"Ey yüce halkım! Korkma! Temiz ol!"
Halkın oyuna ihtiyacı olan halkı eleştiremez. Siyaset, halk dalkavukluğu üzerine inşa edildiği için halkın yanlışları görmezden geliniyor.
Parkta bu sorumsuzluğu görünce, o an aklımdan geçenleri, bir haftadır yazıya dökemiyorum.
Burası, Türkmenbaşı Bulvarı üzerinde Füze Selami Spor Tesisleri…
Bu park spor yapan çocuk ve gençlerle dolup taşmaktadır. Hareketli olunca ne denli büyük bir ihtiyacın karşılandığı anlaşılmakta… Kenarlarında da halk dinlensin diye kanepeler yapılmış…
Özellikle söylemeliyim ki çok güzel bir yer. Büyük ölçüde ihtiyaçları karşılıyor.
Belediyenin ellerine sağlık…
Ortalık kirlenmesin, çer çöp olmasın diye her yana çöp kutuları konmuş…
İşte burada duralım…
Ey Yüce Halkım! Elindeki çöpleri, bu kutunun dışına atmak daha zor… Zoru başarıp ortalığı kirletiyorsun. Korkma ya temiz olmaktan…
Sen, burnunun dibinde çöp kutusuna atma, başka biri de gelsin, pislikten şikâyet etsin, öteki de gelsin, bu çöpleri toplamayan belediyeye veryansın etsin. (Elbette bu sadece Seyhan Belediyesi için değil, Adana’da bütün belediyeler için sorundur)
Ayıptır, günahtır, biraz utanmak gerek.
Parklarda görüyorum. Bankta oturmuşlar, hemen yanlarında çöp kutusu var ama yedikleri çekirdek kabukları, içtikleri su veya meşrubat şişelerinin boşları. Hele son zamanlarda maske yerde kümelenmiş.
Belediye, herkesin arkasına çöp toplayacak bir görevli koymak zorunda mıdır?
Halk şehri evi olarak benimsememiş.
Üzerinde yürüdüğü yolların, dinlendiği parkın, kaldırımların kendisine ait olduğunun bilincinde değil.
Bunun birçok nedeni olabilir. Hepsinin de kökeninde cehalet var.
TAGORE “HALK” İÇİN NE DİYOR?
Ünlü Hint ozanı ve düşünürü Rabindranath Tagore şöyle der: “Çağlardan beri uyarlanmış toplumlarda adsız insan yığınları yaşamıştır. Bunlar çoğunluğu oluşturan ama insan olmaya bile zaman bulamamış, acıya ve yüke koşulmuş halktır. Toplumsal servetin döküntüleri ile az yiyerek, az giyerek, az öğrenerek varlıklarını sürdürürler, ötekilere hizmet ederler. Toprakla en çok onlar uğraşmışlardır, ama insan onurundan en az nasibini alanlar da onlardır. Uygarlık ışığını ellerinde tutan birer şamdandırlar, eriyip dökülen yağlara onlar bulaşmışlardır, ama yukarıda tuttukları ateşin ışığıyla ancak yukarıdakiler aydınlanmıştır…” (1)
İşte hem tarihin yapıcısı hem de figüranı olan halk maalesef budur.
Bizim seçim sistemimizde esas olan halkın ikna edilmesidir. (Siz bunu kandırma olarak da anlayabilirsiniz) Demokrasimiz, halkın ikna edilerek oy toplanmasıyla şekillenmiştir.
Bizim demokrasimizde adaylar, bilgisi, görgüsü, bilimsel çalışmaları ile seçilmez. Önce parti liderinin gönlünü alacak sonra da halkın…
Demokrasiden anladıkları budur.
Halk küstürülmez; isterse çöpü yere atar. İsterse gürültü yapar, motorunun en yüksek sesi ile gecenin ortasında milleti uyandırır. isterse kaldırımları işgal eder, köşe bucak seyyar tablalarda iş yapar, sabit iş yeri sahiplerinin zararına haksız rekabet oluşturur.
Halk tabudur. Balkondan aşağı halı çırpar, klimanın suyunu caddeye damlatır.
Hiçbir yetkili halka “Utanın… Utanın biraz…” diyemez.
Çünkü üç gün sonra bu halkın oyuna ihtiyaç duyacaktır.
BİR ÖNERİ
Bazıları 1400 yıldır günde beş vakit abdest alarak temizliği öğrenememişlerdir. Hiç olmazsa bunların çocuklarına ilkokuldan başlamak üzere haftada bir saat temizlik ve şehirde kolektif yaşam kültürü eğitimi verilmelidir. Belki daha düşük maliyet olur.
KISSADAN HİSSE
Belediye görevini yapmadığı zaman el birliği ile eleştirelim… Ama halkın da bu kentte yaşamaktan doğan sorumluluğunu unutmayalım.
1 – Orhan Hançerlioğlu. Toplumbilim Sözlüğü. Remzi Kitabevi. 1986
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.