Görüşmenin Ardından
Madem görüşme öncesi tarafların pozisyonuna ve memleket vaziyetine ilişkin üç yazı kaleme aldık, o zaman yaptığımız işi yarım bırakmayalım ve görüşme sonrasına dair de bir şeyler söyleyelim. 8 Nisan’da Özel’in Sabah gazetesine verdiği röportajda yaptığı çağrı ile başlayan süreç diğer tüm gündemlerin önüne geçmeye ve onları alta itmeye yetti. Özel bu sürecin devam etmesinde ne kadar istekli ise Erdoğan’da öyle görünüyor. Erdoğan’da bu sürecin çalıştırılmasını istemiş olmalı ki kamuoyuna CHP’ye bir iade-i ziyarette bulunacağı sözünü verdi. Ardından bu sürecin iktidar-muhalefet ilişkilerinde bir yumuşamaya sebebiyet vereceğini söyleyerek beklentileri daha da arttırdı. Erdoğan’ın bu açıklamaları CHP sözcülerini ve çevrelerini oldukça memnun etmiş görünüyor. Burnundan kıl aldırmayan Erdoğan’ın bir takım sembolik tavırlarla aynı alışkanlıklarını devam ettirmek istese de, seçim sonrasındaki havanın ona geri adım attırdığı kanaatini taşıyorlar.
Yapay bir kutuplaşma siyasetinin kışkırtıcısı olmuş ve bunu siyasetinin temel parametresi haline getirmiş Erdoğan’ın yumuşamak için güçlü bahaneleri olsa gerek. Tek başına CHP’nin seçimlerde elde ettiği başarının ve birinci parti olmasının bunun için yeterli olmadığını düşünüyoruz. Bir demokrat olmayan ve anayasada yazılı olmasına rağmen tarafsız bir cumhurbaşkanlığı pratiği sergilemeyen Erdoğan, ancak sıkıştığı, tek ayak üzerinde yakalandığı için böyle bir süreci başlatmak zorunda kaldı. Başlayan süreç nedeniyle memleketin çözüm bekleyen acil sorunları arkalara itilecek ve kamuoyu uzun bir süreliğine olup bitenlerin sonuçlarına kilitlenecek. Özel işin mücadele kısmını ihmal etmeyeceklerini ısrarla söylese de diyalog ile kavga çok da yan yana gelecek şeyler değil. İsteyen bu soruyu kendi deneyimleri ile cevaplamaya çalışsın. Üstelik bu konularda yaşanılmış bir örnek de karşımızda duruyorken.
2012 ile 2015 arasında Kürt siyaseti ile Erdoğan arasında müzakere, açılım veya çözüm süreci denilen bir süreç yürütülüyordu. Taraflar bu süreçten o kadar umutluydular ki Öcalan kendi dâhil bütün siyasi rehinelerin özgürlüğüne kavuşacağını hayal ediyordu. Barışa ve demokrasiye susamış çevreler Türkiye’nin büyük barışının yaklaşmakta olduğuna iananıyordu. Devlet ile yürütülmekte olan süreç nedeniyle Kürt hareketi bütün konsantrasyonunu bu sürecin ilerletilmesine vermişti. Tam da bu dönem de yani 2013 Mayıs sonları ile sıcak Haziran’da Türkiye Gezi olayları ile sarsıldı. İktidarın otoriterleşmesine, keyfiyetine karşı bir isyan dalgası yaşanıldı. Burada derdim o günleri tekrar uzun uzadıya hatırlatmak değil. Kürtler devlet ile yürüttükleri müzakere sürecine gölge düşmesin diye Gezi’den uzak durdular. Batı’daki isyan dalgası Kürt illerine yayılamadı. Dolayısıyla müzakere yürüttüğünüz ve bu yöntemle sonuçlar alacağınıza inandığınız bir istikamete girdiğiniz de artık tercihinizi de yapmışsınız demektir. CHP’de incelikle tartması ve düşünmesi gereken bu süreçle ilgili umarız böyle bir hesaplama yapmıştır.
Bu süreçten büyük bir hayal kırıklığı ile çıkılması istenmiyorsa sürecin şeffaflıkla ilerletilmesi gerekir. Özel tıpkı 1 Mayıs’ta olduğu gibi bu sözüne de uygun davranmıyor. Görüşme öncesinde içeride konuşulanların kamuoyu ile paylaşılacağı söylenmesine rağmen bu konuda her hangi bir açıklama yapılmış değil. Özel sadece kendi söylediklerini ve Erdoğan’ın masasına koyduklarını paylaşıyor bizlerle. Muhatabının neyi, nasıl düşündüğünü ise söylemiyor. Bunları bir devlet sırrı esrarengizliğine büründürerek kurmayları ile paylaşıyor. Biz ise sadece soyut, gerçekleşip gerçeklemeyeceğinden emin olamadığımız temenniler işitiyoruz. Çünkü aynı zaman da engin bir diplomasi ve devlet yönetme tecrübesi edindiğini düşündüğümüz Erdoğan’ın bu süreci kendisi için bir soluklanma, gerçekleşemeyecek vaatlerde bulunarak zaman kazanma, yapacağını söyleyerek ipe un serme ve tek ayağı üzerinde durmakta iken sonuna geldiğimizde yine iki ayağı üzerine düşme fırsatçılığı ile geçirmesinden endişeleniyoruz. Kürtlerin yaşadığı tecrübeyi de bu nedenle hatırlatma ihtiyacı hissettik.
