Ferdi Tayfur sinema gişelerinin de ‘babasıydı!’
Ferdi Tayfur’un Arabesk müzik sektöründeki ‘yeri ve önemi’ hiç kuşkusuz tartışılmaz. Sevenlerinin ‘Ferdi Babası’nın Türk Sinema Sektöründe ‘gişe açısından’ kırılması güç bir rekorun sahibi olduğunu biliyor musunuz?
6’sının yönetmenliğini yaptığı, 5’inin senaryosunu yazdığı, 3’ünde eser sahibi olduğu ve başrolünde oynadığı 34 sinema filmi olan Ferdi Tayfur’un 1977 yılı yapımı Derbeder filmi 12 milyon seyirci ile 48 yıldır kırılamayan bir gişe rekorunun sahibidir.
15 Kasım 1945 tarihinde Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Taşçı Köyü’nde doğdu. Hürriyet Mahallesi’nde büyüdü. Müslüm Gürses’in ile aynı mahallenin çocuğuydu. Adı Ferdi Tayfur’du. Turanbayburt soyadını sahne yaşamı boyunca hiç kullanmadı. 2 Ocak 2025 tarihinde 79 yaşında Antalya’nın Muratpaşa ilçesinde hayıtını kaybetti. 4 Ocak’ta İstanbul’da Yeniköy Mezarlığı’nda çok sevdiği annesinin yanına defnedildi.
Bir paragrafta özetlediğim yaşamı boyunca hep pek çok dramatik hadisenin kahramanı oldu. Kendisine 6 yaşında zehirli sıtmadan ölen ağabeyi Tayfur’un adı verildi.
Ferdi Tayfur’un isminin verilmesi hadisesinde benim çok anlamlandıramadığım bir ‘hikâye’ sıkça yazılıp çiziliyor. ‘Babasının çok sevdiği dönemin ünlü dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur’dan ilhamla çocuğuna bu ismi verdiği detayı’ niyeyse bana hiç anlamlı gelmiyor. Babasının bir dublaj sanatçısını nasıl tanımış olabileceği ona hangi gerekçeyle hayran olduğu vs detaylara hiç girmiyorum. O doğmadan vefat eden ağabeyinin adının verilmesi toplumsal sosyolojimize daha uygun geliyor. Neyse devam edelim.
Babası Cumali Turanbayburt askerden geldiği günün akşamında eşine 1 lira verip evde çiğköfte yapmasını istedi. Kendisi pavyona gitti. Pavyonda tartıştığı bir çiftlik ağası ve adamları tarafından bıçaklandı. Bir hafta hastanede yattıktan sonra vefat etti. Babasının bu trajik ölümü resmi biyografisinde, ‘10 yaşındayken babası vurularak öldürüldü’ cümlesiyle özetlendi.
Dört kardeş ve bir annenin hayatta kalma mücadelesine ‘üvey baba’ desteği geldi. Ferdi Tayfur röportajlarında ‘gerçek bir baba gibiydi’ diye tanımlıyor üvey babası Siverekli kasap Şehmus Sütçü’yü. Fakat eğitimine devam edemeyip bir şekerci dükkânına çırak olarak girmesi detayı dikkatlerden kaçmıyor.
17 yaşından sonra başladığı şarkıcılık hevesi ‘üvey baba’ engeline takılacaktı. Adana Radyosu’nun ses yarışmasında ikinci olmuştu fakat ‘üvey baba’ onun şarkıcı olmasını istemiyordu. Ve bir yıldız hikâyesinin doğuşu onun Adana’dan İstanbul’a şarkıcı olmak için kaçmasıyla yazılmaya başladı.
1967’de ilk plağı ‘Leyla’ çıktı. Fakat beklediği ilgiyi göremedi. Çaresiz Adana’ya dönüp tarlada ırgatlık yapmaya başladı. Star olma hayali ona Adana’yı dar etti. İlk fırsatta yine ‘ver elini İstanbul’ diyecekti.
“SİNEMACI OLMAK İSTİYORDUM BEN”
1974 yılında Zeliha hanımla evlendi. İki bestesini Gülden Karaböcek okudu. Buradan kazandığı parayla önce taksitlerini ödeyemediği evindeki mobilyaların borcunu kapatacaktı. Yeniden döndüğü İstanbul’da bu kez şansı yaver gitti. Yeni bir plağıyla birlikte hayallerini kurduğu sinema dünyasına da adım atacaktı.
