Günlüklerindeki Tanpınar!
Tanpınar’ın günlükleri yayınlandığında epey bir fırtına koparmıştı. Günlüklerdeki Tanpınar muhafazakarların kolay kabulleneceği bir adam değildi. Hoş kendiside kendini o dünyaya ait hissetmemişti. Ama Türkiye’de işte böyle biryer. Herşeyin birbirine karıştığı, değme sol bilinenin aslında düpedüz sağcı olduğu bir memleket. Alışılmış maksimi değiştirme cehdine giden Küçükömer’de maalesef pekçok şeyi tersyüz ederken bulamaç haline getirmişti.
Tanpınar günlük tutmaya ilk yurt dışı gezisiyle başlıyor. Uzun bir hasretten sonra pekçok imkansızlık içerisinde 1953 yılında yurtdışına çıkma, kültürün/sanatın/edebiyatın başkenti dediği Paris’i görme fırsatı buluyor. Bu gezisinde de bütün ömrünce çektiği parasızlık, yokluk, çaresizlik Tanpınar’ın peşini bırakmıyor. Daha çok yer görme, daha çok gezme arzusunu bastıramadığından harcadığı her kuruşun kaydını tutuyor, sürekli borçlanıyor ve bu durumdan dert yanıyor. Paris onu tam anlamıyla büyülüyor, sürekli müze geziyor, hangi resmi görmüş hangisini görmesi gerekiyor, sürekli not alıyor. Tanpınar’ın Batı resmine olan ilgisi ve bilgisi muazzam. İspanya’ya Madrid’e sırf Prado müzesini görmek ve Goya’nın resimlerine uzun uzun bakmak için gidiyor. Gittiği her yerde önceliği resim sonra müzik ve konserler, fırsat buldukça da tiyatrolara gidiyor.
Tanpınar Paris’te etkilendiği şairler Mallarme, Valery ve Baudelaire’nin de izlerini sürüyor. Bir başka kitabı “ Mücevherlerin Sırrı “ nda modern duyuşun ilk fark edicisi dediği Baudelaire’den uzun uzun bahsediyor. Ustası kabul ettiği Valery’nin 29 ciltlik toplu eserlerini satın almak için uzun hesaplar yapıp kimlerden borç alabileceğini düşünüyor. Paris günlerinde oraya mukim olmuş Dino’dan, Eyüboğlu’ndan ve diğer ressam ve sanatçılardan yakınıyor, günlüklerine sinen üsttenci bakışı onlardan da esirgemiyor. Bir tecessüsü kuvvetli olduğu için Güzin Dino’yu beğeniyor ve birlikte Paris kütüphanelerinde zaman geçiriyorlar. Tanpınar bu seyahatinde ki yaklaşık bir yıla yakın kalıyor Almanya’yı, Belçika ve Hollanda’yı görüp Londra’ya geçiyor, tekrar Paris’e dönüp İtalya üzerinden memlekete dönüyor.
Günlüklerdeki Tanpınar kendisini sık sık kadınsız, parasız ve yalnız olarak tanımlar. Tanpınar evlenmemiştir ve ustası Yahya Kemal gibi bir aile sahibi olmamıştır. Çalışmayı ve sorumluluk sahibi olmayı çok önemsediği için kardeşi Abidin’in ve dul kalan kız kardeşi ile yeğenlerinin geçimini üstlenmek zorunda kalmıştır. Kadınlarla ilişkisi sorunludur, hayallerindeki aşkı yaşayamamıştır Hayran olduğu kadınlar vardır onları beğenir, özelikleri üzerinde uzun uzun durur, fakat bir arzu nesnesi haline getirmez. Bu kadınlar arkadaşlarının eşleri, stajyerleri ve hatta talebeleridir bazan.
Tanpınar huzursuz bir insandır, çok fazla kimseyi beğenmez. Kamusal alanda haklarında iyi şeyler yazdığı insanları yerden yere vurur. Örneğin Hasan Ali Yücel ile birlikte okumuşlardır ve birbirlerini gayet iyi tanırlar. Onun hakkında öldükten sonra yayınlanmış yazılarında methiyeler yazsada günlüklerinde alabildiğine eleştirir. Dedikoduya düşkün bir mizacı vardır. Arkadaşlarını günlüklerinde durmadan çekiştirir. Hakkında bir kitap yazdığı, ustam dediği Yahya Kemal bile bundan nasibini alır. O dönemki İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe bölümlerinin hocaları olan Macit Gökberk, Takiyüddin Mengüşoğlu, Nureddin Şazi Kösemihal ve sonradan 27 Mayıs rejiminde başkanlık da yapmış olan Bedreddin Tuncel’de bu öfke nöbetlerinden payını alır.
