Kafası Karışık Bay Bahçeli (2)
Bahçeli'ye göre bir Kürt sorunumuz yok. Ona göre bölücülük ve terör sorunumuz var. Hatta Türk ile Kürt ezelden beridir kardeş olup ebediyete kadar da öyle kalacaklar. Her Türk milliyetçisi gibi Bahçeli'de tarihe düşkün, ancak yalnızca tarihe düşkün değil rakamların sembolizmine de düşkün. Bahçeli içeride sorunun varlığını kesinlikle kabul etmiyor. Kürt meselesi dediğimiz sorun bu akla göre emperyalizmin bu toprakları zayıflatma planlarının sonucu olarak ortaya çıkmış suni bir meseleden ibaret. Başlangıcını dünkü konuşmasında Tanzimat'a dayandırdı. Hiç ilgisi olmadığını belirtelim. Tanzimat Batı'nın Osmanlıya yönelik müdahalelerini bertaraf etmek için bizatihi devletin başlattığı bir reform süreciydi. Giderek arkaik, hantal bir imparatorluğa dönüşen Osmanlı varlığını devam ettirebilmek için bu reformları yapmaya mecburdu. Tanzimat imparatorluk tebasının tamamına eşitlik vaat ediyordu. Çünkü teba Osmanlı uyruğu olarak eşit değildi. Gayrimüslimler zımni konumundaydılar ve kılık ile kıyafetlerinden, yaşadıkları mahallelere kadar Müslüman ahalinin içine kabul edilmiyorlardı. Batı bunu kullanarak Osmanlı üzerinde baskı uyguluyordu. Tanzimat ile tebaya eşitlik getirildi.
Kürt sorununun başlangıcı biraz daha geçmişe uzanıyor. Osmanlı federatif bir yapıya sahip olan imparatorluğu ne zaman ki merkezileştirmeye karar verdi Kürtler de diğer halklar gibi reaksiyon göstermeye başladı. Çünkü yüzyıllardır alışık oldukları bir hayatları vardı. Bu hayat Kürtleri iç işlerinde tamamıyla özerk kılıyordu. Otantik bir halk olarak Kürtler kendi bildikleri gibi yaşıyorlardı. Aynı dine, inanca mensup olmak aradaki bağları sağlamlaştırıyordu. Selim'in startını verdiği merkeziyetçi reformları 2.Mahmut daha da katılaştıran bir tavra dönüştürdü. İmparatorluk artık hükümranlığı altındaki toprakları daha yakından kontrol etmek ve ahalinin nüfusundan daha fazla yararlanmak istiyordu. İmparatorluk Batı'nın mutlakiyetçi devlet nosyonuna geç de olsa ulaşmak istiyordu. Mutlakiyetçi devlet soylular karşısında kralın yetkilerini arttırmak için doğmuştu. Kral burjuvalar ile işbirliği yaparak soyluların gücünü budamıştı. Osmanlının burjuvaları gayrimüslimlerdi. Gayrımüslimler ise Fransız devriminin etkisiyle ayrılıkçı taleplerin etkisi altındaydı. Devrim model olarak burjuva ulus devletini çıkarmıştı. Osmanlı da soylulara benzeyecek tek sınıf ayanlardı, Mahmut onlarla önce anlaştı, güçlendiğinde ise tepeledi.
Osmanlı sınıfları dediğimiz gibi burjuvaları itibarıyla gayrımüslimlerden oluşuyordu. Soylulara benzetilecek ayanlar ise bir kısmına paşalık da verilerek tasfiye edilmişti. Kürdistan coğrafyasında bambaşka bir sosyal formasyon hakimdi. Ahali aşiret biçiminde örgütlenmişti. Aşiret, mensupları üzerinde güçlü bir kontrole ve yaptırıma sahipti. Aşiretin dışında bir yaşam alanı yoktu. Aşiret kişiye hem güçlü bir aidiyet duygusu veriyordu hem de kendisi olmasına imkan tanımıyordu. Kürdistan toplumu üzerindeki nüfuzu aşiret reisleri şeyhler ile paylaşıyordu. Tarikat ve cemaat ağlarının çok yoğun ve güçlü olduğu bu coğrafyada şeyhlik kurumu dinsel otoriteyi temsil ediyordu. Kürdistan coğrafyası Osmanlı ile federatif bir bütünleşme yaşadıktan sonra bu ilişkiler kalıcı hale gelmişti. Kürdistan halkı aynı inancı paylaştığı için Osmanlı sultanına bağlılık duyuyor, ancak o da onların muhtariyetini tanıyordu. Sultanın muhatapları ahali,den çok aşiret reisleri ve şeyhlerdi.