Ferdi Tayfur, “Benim en büyük hevesim sinemaydı. Sinemacı olmak istiyorum ben” dedi bir röportajında. Müzik kariyeriyle eş zamanlı olarak sinema filmlerinde başroller geldi ard arda. Onun müzik sektöründeki yaşam yolculuğuna pek çok kaynaktan erişmek mümkün. Oysa ‘en büyük hevesim’ dediği sinema dünyasındaki yolculuğunu müstakil olarak ele alan belki de ilk makale olacak bu metin. Buyurun ‘Arabeskin Babası’nın Sinema Gişelerinin de babası olma hikâyesine göz atalım birlikte.
1976 İLK SİNEMA FİLMİ: ÇEŞME
Temel Gürsu'nun yönettiği 1976 yapımı Çeşme filminin senaryosu ve yapımcısı Hulki Saner’dir. Başrollerde Ferdi Tayfur ve sonraki yıllarda uzun süre birlikte yaşayacağı Necla Nazır’ın oynadığı filme izleyicinin gösterdiği yoğun ilgi nedeniyle Türk Sinema Sektöründe ‘arabesk filmlerin doğuşuna’ neden olduğuna ve erotik film furyasının da önünü kestiğine inanılır.
Film yapımcısı Kadri Yurdatap arabesk filmlerin erotik filmlerin önünü kesme sürecine dair; “Sektörde kimse erotik filmlerin olmasını istemiyordu ama birçok kişi çekmeye mecbur kalmıştı. Furyanın daha da büyümesini arabesk filmleri engelledi” diyecekti.
1977’DEKİ DERBEDER FİLMİ TÜRK SİNEMA TARİHİNİN GİŞE REKORTMENİ OLDU
Ferdi Tayfur 1977’de iki filmde başrol oynadı. İlki Derbeder, ikincisi Benim Gibi Sevenler. Yönetmenliğini Temel Gürsu’nun yaptığı Derbeder filminin senaryosu Erdoğan Tünaş’a aitti. Ferdi Tayfur’un Canan Perver ile başrolü paylaştığı film deyim yerindeyse değil kelimenin tam manasıyla sinemalarda ‘kapı baca kırdıran’ bir film oldu.
1975 yılında Türkiye nüfusu 40 milyon 347 bin 719 kişiydi. 1977 yılında gösterime giren Derbeder filmini 12 milyon ‘biletli’ seyirci izledi. Biletli vurgusu yapmamın sebebi var. Çünkü bilet bulamayan bazı seyircilerin salon dolup kapılar kapandıktan sonra sinemanın penceresi yahut kapısını zorlayarak içeriye girdiği pek çok hadise kayda girdi. Sinema önlerinde yaşanan izdihamlar polis kayıtlarına girdi.
Sinemalarda seyircinin ‘kapı baca kırıp’ izlediği filmin ‘kötü adamı’ Enis Fosforoğlu’da fanatik izleyicilerin hışmına uğramaktan kaçamadı. Ferdi Tayfur’un âşık olduğu kızı sahte bir mektupla kandırarak evlenen asker arkadaşını canlandıran Fosforoğlu filme dair anısını şöyle anlattı; “Sokakta yürürken; hakaret edenler, küfür edenler, hatta şemsiyeyle vuranlar oldu.”
İŞTE O FİLMİN KISA HİKÂYESİ
Ferdi Tayfur’un sinema kariyerinin ikinci filmi olan Derbeder’in kısa hikâyesine göz attığımızda göreceğiz ki sonraki yıllarda oynayacağı filmlerle neredeyse aynı olay örgüsüne sahiptir.
Hikâye şöyle başlıyor, aynı köyde doğup birlikte büyüyen ve birbirlerini çok seven iki gencin arasına ‘vahşi kapitalizm’ girer. Genç kızın babası ailesiyle birlikte taşındığı büyük şehirde zengin olurken, Ferdi doğduğu köyde anne babasıyla birlikte yaşamakta, tarlalarda traktör sürücülüğü yapıp ‘ekmeğini topraktan’ kazanmaya devem etmektedir.
