1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Fransa Seçimleri Üzerine
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Fransa Seçimleri Üzerine

A+A-

Bu yazı gecikmiş bir yazı ve değerlendirme olacak. Çünkü Fransa seçimlerinin üzerinden bir hayli zaman geçti. Ancak Macron yeni Başbakanı hala atamış değil. Eskisinin görevine devam etmesini istedi. Seçimlerin ortaya çıkardığı parlamento aritmetiğinden de görüleceği gibi Fransız siyasal sistemi kilitlenmiş bir halde. Seçim sistemi ittifaklara olanak tanıyor ve hiçbir ittifak yasama organında çoğunluğu elde edebilmiş değil. Parlamentoda en fazla üyeye sahip Yeni Halk Cephesi ise ittifaklar içinde en kırılganı olmaya aday görünüyor. Bu cephenin en büyük partisi Boyuneğmeyenlerin lideri Melenchon’a Başbakanlığın verilmemesi konusunda geniş bir mutabakat bulunuyor. Melenchon görüşleri ile Fransız siyasal sistemindeki en radikal, en aykırı eğilimi temsil ediyor. Fransız sermayesinin Melenchon’a iktidar sorumluluğu yükleyerek yola getirmesi gibi bir ihtimalde bulunmuyor. Bu seçenekler Yunanistan’dan İngiltere’ye, Almanya’dan İspanya’ya kadar denenmiş ve sonuç da vermişti. Ama karşımızdaki ülke Fransa olduğu için diğerleriyle karıştırmamak da fayda var.

Bu ülke yalnızca 19.yüzyılda değil modern olarak tanımlanacak tüm tarih boyunca sınıf mücadelelerinde hep başı çekti. Fransız devriminin kazanımları ülkeyi hep ayakta tuttu. Devrimin bir armağanı olan Cumhuriyetçilik ülke kimliğinin kurucu ögesi haline geldi. Cumhuriyetçilik sadece solun sahiplendiği bir kültür, birikim ve dünya görüşü değildi. Fransızların çoğunluğu için kimliklerinin asli bir parçasıydı. Laiklik, ulusun kardeşliği temsil etmesi ve bilimcilik Fransız cumhuriyetçiliğinin ayrılmaz bileşenleri haline geldi. Devrimin geride bıraktığı miras ve Cumhuriyetçilik kıyasıya bir eleştiriden geçirilmiş olsa da ülkenin ulusal tinine yerleşti. Krallık özlemcileri hep oldu, ancak ülkenin istikametini değiştirecek bir güce ulaşamadılar. Fransız milliyetçiliği yurtseverliğe açıldığı gibi faşizme doğru da dümen kırdı. Ama milliyetçiliklerinde devrim yapmış, modern tarihi başlatmış olmanın verdiği kibir de vardı. Ulusun çoğunluğu Nazilere karşı bir direniş hareketi içinde yer alırken teslim olup onursuz çıkanlar da oldu.

Fransız ülkesi eylemciliği ile tanındı. Zengin bir sosyal ve siyasal mücadeleler tarihine sahip oldu. Avrupa’nın geri kalanı sosyal hareketler yönünden durgunluk yaşarken bu ülke de sokaklar hep hareketliydi. En küçük meselelerde bile halk bir araya gelebiliyor ve sorunların çözümünü siyasal sınıfa terk etmiyordu. Öğrencilerden işçi sınıfına, köylülerden modern küçük burjuvaziye ve aydınlara kadar toplumun her kesimi hareketliydi. Bunu anlamak için son on yıla bakmak bile yeterlidir. Sarı yelekliler hareketi pandemi öncesinde dünyanın gündemine oturmuştu. Toplumsal hareketler bahsinde en atıl kabul edilecek bir kesim aylarca yolları kesmiş, Paris’i titretmişti. Sarı yelekliler çoğunluk orta alt sınıflardı. Banliyölerde yaşıyorlardı ve her gün işe gidip gelmek için uzun yollar kat ediyorlardı. Akaryakıt ücretlerine yapılan fahiş zamlar bu kesimleri harekete geçirmeye yetmişti. Günlerce yolları kestiler, ulaşımı aksattılar. Bu eylemlere çiftçilerde yoğun ilgi gösterdi. Onlarda aynı şeyden mustaripti ve AB politikalarından zarar görüyorlardı.

Sarı yeleklilerin soluğunun kesildiği yerde emeklilik sisteminin özelleştirilmesi ve emeklilik yaşının yükseltilmesine yönelik protestolar başladı. Mali sermayenin sözcüsü Macron’un yaptığı ilk işlerden biri emeklilik sistemine müdahale etmek oldu. Çalışma süreleri arttırıldığı gibi emeklilik yaşı da ciddi olarak yükseltilecekti. Fransa hem Cumhuriyetçi reflekslerin hem de refah devleti birikiminin en yerleşik ülkelerden biri olduğundan kazanılmış haklara yapılan saldırı halkı ayağa kaldırmaya yetiyordu. Sınıf mücadelelerinin getirdiği deneyim Fransız halkına hiçbir Avrupa ülkesinde rastlanılmayan bir uyanıklık kazandırmıştı. Sosyalist parti tipik bir burjuva partisi haline gelmişken, Komünist Parti’si bir reformist parti olma hüviyetinden bile uzaklaşmışken bu böyleydi. Bu, Fransız halkının eylem içinde eğitilmesinden ve sınıf mücadeleleri okulundan edindiği benzersiz bir yetenekti. En son giderek bir mülteci, sığınmacı, yabancı ve göçmenler ülkesi haline gelen Fransa’da, Paris’in varoşlarında yaşayan bir çocuğun polisin gaddarca şiddetine maruz kalmış olması kent proletaryasını ayağa kaldırdı. Bu defaki tam bir isyandı. Yıkıcı yönü çok daha kuvvetliydi. İşsiz ve belki de hayatları boyunca düzenli bir iş bulma şansına sahip olamayanlar, şehrin merkezini yaşamları boyunca görmemiş ve hep varoşta bir hayat sürmüş olanlar, içlerinde biriken öfke ile önlerine gelen ne varsa her şeyi yıktılar. Sistem onlara başka bir alternatif sunmuyordu çünkü.