Mahmut'un devleti merkezileştirmesi demek bu ilişkilerin artık devam etmeyeceği anlamına geliyordu. Osmanlı artık Kürdistan coğrafyası ile irtibatını aşiret reisleri ve şeyhler üzerinden kurmayacaktı. Onların yerlerini payitahttan doğrudan sultan tarafından gönderilen memurlar alacaktı. Bu memurların bir kısmına paşalık unvanı verilecekti. Kürdistan ahalisi artık otorite olarak onları tanıyacaktı. Bu yüzyıllar içinde kökleşmiş geleneksel ilişki modeline bir müdahaleydi. Devletle kurulan ilişki katılaşıyor ve devletin müdahale kapasitesi genişliyordu. Üretim tarzı ile ilişkilerinin yarattığı otorite biçimine yeni bir aktör dahil oluyordu. Teknolojinin, ulaştırma ve haberleşmenin gelişmesi devlete toprak üzerindeki egemenliğini kuvvetlendirme imkanı veriyordu. 19.yüzyılın başlarında baş gösteren huzursuzlukların, isyan girişimlerinin ardında bu türden maddi gelişme ve olgular vardı.
Devletin merkezileşmesi beraberinde toprak üzerindeki hakimiyetini tahkim etmişti. Yüzyıllarca alıştıkları bir hayatı yaşayan ahali yeni müdahalelere maruz kalıyordu. Devlet taşra teşkilatı ile ahaliyi daha yakından izliyor ve her şeyinden haberdar oluyordu. Osmanlının vergi salmak ve askere almak için kaydını tuttuğu ahalinin şimdi her şeyi kayıt altına alınıyor, arşivleniyordu. Devletin klasik dönemi yerini moderne terk ediyordu. İsyanların temelinde bu tür olgular vardı. Geleneksel yaşama biçimine yapılan müdahaleler isyanları tetikliyordu. Bu isyanlara önceleri aşiret liderleri önderlik etti. Bu aşiret liderleri sadece kendi aşiretlerini değil etkileri altındaki bir konfederasyonu ayağa kaldırıyordu. Bu sayede isyan geniş bir sahaya yayılıyordu. Giderek önderlik aşiret reislerinden şeyhlere geçecekti. Toplumun dinsel ihtiyaçlarını karşılamak için doğmuş, ama bir kez ortaya çıktıktan sonra artık kendi ilişkilerini üretmeye başlamış bu olgunun Krdistan halkı üzerinde güçlü bir etkisi vardı. Giderek bu kuruma olan bağlılık her şeyin önüne geçecekti.
Bunları şundan anlatıyoruz. Türkiye halkı yeterince zırva dinledi. Olgular yeterince inkar edildi, ters çevrildi. Sırf Kürtler var dediği için İsmail Beşikçi ömrünün on yedi yılını cezaevinde geçirdi. Üniversiteden atıldı, kitapları toplatıldı ve rahat bırakılmadı. Kürt meselesi emperyalizmin tetiklemesi ile doğmadı. Arkaik bir imparatorluğun tarihin trenini yakalamak için yaptığı reformlarda ölçüyü kaçırması nedeniyle doğdu. Alıştığı yaşam tarzına yönelik merkeziyetçi ve dayatmacı müdahalelere Kürdistan ahalisi geleneksel otorite kaynaklarının peşine takılarak tepki gösterdi. Aşiret reisleri ile şeyhlerde geleneksel üretim biçiminin bir sonucu olarak ortaya çıktı. 20.yüzyıl başlarında gördükleri eğitim ile önderliği Kürdistan Beyleri aldı. Bunların çoğunluğu aşiret reislerini kontrol etmek için kurulan aşiret mekteplerinden mezun oldu. Babaları Hamidiye alaylarında sultanın askeri oldu. Aklı karışık Devlet Bey'e bu gerçekleri hatırlatalım dedik.