1. YAZARLAR

  2. Yaşar Erkmen

  3. Edebiyat Nedir, Amacı Ne Olmalıdır?
Yaşar Erkmen

Yaşar Erkmen

Edebiyat Nedir, Amacı Ne Olmalıdır?

A+A-

Edebiyat öğretmenlerim; edebiyat, edepli söz söyleme sanatıdır, demişti.

Her yazar ya da şair edepli söz söylememiştir. Nezaketli, edepli olan da olmuştur, kaba ve edepsiz olan da…

Her sanatın bir aracı ve mayası vardır. Resimde renk, müzikte ses nasıl önemliyse edebiyatın da en önemli aracı, mayası dildir. Dili iyi kullanarak amaç gerçekleştirilir. Hele şiirde dil, bambaşka bir güce sahiptir. Günlerce konuşulsa, tartışılsa içinden çıkılamaz. Şiiri şairlere ve şiir eleştirmenlerine bırakıp düz yazıya, kendi alanıma geçeyim.

Dilin düz yazıdaki önemine geçmeden önce bazı sorulara yanıt arayalım.

Sanatı, edebiyatı kim için ya da ne için yapıyoruz? Her şeyde olduğu gibi burada da ikiye bölünüyoruz.

Sanat, sanat için mi, yoksa toplum için mi olmalıdır?

Toplumun seviyesine inmek mi, toplumun seviyesini yükseltmek mi gerekir?

Toplumun, yani halkın kültür düzeyi nasıl? Yazılanları anlayabiliyor mu?

Toplumun sanata ve sanatçıya yaklaşım nasıl?

Devletin sanata ve sanatçıya karşı tutumu nasıl? Destekliyor mu, köstekliyor mu?

Bütün bu sorulara verilecek yanıtlar, o ülkede sanatın ve sanatçının seviyesi hakkında bir fikir verir.

Toplumumuzda bir konu üzerine süslü laflar söyleyip sözü uzatana “Edebiyat yapma!” denmesi de ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.

Edebiyatın aracı dildir. Bana göre edebiyat, dili etkili kullanabilme sanatıdır. Dilini okuyucu anlamıyorsa akıntıya karşı kürek çekiyor gibi olursun. Okuyan anlamaz, anlamayan da okumaz ve amaç hasıl olmaz.

Dil konusunda zamanında yapılan büyük hatalar, Türkçeyi iğdiş etmiş, gelişimini önlediği gibi yüzyıllarca körelmesine, değişmesine neden olmuştur. 1273 yıl önce Talas Savaşı ile başlamıştır dilimizdeki yozlaşma. İslamiyet’in kabulü ile dilimiz önce Arapça, sonra Farsça, çok sonraları Fransızca, şimdi de İngilizce ile halvet olmuş, deyim yerindeyse bu dillerin tecavüzüne uğramıştır. Dilin adı da devletin adı gibi değişmiş, ortaya Osmanlıca denilen yapay ve ucube bir dil çıkmıştır.

Osmanlı döneminde sarayın dili ve yaşamı ile halkın dili ve yaşamı taban tabana zıttı. Dolayısıyla sarayın edebiyatı da halktan kopuktu. Kırk yıl Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yapmış biri olarak divan edebiyatı şairlerinin dilini bütünüyle sözlük kullanmadan anlamam mümkün değil. Sıradan halk ne yapsın? O da kendi diliyle, kendi edebiyatını yazıp okumaya başlamış.

Sarayın Bakî’si, Şeyhî’si, Nedim’i, Şeyh Galip’i, Nabî’si, Ahmedî’si varsa; Anadolu’nun da Yunus’u, Dadaloğlu’su, Pir Sultan’ı, Kaygusuz Abdal’ı, Hasan Dede’si, Karacaoğlan’ı vardı.

Zaten nerede bir saray ve saray yönetimi varsa sanatıyla, yaşamıyla halkından kopuk olmuştur.

Saray deyince aklıma hemen Ataol Behramoğlu’nun “Yunus Gibi” şiiri geliyor. Yeri gelmişken okumadan geçmeyeyim. Yedi dörtlükten oluşuyor. Şimdi bir dörtlük okusam ikincinin hatırı kalır, ikinciyi okusam üçüncünün boynu bükük. Böylece Cemal Süreya’yı da anmış olduk. Öyleyse diğer dörtlükleri de öpelim, pardon okuyalım:

YUNUS GİBİ

Kıran vurdu memleketi,

Zalimler hakan olmuştur.

Yedikleri yoksul eti,

İçtikleri kan olmuştur.

 

Kula kulluk etmeyenin,

Vicdanını satmayanın,

Haram lokma yutmayanın,

Mekânı zindan olmuştur.

 

Yalan dolan yazıp çizen,

Kudretliye övgü dizen,

Dün dinsizim diye gezen,

Bugün Müslüman olmuştur.

 

Emeksiz zengin olanın,

Kitapsız bilgin olanın,

Sermayesi din olanın,

Rehberi şeytan olmuştur.

 

Haramisi soyguncusu,

Uğursuzu, vurguncusu;

Cellat ruhlusu, soysuzu,

Bakan, sadrazam olmuştur.

 

Korkan varsa konuşmaya,

Anlam yükleyip susmaya,

Gerek kalmadı korkmaya,

Çünkü korkulan olmuştur.

 

Sesime kulak ver gülüm,

Tutsaklığa yeğdir ölüm.

Nerde varsa böyle zulüm,

Çaresi isyan olmuştur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.