileceği bir politikaydı. İmar aflarının, vatandaşlığın dolara endekslenmesinin, Türkiye’nin uyuşturucu güzergâhı olmaktan çıkıp üs haline gelmesi hep onun dönemine rastladı. Kara parayı ülkeye çekebilmek için aflar çıkartıldı. Sedat Peker’in yaptığı ifşaatlar bu dönemi anlamaya yeterlidir. Bir ara 26 milyar doların sisteme girişinin yapıldığı açıklanmıştı ve bu paranın bütçede bir karşılığı yoktu. Bunlar aysbergin sadece su yüzeyinde kalan kısımlarıydı. Enformel ekonomide dolaşan kara para miktarını ise ancak bu işin uzmanları tahmin edebilir.
8-Kartelleşen devlet de ne hukukun ne de kuralların bir hükmü kalmıştı. Kartel devlet zaten bütünlüğünü yitiren, parsellenen, kamu yaşamına kuralların ve kurumların değil gücün hâkim olduğu devlet demekti. Karteli oluşturan güçler için öncelik para kaynaklarına hâkim olmaktı. Ülkenin doğası, toprağı, ihale düzeneği kısaca her şeyi bunun aracı olabilirdi. Kartel devlet için bütünsel devlet aklı diye bir şey yoktu. O kendi kısmi çıkarına odaklanmıştı. Sabah akşam bölünmeden bahsedenler devleti bizzat kendileri bölüyor, parselliyordu. Devlet, karteli oluşturan güçler tarafından taksim ediliyordu. Güç savaşları daha çok alanı ele geçirmek için yürütülüyordu. Şef ise altındaki çıkarlar koalisyonunu bir arada tutan bir zamktan ibaretti. Şefe sadakat bildirirken aslında herkes kendi kısmi çıkarını kovalıyordu.
9-Devlet içindeki bir takım unsurlar Erdoğan’ı durumun sürdürülemezliğine ikna etti. Önce Soylu ile yollar ayrıldı. Çünkü kullanım ömrünü tamamlamıştı. Kabine yenilenerek, yön Batı’ya doğru çevrilerek, Maliye Şimşek’e teslim edildi. Yerlikaya’dan her gün operasyon haberleri gelmeye başladı. En sonunda gri listeden çıkıldığı haberi ile murada erilmiş oldu. FATF gibi teşkilatların asıl amacı sermaye açısından dünyayı pürüzsüz hale getirmek. Bu teşkilatlar aynı zamanda emperyalizmin elinin altında ülkeleri hizaya getirmenin de bir sopası. Bu çelişki gücünü ekonomik zordan alan sermaye ile doğrudan şiddet araçları üzerinden elde edilen sermaye arasındaki bir kavgaya dayanıyor. Sermayenin saf bir işleyişinden söz edebilmek ise mümkün değil. Çökmeler, haydutlaşmalar, çeteler sermayenin karını artı-değer ve faiz gelirleri üzerinden elde eden kesimlerini ürkütüyor, tedirgin ediyor. Hele bir de devletin kartelleşmesi sermayenin alışıldık düzenini sekteye uğratıyor.
10-Devletler uluslararası sistemin baskısından kurtulmak, kendi özgün hedeflerine ulaşabilmek için çökmeyi bir devlet politikası haline getirebiliyor. Olağanüstü rejim yönetiminin giderek olağan yönetim biçimi haline geldiği yerlerde itibar sahibi işadamı olarak bilinen tiplerin çoğu malını mülkünü çökerek elde ediyor. Kuralsızlık tüm sisteme hakim hale geliyor. Siyaset ve yerel yönetimlerde bu anlayış egemen oluyor. Birikimin bilindik yöntemleri gözden düşüyor. Sermayenin her bir bölüğü sırtını bu güçlere dayama ihtiyacı duyuyor. 90’lı yıllarda yürütülen ‘düşük yoğunluklu savaş’ da devlet ve toplum da çeteleşmeyi yaygınlaştırmıştı. Ülkeyi yönetenler bu tür çeteler ile içli dışlıydı. Her birinin sırtını yasladığı çeteler vardı. Bu çetelerin yönetimlerinde söz sahibi olduğu partiler bulunuyordu. O yıllarda da devletin derebeyleşmesinden, parselasyonundan bahsediliyordu.
11-Günümüzün kartel devleti ivmesini darbe girişiminden aldı. Darbe devletin kurulu düzenini alt üst etti. Yeni ittifaklar, kombinasyonlar oluştu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen sistem kartel devletin hukuki ve teknik altyapısını hazırladı. Buna bir de derme çatma yanyana getirilen devlet sınıflarını bir arada tutmak için izlenen yayılmacı, bölgesel liderlik peşindeki politikalar eklenince kuralsızlık tam hâkim oldu. Uluslararası sistem Türkiye’yi yola getirmek için elinin altındaki araçları devreye soktu. Bunlardan biri de gri listeye almaktı. Türkiye tüm iddialarından çark edince ve batı sisteminin yeniden bir parçası haline gelmeye karar verince önüne ev ödevleri konuldu. Bunlardan ilki çeteleşmeye çeki düzen vermek, sermayeye güvence sağlamak ve haydutluğa bir sınır çizmekti. Olan biten budur.