EDEBİYAT KÖYÜ
Hafiften kar serpiştiriyordu. Karın çağrıştırdığı kötü dizeler geçiyor aklımdan nedense. Lanet okuyorum kör şeytana. Uzaklaşıyor benden, rahatladığımı hissediyorum. Uçuşan beyaz kelebekleri izlemeyi sürdürüyorum. Kelebek diyorum, çünkü kelebek gibi kısa ömürlüydü bu kar tanecikleri. Daha yere konmadan eriyor, yağmura dönüşüyordu.
Asırlık sedir ağaçlarıyla çevrili mekânda oturacak yer bulmak mümkün değildi. Kuru pastasını, hediğini, sıkmasını, böreğini; çayını ya da sütünü alan terasa çıkıyor, hafiften serpiştiren karı seyre dalıyordu. Kimi bu romantik ortamı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekiyor, kimi de koyu bir sohbetin içinde kayboluyordu. Geniş salonun orta yerinde devasa bir odun sobası gürül gürül yanıyordu. Sobanın üstünde koca bir tencerede fokurdayan sütün başındaki kalabalık da tenceredeki süt de hiç eksilmedi. Arka taraftaki çay ocağındaki emekçi kadın ise doldurduğu bardak sayısının hesabını tutsaydı, kesinlikle Guinness Rekorlar Kitabı'na girerdi.
Meraklı okuyucularımızın, “Sen neden bunları anlatıyorsun, sadede gel!” dediğini duyar gibiyim. O sabırsızları daha fazla merakta bırakmayıp sadede, yani konuya girelim.
Bizim, bağlasan durmaz, hiperaktif arkadaşımız, namı diğer Turuncu Adam Mahmut Reyhanioğlu, bu karda kıyamette Erdemli’nin bir dağ köyüne davet etti bizi. Cedrus Life Bungalov Tesislerinde bir kütüphane açılışı yapılacaktı. Bağışlarla toplanan kitaplardan oluşan kütüphane açılışına Adana ve Mersin’den çok sayıda yazar ve şair de davetliydi. Erdemli Kaymakamı, Mersin İl Millî Eğitim Müdiresi ve Erdemli İlçe Milli Eğitim Müdürü de davetliler arasındaydı.
29 Aralık Pazar günü Adana İl Spor Müdürlüğü'nün tahsis ettiği bir otobüsle saat 09.30’da Duygu Kafe’nin karşısından hareket ettik. Yaklaşık iki saat sonra 1.400 metre rakımlı Cedrus Life Dinlenme Tesislerine gelmiştik bile.
Saat 13.00’te kalabalık bir grup tarafından kurdele kesimi yapıldı ve Orman Kütüphanesi’nin açılışı gerçekleşti. Bu tür etkinliklerin sunuculuğuna aşina olduğumuz Nazan Arabacı Balcı; dinlendiren, yumuşak ses tonuyla işbaşındaydı yine. Arkasındaki kitaplıktan bir kitaba uzandı. Fikret Sezgin’i, güzel bir şiiriyle andıktan sonra, konuşmacıları birer birer kürsüye davet etti.
İlk konuşmacı, bu işin mimarı olan Turuncu Adam’dı. Böyle bir kütüphanenin gerekliliğini anlatırken heyecanı elle tutulurcasına belirgindi. Konuşmasının bir yerinde, “Nasıl, Şirince’de Matematik Köyü varsa, biz de burada Edebiyat Köyü’nü kuracağız!” dediği anda, gözüm gayriihtiyari olarak Erdemli Kaymakamına ve Mersin İl Millî Eğitim Müdiresine kaydı nedense.
İkinci konuşmacı olarak mikrofona davet edilen kişi ise konuşmasını en çok merak ettiğim müdire hanımdı. Ön yargıları baştan yıkan bir öz güvenle mikrofonu eline alıp geniş alana çıktı. Sunucumuza nazire yaparcasına, Yunus’un bilime ve okumaya değer veren bir dörtlüğüyle başladı konuşmasına. Mustafa Kemal’in eğitim ve kültürle ilgili bir sözüne atıfta bulunduğu anda, salonda bir alkış koptu. Bu alkıştan cesaret alarak AKP’nin, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nden söz etmeye kalktığında ise salonun tansiyonu aniden dibe vurdu. Salondan destek gelmediğini görünce kısa kesti. Ama hitabetiyle, donanımıyla, özgüveniyle ilk seçimlerde aday adaylığına göz kırpıyor izlenimi verdi bana.
Erdemli Kaymakamını ise çok rahat gördüm. Günahını almayayım ama bırakın yılbaşı kutlamasına karşı olmayı, bir kaçamak yapıp iki tek bile atabilirim, der gibiydi. Yıllık izninde kalkıp geldiğini söyleyerek mekân sahibine ve dostluğa verdiği önemi de ortaya koymuş oldu.
Bütün bu konuşmalar yapılırken, kürsüye çok yakın bir kişinin sandalyedeki oturma biçimi dikkatimi çekti. Sanki dünya yansa umurumda değil pozundaydı. Bacak bacak üstüne atmış, sağ tarafındaki konuşmacılara profilini dönmüş, hafifçe soluna kaykılmıştı. Vücut dili, “Siz benim külahıma anlatın!” der gibiydi. Tören sonrası yanına gidip biraz sohbet ettik. Erdemli’de oturan, Adanalı emekli bir Türkçe öğretmeni olduğunu öğrendim.
Şairlerimizin, şiirlerini kendi seslerinden dinleme bölümüne gelmişti sıra. Bu bölümde, “Kadınlardan iyi şair çıkmaz.” tezine tepki vardı sanki. Şiir okuyanların tamamı kadındı. Selda Kaya, Rabia Semra Yücel, Neslihan Dağlı, Aytül Uzan kendi şiirlerini seslendirdiler. Sonra Mekân sahibi Efrayim Coşkun, duygusal bir konuşma yaptı, dokunsan ağlayacak duruma geldi. “Ben, bugüne kadar karşılık beklemeden iş yapan insanları bu etkinlikte, bu Orman Kütüphanesi projesinde gördüm.” derken sesi çatallandı, kendini toparlamak için bir süre susmak zorunda kaldı.
Bu duygusal insanı sevmiştim. Henüz kimsenin okumadığı, Çukurova Kitap Fuarında arzıendam edecek, dumanı üstündeki yeni kitabım, “Aklımda Kalsın”ı Efrayim Coşkun’un şahsında Orman Kütüphanesine armağan ettim.
Bu etkinliğe katkısı olanlara teşekkür belgeleri verildi. Kitap toplama konusunun mimarlarından Bünyamin Deniz Kıraç’ın sevgi temalı konuşması da dikkat çekiciydi.
Dönüş saati yaklaşıyordu ama kar da yağışını hızlandırmış, hem de lapa lapa yağıyordu. Arka taraftaki tesisi görmeye gidenler, beyazlar içinde dönüyordu. Salonda kalanlar da sundurmaya çıkıp asırlık sedir ağaçlarını ve toprağı beyaz bir örtü gibi kaplayan karın yağışını seyrediyordu benim gibi.
Zihnimi bir yokladım, yazının başında etrafımda dolaşıp duran şeytan, ortalıkta yoktu, başka kapıdaydı sanırım. Karın yağışını izlerken bu kez sembolist şairimiz Cenap Şahabettin’in ünlü şiiri, “Elhan-ı Şita” (Kış Nağmeleri) düşüyor aklımın kıyısına:
“Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
Eşini gâib eyleyen bir kuş
Gibi kar
Geçen eyyâm-ı nev baharı arar…”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.