Emperyalizmin Gücü
Bu yazı Erdoğan-Biden görüşmesine saatler kala yazılıyor. Biden'ın karşısına iç siyasette sıkışmış, Peker'in ifşaatları karşısında bunalmış biri olarak çıkıyor Erdoğan. Bu görüşmeden muradının zaman kazanmak, iç politikada içeriye satabileceği bir fotoğraf elde etmek olduğu düşüncesindeyiz. Benzetme yerinde ise Erdoğan iki koltuğunda çok sayıda karpuzu taşımaya çalışıyor. Karpuzları düşürmeden, dağıtmadan taşımak en büyük mahareti. Türkiye'nin parlamenter muhalefetinin süfliliği kuşkusuz en büyük yardımcısı.
Erdoğan Biden'ın karşısına çok zayıflamış biri olarak çıkıyor. Onunla iş tutabilme zemini sağlayabilmek için dış politika başlıklarında inandırıcılığı olmayan ani manevralar yaptı. Mavi vatan doktrini rafa kaldırıldı. İç politikada milliyetçiliği yükseltmek için çok kullanışlı bir başlık olan Yunanistan ile istikşafi görüşmeler başlatıldı. Mısır ile istihbarat örgütleri üzerinden başlayan temaslar Dışişleri Bakanları düzeyine yükseltildi. Suudi Arabistan ile de Mısır'la kurulana benzer mekanizmalar tesis edilmeye çalışılıyor. Yakında bu konuda da somut adımlar atılmaya başlanırsa hiç şaşırmayalım. Erdoğan açısından köpürtülmeye en uygun başlık olan Filistin meselesinde de İsrail'in alçakça saldırıları karşısında göstermelik çıkışlardan başka somut bir tavır alınamadı. Bunlar yakın zamanlara kadar Erdoğan'ın iddialı olduğu konulardı. Türkiye pek çok ülkeye eşanlı diklenebiliyor, posta koyuyordu. Şimdi her birine ilişkin iddialardan vazgeçiliyor. Tabii bu gerileme aşikar ki beraberinde büyük tavizleri de getirecek.
Biden'ın gözüne girmek için yapılanlara devam edecek olursak; Afganistan bataklığının sorumluluğu Türkiye'ye ihale ediliyor. Kabil hava alanının güvenliğinden sorumlu olunacak, hükümet ile Taliban arasındaki görüşmelere aracılık edilecek. Kısaca ABD askerlerini Afganistan'dan geri çekerken NATO adına jandarmalığı Türkiye yapacak. AKP ile aynı siyasal İslamcı kökenlerden gelen Taliban kuvvetleri Türkiye'nin devrede olmasından rahatsız.
Rusya'nın hassas olduğu Ukrayna ve Polonya başlıklarında Putin'e efelenmek şimdi şişirilen gözde konular arasında. Dış politikadaki savrulma o kadar dikkat çekici ki dün Bidan'a çemkirenler onun karşısında bugün munis bir kediye dönüşürken şimdi de tam gaz Putin' e çemkiriyorlar. Daha dün Putin'i yere göğe sığdıramayanlar yine kendileriydi. Putin karşıtlığının, Polonya ve Ukrayna'ya İHA ve SİHA satışının NATO misyonuyla doğrudan ilgisi olduğu ise malum.
Türkiye'nin ulusal güvenliğiyle özdeşleştirilen S-400'ler konusunda ise pazarlıklara açık olunduğu Akar, Kalın ve Çavuşoğlu tarafından ABD'li muhataplara görüşme öncesi iletildi. Toprağa gömülmesinden, komutasının ortaklaştırılmasına kadar değişik seçenekler üzerinde çalışıldığı söyleniyor. S-400'ler bir aralık ulusal bağımsızlığın sembolü haline getirilmiş, iç politikada öyle pazarlanmıştı. Şimdi ise ABD'yi ikna için değişik seçeneklere açık olunduğu hikaye ediliyor. Putin'i ikna için nasıl olsa ayrı bir yalan uydurulur.