Bu gençler eski Fransız sömürgelerinden gelmişlerdi. Sözde sömürgecilik sona ermişti. Ama sömürgecilik sadece kılık ve biçim değiştirmişti. Irkçılığın fiziki ve biyolojik olanı sermaye düzeni için bile primitif sayılırken ırkçılık artık kılık değiştirmiş ve bir kültüre dönüşmüştü. Kültürleri, inançları ve alışkanlıkları nedeniyle hala Fransız kabul edilmiyorlardı. Düzenli, konforlu işgücüne beyaz Fransızlar sahip olurken varoşlarda yaşayanlar günübirlik işler bulmak da bile zorlanıyordu. Fransız ulusalcılığı asimilasyonu terk etmiyor bir türlü esnemiyordu. Ulusal Cephe bu çelişkilerden besleniyordu. Sol ise burjuva politikaları tarafından yedeklenmişti. Varoşlardaki patlama 2023 yazı boyunca devam etti. Sona ermesi yok olacağı anlamına gelmiyor. Her an kalkışmaya hazır bir vaziyette bekliyor. Neoliberalizme iman etmiş bir Fransa’nın meseleyi çözebilmesi mümkün değil. Bunun için çok yönlü politikalara ihtiyaç var. Fransa’nın sömürgeci geçmişi ile hesaplaşması acil bir ihtiyaç.

Parlamento seçimlerinde Fransız halkının gösterdiği feraseti böyle bir arka plan sunmadan anlamamız mümkün olmayacağı için tüm bunları anlattık. Avrupa Parlamentosu seçimleri Ulusal Cephe’yi birinci çıkardığı anda Fransa için alarm zilleri de çalmaya başlamıştı. Nihayet beklenilen olmuş ve Cephe beklenen patlamayı gerçekleştirmişti. Bu parti 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinden de birinci çıkmıştı. Bir dekorasyondan ibaret Avrupa Parlamentosu seçimleri için alarma geçmeye gerek yok diyenlerde vardı. Bu seçimlerde katılım düşüyor ve halk sandığa gitmiyordu. Fransa Avrupa Anayasasına da hayır demişti. AB'ye Almanlar gibi bir düşkünlükleri yoktu. Fransız kimliği onlar için her zaman bir gurur kaynağı olmuştu. De Gaulle zamanında NATO’nun askeri kanadından çıkılmıştı. ABD aleyhtarlığının en güçlü olduğu Avrupa ülkeSİydi. Macron seçim sonuçlarını kendisi için bir fırsata çevirmek üzere beklenmeyen bir hamle yaptı. Biten kredisini yükseltmek ve sermayenin işlerini hayata geçirmek için seçim zaferine ihtiyacı vardı. Herkesi gafil avladığını düşünüyordu. Ama tam tersi olacaktı.

Parlamento seçimlerinin ilk turundan Ulusal Cephe birinci parti çıktı. Seçimlere katılım Avrupa Parlamentosu seçimlerine göre yükselmişti. Avrupa Parlamentosu seçimlerinden gerekli dersleri çıkarmış Cumhuriyetçi refleksleri güçlü partiler seçimlere ittifakla girme kararı almışlardı. Tarihten edinilen derslerle halk cephesi politikaları güncellenmiş ve sol partiler Yeni Halk Cephesi ittifakında bir araya gelmişlerdi. Bu ittifak da Boyuneğmeyenler, Sosyalistler, Komünistler ve Yeşiller bulunuyordu. Bu bir sol cepheydi.

Halk Cephesi politikaları 30’lu yıllarda Avrupa’da faşizmin yükselişini durdurmak için komünist partiler ile sosyalistleri bir araya getirmişti. Fransa ve İspanya’da halk cepheleri seçimleri kazanmış, ancak faşizmin iktidara gelmesini önleyememişti. Öncesinde bu partiler birbirlerini ihanet ile suçlamıştı. Fransa’daki cepheye burjuva Radikal Parti de dahil olmuştu. Dolayısıyla halk cephesi bir birleşik işçi cephesi olmaktan uzaktı. Burjuvazi de cepheye dâhil edilmişti. Sınıf mücadelelerinin yükseldiği, siyasal krizin bir ulusal bunalıma dönüştüğü, Fransa ile İspanya’nın devrimin eşiğine geldiği anlarda halk cepheleri devrim yapmaktan kaçınarak faşizmin önünü açmışdı. Halk cephesi politikalarının başarısızlığı İspanya’yı 45 yıllık Franko zulmüne terk ederken Fransa'da Nazi işgaline uğrayacak ve en nihayetinde kukla Vich rejimi ülkeyi Hitler’e teslim edecekti.

Önceki ve Sonraki Yazılar