Görüyorum ki insanlık, hapsolacağı küpü kendi eliyle imal etmektedir.
Bir değer yargıları ve anlayışlar içinde dünyaya geliyor.
Ardından; okuyor, düşünüyor, çalışıyor, çırpınıyor ve kendine değerler üretiyor.
Bir İtalyan filmi izlemiştim. Geniş üzüm bağlarına sahip bir toprak ağasının atadan kalma değerli bir küpü var.
Bu küp, o ailenin simgesi olmuştur.
Bu devasa boyutlarda küp bir gün kazara kırılır.
Sonuçta bunu tamir etmek için ülkenin en değerli ustası bulunur.
Usta işine öyle konsantre olmuştur ki, küpün son kırık parçasını koyduğu an kendini küpün içine hapsettiğini fark erer.
Sadece küpün üzerinden iki elini çıkarabileceği kadar bir yer vardır.
Ustanın küpten kurtulmasının tek yolu küpün kırılmasıdır. Ancak toprak sahibi bu çözüme yanaşmaz…
Filmin devamı var; ben burada kesiyorum.
İşte hepimiz sonuçta hapsolacağımız küpü kendimiz imal emekteyiz.
İşimize öyle dalmışız ki kendi ellerimizle hapishanemizin duvarlarını inşa ettiğimizi fark etmiyoruz.
İnançlarımız, değer yargılarımız, anlayışlarımız, tercihlerimiz…
Özgürlüğe giden yolun taşlarımızı döşemek için de bu malzemelere ihtiyaç var, hapishanemizi örmek için de…