AKP politikaları saydığımız tüm bu başlıklarda tel tel dökülürken taviz verilmeyecek yegane konunun, Kuzey Suriye'de özerk statü arayışında olan YPG güçlerine ABD'nin verdiği desteğin sona erdirilmesi olduğu belirtiliyor. S-400'ler konusunda verilecek tavizin , ancak YPG konusunda ABD'li muhatapların vereceği ödünle dengelenebileceği söyleniyor.
Erdoğan diplomatik tecrübeden ne kadar yoksun olduğunu çıktığı televizyon programında faş etmişti. Trump deneyiminden sonra önceliğini Amerikan kurumsalcılığının yeniden inşasına veren Biden'a baş başa görüşmek istediğini söyleyerek elini zayıflatmıştı. Erdoğan devlet yönetimini şahsileştirmiş, ailevi ve siyasi önceliklerini devlet idaresinin önüne getirmiş olabilir, ama artık karşısında buna uygun bir muhatap bulabilmesi mümkün değil. ABD Trump dönemini kapatıp, kurumları harekete geçirip, devlet aklıyla davranmaya Biden ile yeniden başladı.
ABD Türkiye ile soğuk savaş döneminde kurduğu ilişkiyi bir daha kuramayacağını çok iyi biliyor. Bu iki kutuplu dünyaya mahsus bir ilişki türüydü. ABD ile Türkiye'nin anti komünist paranoyaları ilişkinin katalizörüydü. 90'lı yıllarda Türk dünyasının, 2010'lu yıllarda ise Arap Baharı'nın sunduğu imkanlardan yararlanamayan güçlerin önceliklerini bağdaştırabilmeleri mümkün görünmüyor. ABD, ancak Türkiye'nin İran'a yönelik politikasını koşulsuz desteklemesi halinde YPG ile olan ilişkilerini sonlandırabilir. Türkiye'nin böyle bir politikaya angaje olmasının riskleri ise öngörülemez derecede yıkıcı olur. Dolayısıyla bu konuda taraflar anlaşamayacağından karşılıklı samimiyetsizlikler devam edecektir.
Her iki ülkede birbirine güvenmemektedir. Bölgesel öncelikler konusunda aralarına kara kedi girmiştir. Ama Erdoğan'ın Biden'a ve desteğine çok ihtiyacı vardır. ABD'de bir bölgesel jandarma olarak Türkiye'yi başka güçlere kaptırmak istemeyecektir. Erdoğan'ın zaaflarından yararlanarak büyük tavizler koparmaya çalışacaktır.
Erdoğan'ın tekrar seçilmesi için ekonomiyi görece rahatlatmaya ihtiyacı vardır. Derviş ve Erdoğan politikaları ile Türkiye'nin uluslararası sermayeye olan finansal bağımlılığı katlanarak artmıştır. Üretim ekonomisini ve halkçı bir bölüşümü esas almayan hiçbir iktidarın bu boyunduruğu sonlandırma şansı yoktur. Erdoğan Biden'ın finansal bir operasyon ile ekonomiyi tepetaklak edeceğini çok iyi biliyor. Derdi seçimlere giderken faizleri düşürmek, kredi genişlemesi ile orta sınıfların tüketim iştahını yeniden kamçılamak. Bunun yolu da dışarıdan para girişi ile mümkün olduğundan hem Biden'ı hem de Yahudi sermayesini memnun etmek zorunda. Katar ve Çin'le yaptığı swap anlaşmaları kelin merhemi dahi olamaz.
Bu nedenlerle bugün yapılacak görüşme ile Erdoğan Biden'a teslim olacak, karşılığında da kendisine iç politikada kullanabileceği bir kredinin açılmasını talep edecektir. Diplomatik zarafetin arkasında böylesi eşitsiz, asimetrik hakikatler gizlidir. Türkiye emperyalizme hem siyasi hem de finansal olarak bağımlı bir ülkedir. Bugüne kadar hiçbir iktidar bu bağımlılık ilişkisinin temellerini sorgulamadı. Afra tafraların, yüksek perdeden bağırmaların ardında emperyalizme teslimiyetin yalın gerçekliği vardır.