1. HABERLER

  2. SİYASET

  3. Faruk Aytek’ten Tarihi Çağrı: ”Adana İçin El Ele…”
Faruk Aytek’ten Tarihi Çağrı: ”Adana İçin El Ele…”

Faruk Aytek’ten Tarihi Çağrı: ”Adana İçin El Ele…”

Faruk Aytek, tek kelime ile diyor ki: “Adana’yı sevmek yetmez, Adana’nın da sizi sevmesi için; Görev Başına!”

A+A-

Geçtiğimiz yıllarda bir davet aldım. Adana’nın kalkınmasını ve sorunların çözümünü hedeflemiş bir STK girişimi… Yaklaşık 20 kişi, bir akşam yemeğinde bir araya geldik. Toplantıyı düzenleyene göre katılanlar Adana’nın sorunları ve çözümünde uzman kişiler (miş).

Salon daha önce düzenlenmiş. Bir tahta ve tahta kalemleri konmuş...

Konuşma sırası gelen tahtanın başına geçip, öğretmen edası ile sorunları anlatıyor. Herkes saygıyla dinliyor. Sonradan anladım; Saygıyla dinleyen, saygı ile dinlenmeyi hak kazanıyor.” Aralarındaki uyumun nedeni, fikir birliğinden değil, birbirlerine sesini duyurma ihtiyacından kaynaklanıyor.

 

FİKİRSİZLERİN AĞLAMA SENFONİSİ

Onlarca sorun sayıldı. Yatırım yokluğu, sefalet, enflasyon, kontrolsüz göç, trafik, kaldırım işgali…

Peki ya çözüm. Çözüm tek idi: “ABD Emperyalizmine karşı direnmek…”

Şöyle konuklara baktım. Çoğunu tanıyorum. Şu profesör, üniversitede ders verdikten sonra hemen arkasındaki sitede yaşıyor. Kopuk olduğu şehre ayda yılda bir gelir. . (Şehirle yakın ilgisi olan birçok hocamızı tenzih ediyor, onları saygıyla anıyorum) Şu devlet memuru… Kuruluşta adı yok ama kendi var. Fikri de yok zaten. Şu öğretmen… Şu şair, birkaç şiir kitabı var. Bu küçük sanayici… Birkaç tane emekli… Emekli olanlara baktım, yapacak işleri olmadığı için buradalar. Halkına yabancı fikirsizlerin ağlama senfonisinde hissettim kendimi.

“Bence asgari ücret iki katına çıkarılsın” dedi biri. İşte ona sordum:

“Siz ne iş yapıyorsunuz?”

“Emekli öğretmenim…” İşte o zaman kendime hakim olamadım ve:

“Arkadaşlar, tahtaya kalkmıyorum, sizlere bazı sorularım var. Lütfen içtenlikle yanıtlayın. Aranızdan kaç tanenizin küçük çaplı da olsa bir sanayi işletmesi sahibi olan bir dostu var?” diye sordum.

Ses yok…

“Peki, akşam olunca bir fabrika işleten bir kişi ile sohbet edeniniz var mı? Mesela, hammaddeyi nasıl temin ettiğini biliyor musunuz? Ay sonu gelince, istihdam ettiği işçilerinin ücretini ödeme kaygısı çeken bir iş adamı akrabanız var mı?  Günü gelmiş çeklerini, alacak olduğu döviz hesabına girmediği için ödeme zorluğu duyan bir esnafla dertleştiniz mi? Enerji nasıl temin edilir? Maliyet nasıl optimum düzeye getirilir?

Borcunu ödeyemediği için uykuları kaçan kaç çiftçi ya da kaç fabrika işleten kişi tanıyorsunuz?

Vazgeçtik bundan, akşam eve giderken, ya şu sebze halinin (O zaman Sucuzade Mahallesi’ndeydi) çevresine gideyim, iş bekleyen kaç kişi iş buldu, sabahçı kahvelerinde durum nasıl? Hiç dolaştınız mı? Sabahın dördünde, sebze pazarındaki hareketliliği gözlediniz mi? Siz az önce Adana’yı anlatan beyefendi, lütfen söyler misin, şurada kuş uçuşu 15 km ötede, Tatık, Sarıkonak, Döşekevi köylerini biliyor musun? Bu Adana baraj gölünün ulaşıma ne denli elverişli olduğunu gezerek gördün mü? Şehir merkezinden başka nereleri tanıyorsunuz?...”

“E, işte ABD emperyalizmine karşı durursak bütün o köyleri öğreniriz.”

“Peki, anladım, siz sayın emekli öğretmen. Yüreğir, Yamaçlı Mahallesi’nden İsmailiye köyüne giderken olan alandaki o dayanılmaz bataklık ve kokuyu nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz?”