Tanpınar kendini hep bir imkansızlıklar içerisinde görür, her şeye geç kalmıştır. Nesre yani yazıya geç kalmıştır, yurt dışına geç çıkmıştır, siyasete girip milletvekili olması yanlıştır. Parasızlık ve anlaşılamamak geniş tecessüs sahibi bu insanda öfke ve kırgınlıklara dönüşür. Zaman zaman bir sara hastasının yaşadığı nöbetler gibi öfke patlamalarına tutulur, dünyaya küser, sigaraya yüklenir ve çoğu kez de hastadır.
Günlükler asıl fırtınayı Demokrat Partililerle ilgili değinmeler nedeniyle koparmıştı. Sağın kendinden saydığı Tanpınar Demokrat Partililere karşı çok acımasızdır. Menderes’i sürekli küçümser, irtikapla ve cehaletle suçlar, Bayar ise asla devlet adamı olamamış bir komitacıdır ona göre. Kafalarında bir proğramdan ve kalkınma planından yoksun olarak iktidara gelmişler ve günü birlik kararlarla memleketi bir felakete sürüklemişlerdir. Refik Koraltan’ın idam kararını memnuniyetle karşılar. Tanpınar İsmet Paşa’ya hayrandır ve ideal politikacı odur. Hiçbir zaman politikanın süfliliğine prim vermemiştir Paşa ve hep bir devlet adamı gibi davranmıştır. Bazan abartarak Türkiye’nin Paşa sayesinde ayakta kaldığını dahi söyler.
Tanpınar sağcı olmadığını söyler ve öyle anlaşılmaktan dert yanar. Asla bir doğulu olmayıp kendi söylemesiyle Garpçıdır. Ancak iyi bir Garplı olduktan sonra şarka nüfuz edebilmek mümkündür. Kendini solcu olarak tanımlar ve batı ölçülerinde demokratik sosyalizme inandığını söyler. Doğunun düşünme biçiminden, saadet anlayışından, tembelliğinden dert yanar. Sıkı ve proğramlı çalışmayı telkin eder. Köycülükten hoşlanmaz sonuna kadar sanayileşmeye ve kentleşmeye inanır.
Hülasa karşımızda tecessüsü yani merakı çok geniş, düşüncenin haysiyetine iman etmiş, önce garbı sonra şarkı anlamış, Bachla Itriyi bir terkipte buluşturmuş bir düşünür, tarihçi, edebiyatçı, romancı, şair ve estet var. Şerif Mardin’in dediği gibi Tanpınar içine daemon kaçmış bir adam yani şeytan. Bu nedenle Huzur’u yazmasına rağmen sürekli huzursuz, şarkın zamanı kaçırdığından bahis toplumsal zamanı ayarlamak için Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü yazmış bir adam var.
Sağ Tanpınar’ı üstünkörü okuyarak kendine ait görüyordu. Sol ise düşünür sıfatını diğer pekçok sıfatıyla beraber en fazla hak eden bu insana karşı ilgisizdi. Özelikle 70’li yıllarda Selahaddin Hilav ile Hilmi Yavuz arasında Tanpınar’ın Marksist bir okumaya açık olup olmadığına ilişkin verimli bir tartışma yapılmıştı. Sonrasında Oğuz Demiralp’in Tanpınar’a hasrettiği “ Kutup Yıldızı “ isimli çalışması yayınlandı. Tanpınar’a olan ilgi hergeçen gün çoğaldı. Özelikle Nurdan Gürbilek’in Benjamin’in kavramları üzerinden yaptığı Tanpınar okumaları kanaatimizce bıgüne kadar ki en yetkin Tanpınar okumalarıdır.
Ama çelişkileri içindeki Tanpınar’ı yakından tanımak için , kuşkusuz çelişki düşünür olmanın itici gücüdür, günlüklerdeki Tanpınar’a mutlaka kulak vermek gerekiyor.