Erdoğan Kabinesinin Şifreleri (2)
Erdoğan'ın bakanları içinde en demirbaş olanlardan biri Soylu'ydu. İnanılmaz pragmatizmi ile Soylu her kalıbın adamı olmaya hazırdı. Gerektiğinde demokrat, karına geldiğinde değme bir faşist ve aradaki diğer kategoriler. Politika oyununda çıkar ve hesabına ne gelirse o kılığa girmekten zerre hicap duymayanlar sınıfına mensuptu. Çiller yakın başladığı kariyerini Erdoğan'ın adamı olarak sürdürdü. Şimdilik kariyerine kısa bir parantez çekmiş görünüyor. Akıbetinin ne olacağı meçhul. Devlet adamı kategorisine dahil edilebilecek kırattan yoksun. Devlet adamlığı denen şey belirli bir vakarı ve ağırlığı temsil eder. Devlet raison detesi gereği her işi yapar. Devlet adamı her işe el atmaz, balıklama dalmaz. Ama Soylu gibiler kariyerlerine bir çentik atmak için tıpkı bir bukalemun gibi sürekli deri değiştirerek yaşarlar.
Bilindiği gibi bunların en meşhuru Fouche'dir. Fouche ismi siyaset jargonuna yerleşmiştir ve her kılığa girebilme yeteneğini simgeler. Fouche Fransız Devrimi'nin en tantanalı, en gürültülü yıllarında her devrin adamı olmayı başarmıştı. Biyografi edebiyatının kuşkusuz en büyük isimlerinden biri olan Stefan Zweıg onun canlı bir biyografisini kaleme almıştı. Fransız Devrimi tarihin akışına hız verdi. On yıllık bir sürede yüzlerce yılda ancak aşılabilecek mesafeleri atladı. Fouche Jakobenler, Jirondenler, Direktuvarlar, Konvansiyon ve Napolyon İmparatorluğu dönemlerinde hep siyaset oyununun baş rolünde ve kritik mevkilerde olmayı başarmıştı. Bu rejimlerin her biri burjuva devriminin özgül bir aşamasına karşılık düşüyordu. Jakobenler devrimi terör ve giyotinle gidebileceği en ileri noktaya taşımıştı. Jirondenler bir tür Menşevizmi yani ılımlılığı temsil ediyordu. Direktuvar ve Konvansiyon devrimin artık soluksuz kaldığı ve geri çekilmeye başladığı dönemlerdi. İmparatorluk ise Napolyon'un şahsında bir dünya imgesi haline dönüşmek istiyordu. Bunu Sezaryen bir kılıkta ve despotlukla yürütmek çabasındaydı. Fouche bu aşamaların tamamının içinde yer aldı.
Fransız tarihinin 19.yüzyıldaki ilk elli yılını en canlı biçimde Balzac aktarmıştı. Bu dönem tam anlamıyla bir toplumsal laboratuvardı. Siyaset sahnesine kitleler yeni çıkıyordu. Siyasette ustalaşmak için konspirasyona hakim olmak gerekliydi. Her kılığa girebilmek, her olup bitenden haberdar olmak, suçun dünyasına yabancı olmamak şarttı. Kolluk ile en iyi anlaşanlar yer altı hayatının mimli isimleriydi. Kolluk onlardan her açıdan yararlanıyordu. Birbirleriyle içli dışlıydılar. Kitlelerin siyaseti uzaktan izlediği ve nacak zaman zaman dahil olduğu bir dönende gizlilik siyasetin temel yasasıydı. Kuşkusuz bunu en iyi bilen Balzac'tı. Fouche tüm maharetini böyle bir dönemde sergiledi. İnanılmaz zekası ile her döneme ayak uydurmasını becerdi. Zweıg onun hayatını kaleme alarak biyografi alanına yeni bir soluk getirdi.
Soylu'nun böyle bir yeteneği ve kıvrak zekası olduğunu söylemiyoruz. O Fouche'nin olsa olsa ancak bir karikatürü olabilir. Çünkü Türkiye'nin siyaset laboratuvarı bu tür deneyler yapılmasına izin vermez. Bu topraklarda herkes son tahlilde devlet için kullanışlı bir aparattır. Bunun istisnai anları yok mudur elbette vardır. 1908 ile 25 arası böyle bir dönemdir ve ilginç karakterleri ortaya çıkarmıştır. Kara Kemal, Resneli Niyazi, Enver ve Talat gibiler. Soylu darbe teşebbüsü sonrasında kendinden faydalanılacak bir figür olarak ortaya çıktı. Yerlilik ve millilik edebiyatının böyle bir çığırtkana ihtiyacı vardı. Tıpkı hep çocuk kalmış bir ergen gibi şımarıklıklar yaptı. Terörle mücadeleyi bir sirk oyununa çevirdi. Terör örgütü dediği yapılar onun gol atıp sevineceği bir karşı takımdı adeta. Önüne gelene terörist dedi. Devletin pazusunu kendinin sanan bu zat şahsi hırslarının önünde ise hiçbir kanuni engel tanımıyordu. Can, mal ve kanun hakimiyetinin sorumlusu olması gereken bu şahıs adeta bir kasaba şerifiydi. Karşısındakiler ise bir kanun kaçağıydı. Bu dünyada yasallığa, kanun hakimiyetine ve asgari hukuka lüzum yoktu. Orman kanunun hakim olduğu böyle bir dünyada siyasi gücünü arttırmak ve Erdoğan sonrasına iddialı girmek için herkesle kol kola girdi.
AKP tabanı da yerlilik ve millilik bahsinde aşısızdı. Çünkü topraklardaki milliyetçilik Müslümanlıkla varoluşsal bir simbiyoza girmeden halk indinde tutunamazdı. İslamcılığı sağcılıktan kurtarmak entelektüel bir heves olarak kaldı. İktidar herkesi kendine benzettiği gibi AKP İslamcılığını da kendine benzetti ve dönüştürdü. Dolayısıyla milliyetçilik temelindeki buluşma tarafları yakınlaştırdı. Erdoğan her tür tekçiliğin sözcülüğünü üstlendi. Sorun tekçiliğin hangi zeminde yapılacağıydı. Soylu Erdoğan'ın Rabia'sını ayağa düşürdü ve içi boş bir kabuk haline getirdi. AKP kadrolarından gelmediği için her zaman bir yabandı. Devlet sanatında ayakta kalmak için sırtını Bahçeli'ye yasladı. Devlet dersini erken çalışmışlardan Devlet Bey sütre gerisinde kalarak kullanışlı bir aparat bulmuştu kendisine. Soylu MHP'nin her isteğini gözü kapalı yerine getiriyor, devletteki kadrolaşmalarının takipçiğini yapıyor ve devletin hukuk dışı faaliyetlerini çekinmeden üzerine alıyordu. Hem Erdoğan hem de Bahçeli için iyi bir elemandı. İşine geldiği kadar kullan, kestaneleri ateşten ona aldır, biraz palazlanmasına imkan sağal çizmeyi alıştığında ise kenara al.
Soylu alındı ve AKP koltuğuna kendi geleneğinden birini getirdi. Soylu bu anlamda yine de siyasi bir figürdü. Demekki Bahçeli'nin de artık ona ihtiyacı kalmamış veya ilişkiyi süreğen kılan başka mekanizmalar bulunmuş. Bundan sonra dahiliye nazırlığına da AKP mührü vurulursa hiç şaşırmayalım. Bir Fouche kabiliyetinden yoksun Soylu'nun ise elinde kala kala dokunulmazlık zırhı kaldı.