“E, işte ABD emperyalizmi…”

 

KENT YÖNETİM PLANINDAN HABERSİZ ÇÖZÜMLER

Değerli dostlar, bazı çevreler ABD emperyalizmini, beceriksizlik ve yeteneksizliğinin haklı gerekçesi olarak görme eğiliminde. ABD emperyalizmiyle mücadele etmenin tek yolunu inancımız ahlaki olarak göstermiş: “Kul hakkı yeme”, Atatürk de siyaseten göstermiş:”Vatanını seven, işini en iyi yapandır…”

Gerisi, hamaset ve safsata…

Toplantıya gelirken, elimde o dönem için hazırlanmış “Kent Yönetim Planı” vardı. Onu çıkarıp gösterdim.

“Beyler, Adana’ya faydalı olmak için bir araya gelmişsiniz. Hangi birinizin elinde böyle bir “Kent Yönetim Planı” var dedim.

Herkeste ‘tıs’ var, ama kimsede plan yok.

“Allah, beni ve bu şehri, sizin söz sahibi olduğunuz bir yönetimden korusun” diyerek toplantıdan ayrıldım.

O toplantıya katılanların çoğunun iyi niyetli duygularla bir şeyler yapmaya çalıştıklarına inanıyorum.

Ancak, şehirler, duygularla değil, akılla yönetilir. Duygunun nerede işe karışacağına yine akıl karar vermelidir. Siz aklı rehber edinin o zaten iyiliği emreder.

sinirlarimizi-zorlayacagiz.jpg

AYTEK’İN ÇAĞRISI

Bunları Refleks Gazetesi’nde okuduğum bir haber üzerine yazma ihtiyacı hissettim.

Bu dönem AK Parti Adana Milletvekili olan Sayın Faruk Aytek, Refleks Gazetesi’ni ziyaret etmiş.

Vekilimiz TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabi kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliği görevini üstlenmiş.

Diyor ki; “Türkiye’nin birçok şehrinden daha büyük imkânlara sahip Adana’yı ülke ekonomisine en fazla değer katan bir kent olması için çalışacağız. Bunu iktidarı-muhalefeti, yerel yönetimleri-üniversiteleri, STK’ları-odaları, medyası-vatandaşı ile hep birlikte yapacağız. Adana’nın geleceği, çocuklarımıza daha güzel bir şehir teslim etmek için bu dönem biraz daha projeci, ısrarcı ve takipçi olmak zorundayız. Ben yaşamaktan mutlu olduğum, yatırımlarımı severek yaptığım bu şehrin gelişmesine kendimi adadım. Kişi ya da kurumlardan gelecek Adana için yararlı her projenin takipçisi ve destekçisi olacağım.”(*)

Bu sözler, seçim meydanlarında seçim vaadi için söylenmiş olsaydı ben de sizin gibi tereddüt eder mesafeli olurdum.

Ancak bu çağrı, seçilme kaygısı çeken aday tarafından değil, seçilince, görevini layıkıyla, “en iyi şekilde” yapmaya çalışan bir yetkininin kalbiyle yapılmıştır.

adana-en-gozde-sehir-olacak.jpeg

CİDDİ BİR ÇAĞRI

Bu çağrı bugüne yapılmış en ciddi çağrılardan biridir.

Çünkü Faruk Aytek, milletvekili olmadan önce zaten bu şehirde yaklaşık dört bin kişiyi istihdam eden ve şehrin gücüne güç katan bir fabrikanın başında. Hammadde, enerji, mutlu veya mutsuz işçi, vergi, SSK, ithalat, ihracat, ulaşım ve ve şu an aklıma gelmeyen yüzlerce sorun ve çözümle iç içe… Şehrine karşı bu sorumluluğu üstlenen insanın şehrin iyiye gitmesinden başka ne derdi olabilir? Kendi geleceği ile şehrin geleceğini birleştirmiş.

Kaçanlardan değil, inadına duranlardan…

 

GÖREV BAŞINA!

Ben Sayın Vekilimizin sözlerini bildiğim tarzla ifade edeyim…

“Hepiniz şikâyet ediyor, fikirler ileri sürüyorsunuz… Buyurun buradayım… Düşüncelerinizi, projelerinizi paylaşın…”

“TBMM’de sizin sesiniz olarak, “Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabi kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji” konularında temsilciniz olacağım. Beni rahatsız edin. Adana için kendimi adadım.”

“Bana laf değil, proje getirin, Adana’yı el birliği ile layık olduğu düzeye çıkaralım.”

“Haydi, Adana’yı sevenler, görev başına… Duygularla değil akıl ile gelin!”

 Faruk Aytek, tek kelime ile diyor ki: “Adana’yı sevmek yetmez, Adana’nın da sizi sevmesi için; Görev Başına!”

 

(*)Kaynak: Refleks Gazetesi

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.