Birincisi Erdoğan bu sürece mecbur kaldığı için girmek zorunda kaldı. En büyük neden ise ekonomik zorunluluklar. Uluslararası sermaye ile yaptığı pazarlıklara ve bu nedenlerle vereceği tavizlere Erdoğan yeni ortaklar aramak derdinde. Devlet içindeki 15 Temmuz sonrası yanına aldığı bağlaşıkları Erdoğan'ın bu sürece girmesinden rahatsız. Bu süreç sadece bir sıcak para bulma arayışı olmayıp Türkiye’nin jeopolitik tercihleriyle de doğrudan ilgili. Tercihlerini çok net bir biçimde Batı’dan yana yapan CHP’yi Erdoğan bu süreçte yanında bulundurmak ve yedeklemek istiyor. Ergenekon’un sözcüsü gibi davranan Uçum’un patırdamasının ve Batı aleyhtarlığının hikmeti bundan. Beraberinde jeopolitik kaymaları da getirecek bu süreç devletteki konfigürasyonu da doğrudan etkileyecek. Özel’in görüşmeye giderken Batı’nın bildiği bir adam olan ve uzun süre Batı başkentlerinde çalıştığı için güvenlerini kazanan ve ne düşündüklerini iyi bilen emekli diplomat ve şimdi CHP milletvekili Namık Tan’ı almasının sebebi hikmeti de bu.
Yine Erdoğan artık kaybetmeye başladığını iyi bildiğinden sistemde bir revizyona yapma ihtiyacı duymaktadır. Ne Bahçeli ne de Ergenekon artığı ittifakları, Erdoğan’ın böyle bir girişimde bulunmasından hoşnut değil. Bahçeli 50+1’i rejimin meşruiyetin temeli saymakta olup değiştirilmesine rıza göstermeyeceğini ilan etmiştir. Uçum’da hemen hemen her açıklamasında 50+1’e dokunulmaması gerektiğini söylüyor. Çoğunlukçuluğa dayalı sistem asıl güçlerini devlet içindeki pozisyonlarından alan iktidar bağlaşıklarına Erdoğan’ı kontrol etme imkânı veriyor. Erdoğan eski gücünde olmadığından ve gelecekte de tek başına seçilme ihtimali olmayacağını hesap ettiğinden, CHP’ye vereceği bir takım tavizler karşısında arkalamayı düşünüyor. Bu isteğini çeşitli defalar dile getirmiş ve 40+1’in uygun olabileceğini söylemişti. Erdoğan’ın aklından geçirdiklerinin bunlar olduğundan adımız kadar emin olduğumuzu belirtelim. Yani Batı ile açılacak yeni sayfada ve sistem değişikliğinde CHP’den yararlanabilir miyim hesabını yapıyor. Ve mümkünse bunu diğer ortaklarını da ürkütmeden yapmak istiyor, ama bunun koşullarının olmadığını da vurgulayalım.
15 Temmuz koşullarında ve o gün yan yana gelen kuvvetlerin tasarımı ile, Erdoğan’ı sezaryen bir başkan yapmak üzere kurgulanmış sistem her tarafından tel tel dökülüyor. Sistemi tasarlayanların bile işlerin bu halde devam edemeyeceğine kanaat getirdiği düşüncesindeyiz. Şimdi sistem de bir revizyon hesaplanıyor ve bu sürece seçimlerden birinci çıkmış parti olarak CHP’nin de dahil edilmesi arzulanıyor. Devlet içindeki güç dağılımının yeniden karılacağı ve belki mevcut güçlerden bazılarının tasfiye edileceği böylesi bir sürecin en az sarsıntıyla devam edebilmesi için CHP gibi yerleşik bir partiye ve onun desteğine ihtiyaç duyuluyor. Yenikapı’ya giden Kılıçdaroğlu kendisine teklif edilen rolün kenar süsü olmaktan ibaret bir şey olduğunu anlayınca vazgeçmişti. Kılıçdaroğlu bu rolü kabul etmediği için Çubuk’taki hadise başına geldi. Çünkü Yahya Kemal’in dediği gibi ‘devlet kendisine sadık bendeler ister’. Kılıçdaroğlu’nun Özel’e yaptığı uyarının bir de bu şekilde okunmasını isteriz. Özel’in de yaptığı görüşmeyi eski genel başkanı ile paylaşmasının gerekçesi bundan başka bir şey değil.
Erdoğan bunları isterken karşılığında neleri verebilir. Madem ortada bir diyalog var ise onun olduğu yerde pazarlık da vardır. Nelerin verilebileceğini bugünkü devletin en has temsilcisi Hakan Fidan önümüze koymuştu. Fidan Gezi tutsakları ile Demirtaş meselesini Batı çok fazla siyasallaştırdığı için siyasallaştırmak zorunda kaldıklarını söyledi. Devletin kara kutusundan açık sözlülük bekleyecek halimiz elbette yok. Yani 'biz aslında bir gün Batı ile yapacağımız pazarlıklarda işimize yarayacağını düşünerek bunları rehine olarak aldık' diyemezdi. Şimdi Özel’in Gezi davası tutsakları, 28 Şubat paşalarının tahliyesini gündemin başına çekmesinin nedeni de bu. Erdoğan bir yerde kendi restorasyonunu yapma hevesinde, ama bunu da tek ayak üzerinde yakalandığı yanına peykler istiyor; 'çok ileri gittik biraz normalleşelim, eğer siz de buna hazırsanız ben de konuşmaya hazırım' diyor. Yine yazacak çok fazla şey kaldı.