İki gencin aşkları karşılıklı mektuplaşmalarla sürüp gitmektedir. Neden sonra ‘büyük şehre’ sevdiği kızın yanına gitmeye karar veren Ferdi tam otobüsten indiği yerde o esnada ayakkabısını boyatan (kader ağlarını böyle örecektir) asker arkadaşı ‘filmin kötü adamı’ (Enis Fosforoğlu) ile karşılaşır. Sevdiği kızın evine gittiğinde esasında uzaktan akrabaları olan aile tarafından pek sıcak karşılanmaz. Ona layık görülen pozisyon çiftlikte at bakıcılığıdır.
Ferdi, bu kez de Antalya’dan İstanbul’a gider. Gazinolarda iş bakar. Ve bir gazinoda assolist olan Sevda Ferdağ’ın himayesine girerek şöhrete kavuşur. Güya Ferdi ile İpek’in arasındaki mektup trafiğinde yardımcı olan kötü karakter genç kıza göz koyunca işin rengi değişir.
Sonradan görme zengin babayla iş tutan kötü karakter sahte bir mektup ve maniple edilmiş bir fotoğrafla genç kızı kandırır. Çok güvendiği asker arkadaşı ile yıllardır sevdiği genç kızın düğün törenlerini basan Ferdi ‘kelimenin tam anlamıyla’ yıkılır.
Her şeye rağmen hayat devam etmektedir. Ferdi şöhretli ve zengin bir şarkıcı olduğunda genç kızın babası müsrif damadın da harcamalarıyla bağlantılı olarak iflas etmiştir. Satılığa çıkarılan konağın yeni sahibi elbette ki Ferdi’dir. Final drama geleneğinin şanına yakışır acılı bir ölümle sonuçlanır.
İŞTE FERDİ TAYFUR’UN FİLMOGRAFİSİ
1978: Son Sabah, Batan Güneş, Yadeller, 1979: İnsan Sevince, Yuvasız Kuşlar, 1980: Durdurun Dünyayı, Huzurum Kalmadı, Boynu Bükük, 1981: Kara Gurbet, Ben de Özledim, Olmaz Olsun, Bir Damla Ateş, 1982: Sen de mi Leyla?, Hasret Sancısı, Günaha Girme, 1983: Yaktı Beni, Kalbimdeki Acı, Yıldızlar da Kayar, 1984: Utanıyorum, Çılgın Arzular, 1985: Her Şeyim Sensin, Haram Oldu, 1986: İçimde Bir His Var, Affet Allah'ım, 1987: Sevgiler Çiçek Gibi, Ya Benimsin ya Toprağın, 1988: Bu Talihimin Canına Okuyacağım, Elveda Mutluluklar, Ah Bir Çocuk Olsaydım, 1989: Allah'ım Sen Bilirsin, Bu Şehrin Geceleri.
YALNIZCA OYUNCU DEĞİL SENARİST VE YÖNETMEN’DE OLDU
Ferdi Tayfur’un, birkaç paragraf yukarıda aktardığım, ‘Benim en büyük hevesim sinemaydı’ sözünü anımsayacaksınız. Bu beyanı yalnızca lafta kalmayacaktı. Her yeni albümü sonrası adeta ‘uzunca birer videoklip’ tadındaki filmlerin bazılarının senaryosunu yazdı hatta yönetmen koltuğunda oturdu.
1977’deki Benim Gibi Sevenler’in senaristi, 1979’daki İnsan Sevince ve 1980’deki Huzurum Kalmadı filmlerinin öyküsü ona aitti. 1985’deki Haram Oldu filmine yönetmen ve senarist olarak imza attı. 1986 yılında Affet Allahım’ın film öyküsü ve senaryosundaki imza, yönetmen koltuğunda ve elbette ki başrolünde o vardı. Aynı yıl çekilen İçimde Bir His Var filminde de senaryo ve yönetmen olarak Ferdi Tayfur imzasını görüyoruz.
1987’de Sevgiler Çiçek Gibi ve Ya Benimsin Ya Toprağın filmlerinin başrolüyle birlikte yönetmenliğini üstlendi. 1988’deki Bu Talihimin Canına Okuyacağım onun senarist ve yönetmen olarak imzasını attığı son film oldu.
TV DİZİLERİNDE OYNADI
Ferdi Tayfur, 2000’li yıllarda arabesk müzik piyasası eski gücünü kaybettiğinde köşesine çekilmedi. Türk Film piyasasını bir dönem domine eden Arabesk Film Furyasının sona ermesiyle birlikte önce bazı televizyon programlarında boy gösterdi. 1999’da Yetiş Emmioğlu, 2009’da Korolar Çarpışıyor ve Boynu Bükük Şarkılar programlarında sunuculuk yaptı.
İLK DİZİSİ: YERSİZ YURTSUZ
2007 yılında yapımcılığını Avşar Film'in üstlendiği Yersiz Yurtsuz isimli televizyon dizisi atv’de yayınlandı. Dram türündeki senaryoda başrolde o vardı. 2 sezon yayınlanan dizi 18’inci bölümüyle ekranlara veda etti.
2008’DE MEMUR MUZAFFER TUTMADI
Kartal Çidamlı’nın yönetmenliğini yaptığı ‘Memur Muzaffer’ isimli televizyon dizisi FOX’ta yayınlandı. Ferdi Tayfur’un beyaz perdenin ardından televizyon ekranlarına da veda edeceği dizi dört bölüm sonra yayından kaldırıldı.
ATA DEMİRER İLE ‘ÇALINTI SENARYO’ KAVGASINDA ÖNCE MAHKEMELİK OLDU ARDINDAN FELÇ!
“Sinemacı olmak istiyordum ben” sözünü kuvveden fiilen çıkaran ve Türk Sinema Tarihi’nde Ocak 2025 itibariyle hala kırılamayan 12 milyon gişe hâsılatı yapan filmde başrol oynayan Ferdi Tayfur bir ara Ata Demirer ile giriştiği ‘çalıntı senaryo’ kavgasıyla gündeme geldi.
‘Almanya’da boksörlük ve bodyguardlık yapan bir Türk gencinin’ hikâyesinin anlatıldığı ‘Berlin Kaplanı’ filmi 2011 yılında gösterime girdiğinde Ferdi Tayfur filmin senaryosunun kendisine ait olduğunu ‘Ata Demirer'in senaryoyu çaldığını’ iddia etti.
Ferdi Tayfur, 2010 yılında kendi yazdığı ‘Lambalı Saz’ film senaryosunu başrolünde oynamasını arzu ettiği Ata Demirer’e gönderdiğini ancak kendi senaryosunun farklı bir isimle filme çekildiğini fark ettiğini açıkladı. Ata Demirer, tartışmalarla ilgili olarak Ferdi Tayfur’dan böyle bir teklif almadığını ve bahse konu senaryoyu okumadığını söyledi. Ferdi Tayfur senaryoyu 30 Ocak 2010 tarihinde Ata Demirer'e kargoyla gönderdiğinin belgelerini medyayla paylaştı.
Mahkemeye intikal eden tartışmada kazanan taraf Ata Demirer oldu. O dönemde medyada geniş yer bulan ‘çalıntı senaryo’ tartışmalarıyla ilgili olarak Ferdi Tayfur olaydan duyduğu üzüntünün ardından yüz felci geçirdiğini açıkladı.
FİLM GİBİ HİKÂYESİ VE BAŞARISIZ KARİYER YÖNETİMİ
Ferdi Tayfur’un gerçek yaşam öyküsü başrolünde oynadığı dramaları aratmayacak hatta kimi dönemleri, film icabı yaşadığı dramdan bile daha dramatik hadiselerle örülüydü. 79 yıllık ömründe yalnızca bir resmi evlilik yapan ancak pek çok nikâhsız birliktelikten pek çok çocuğu olan sanatçının yaşamının son dönemi ‘kariyer yönetimi’ açısından hiç de başarılı geçmedi. Hasta yatağında kaydedilen görüntülerinin hastanenin logosuyla birlikte servis edilmesi onu filmlerinden ve sahne performanslarından tanıyıp seven hayranlarını çok üzdü. Film gibi yaşam öyküsü, filmlerinde defalarca kez canlandırdığı şekliyle dramatik sahnelerle son buldu. Bakalım bu 79 yıllık dramatik yaşam hikâyesini kim, ne zaman ve nasıl sinemaya aktaracak?