Distopyadan Kurtulmak
1-Üzerimize çöken yılgınlığı terk etmemiz gerekiyor. Yaratmaya çalıştığı algıya rağmen Erdoğan seçimleri kazanamadı. Bir algı manipülatörü olarak seçimleri kazandığı havasını yaratmayı ise başardı. Muhalefetin seçimin ilk turda kazanılacağına dair yaymış olduğu hava Erdoğan’a bu fırsatı verdi. İmkanı olsaydı Erdoğan seçimleri ikinci tura kesinlikle bıraktırmazdı. Muhalefetin şaşkınlığından, seçim gecesini kötü yönetmesinden istifade eden Erdoğan kısa süreliğine de olsa hamle üstünlüğünü eline geçirdi. Muhalefet son haftaya üzerindeki şaşkınlığı biraz olsun atmış ve toparlanmış giriyor.
2-Uzatmadan belirtelimki seçimin kaybedeni Erdoğan’dır. İlk turda seçimin bir galibi olmamıştır. Ama Erdoğan ve partisi bariz biçimde kaybetmiştir. Akp’nin oyları girdiği ilk seçimdeki noktaya kadar gerilemiştir. Bir ara yüzde ellileri bulan oyları şimdi yüzde otuz beşe kadar düşmüştür. Seçim öncesinde oyları otuzların altına kadar düşmüştü ve tüm yüklenmelere rağmen ancak otuz beşlere yükselebilmiştir. Büyük kentlerde ise Erdoğan Kılıçdaroğlu’na karşı kaybetmiştir. Erdoğan’ın başarısı Cumhur İttifakına dahil ettiği tüm partilerin oylarını almasından kaynaklanıyor. Aynı şeyi maalesef Kılıçdaroğlu için ileri sürebilmek mümkün değil. Bu iki güç arasındaki niteliksel farkı da orta yere seriyor. Cumhur ittifakı Erdoğan’ı seçtirmek için organik bir birliğe sahip iken karşısındaki güçler aynı şeyi Kılıçdaroğlu için yapamamıştır. Oğan, Ata ittifakının iki katı oy almıştır. Muhtemeldirki bu oylar Kılıçdaroğlu’na gitmesi gerekirken yönünü değiştiren oylardır. Eğer bu oylar doğru adrese yani Kılıçdaroğlu’na yönlendirilebilirse seçim alınabilir. Bu yüzden Erdoğan karşıtı muhalefetin Kılıçdaroğlu ismi üzerinde oydaşması gerekiyor.
3-Muhalefet ıslak imzalı tutanakların tamamının elinin altında olduğunu söylemiş ve yapılan itirazların aradaki farkı kapatmaya yetmediğini ifade etmiş olsa da bu seçimlere şaibe karışmadığı anlamına gelmiyor. Türkiye tarihinin en hukuksuz, adaletsiz, ancak en şaibeli seçimlerinden birini yapmıştır. Islak imzalı tutanaklarla ispatlanacak kadar yüksek oranlarda bir şaibeye rastlanılmamış ise de bu durum seçimde yasal görünümlü hilelerin yapılmadığı anlamına gelmiyor. Devlet olarak örgütlenmiş ve seçimlere tepeden tırnağa devletin desteğini arkasına alarak girmiş Cumhur ittifakı bileşenlerinin buldukları her fırsatta bunu yaptıkları, denedikleri izahtan varestedir. Muhalefetin elinde bunu ispatlayacak bulguların yeterli düzeyde olmaması aksini ispatlamaz. Çünkü başından sonuna seçime hukuksuzluk, kuralsızlık damga vurmuştur.
4-Seçimin düzgün, dürüst, adil yapıldığı ve neticesinde Erdoğan’ın önde çıktığı uykusundan uyanmak gerekiyor. Bunu kabullenmek Türkiye’nin hala normal bir ülke olduğunu varsaymak demektir. Halbuki uzun süreden beri her kurumu çökerten anlayış ülke de normal bir seçimin koşullarını da ortadan kaldırmıştı. AGİT izleme heyeti dahi seçimin adaletsiz olduğunu, taraflar arasındaki yarışın eşit ve adil koşullarda yaşanmadığını tesbit etmiştir. Ancak muhalefetin elindeki verilerin yetersizliği, sandık güvenliği konusunda gerekli ağları kuramamış olması ve her defasında Erdoğan’ı yeneceğini düşünürek bu konuları gündemine almaması seçimlerin sanki düzgün yapıldığı imajını vermiştir. İçeriyi dışarıya şikayet ediyor görüntüsü vermekten ürken muhalefet bu konuları uluslararası hukukun ve toplumun gündemine taşımaktan imtina etmiştir.
5-Tüm anket firmalarının yanıldığını söylemek olağan bir şey değildir. Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanıp kazanamayacağı ölçülürken ipi göğüslemesine ramak kalan Erdoğan olmuştur. Devletin ajansı dahi bir ara Kılıçdaroğlu’nu önde göstermiş, ancak bunun üzerine veri akışını durdurmuştu. Oğan’ın oyları ise başından sonuna istikrarlı biçimde hep aynı oranda bir seyir izledi. Ne bir iniş ne de bir çıkış gösterdi ve hiç bir zaman beşin altına düşmedi. Bir güç yaptığı müdahaleler ile ne MHP’nin siyaseten tasfiyesine izin verdi ne de Oğan’ı denklemin dışına itti. Kurulduğu günden bu yana devletin has partisi olan MHP’nin devletin merkezi taşıyıcı gücü olmaktan çıkarılmasına izin verilmedi. Kürt illerinden gelen sandık sonuçlarındaki çarpıcılık buna delalet ediyor. Seçmen sayısının çok çok üzerinde oy kullanılmış ve bu oylar silme MHP’ye gitmiş. Devletin kolluk güçleri ve yedekledikleri korucu ağları bütün güçleriyle bu partiye yüklenmiş. İttifak çatısı altında olmasa baraj sorunu yaşayacağı düşünülen bu parti üçüncü parti düzeyine yükseltildi. Devletine gösterdiği sadakatin siyasi mükafatını böylece almış oldu.
6- İnce el çektirilerek ulusalcı/milliyetçi oylarının Oğan’da kümelenmesi sağlanmış oldu. İki adaya tepkili oylarda bu kanala çevrildi. MHP’ye ve Oğan’a bakılarak milliyetçiliğin şahlanışa geçtiği tahlilleri yapılıyor. Sanki milliyetçiliğin prim yapmadığı zamanlar olmuş gibi. Milliyetçilik hem bu toplumun hem de devletinin en has ideolojisiydi. Milliyetçiliğin yapılmadığı, topluma salgılanmadığı bir dönem oldu mu ki? Şimdi ise daha özel bir milliyetçilik türü sistemin nirengi noktasına taşınmak isteniyor. Millet ittifakına bir sopa gösterilerek yeterince milliyetçilik yapmadığından ve Kürtlerle fazla samimi olduğundan dolayı sonuç alamadığı hatırlatılıyor. Kürtlerin desteğini alabilirsin, ancak taleplerine kendini kapatacaksın deniliyor. İttifak içinde bir subap olarak bunu Akşener yapmayı denemişti, ama kitlelerin demokratik özlemleri onu geri plana itmişti. Şimdi burun buruna gelen yarışta Kılıçdaroğlu’na milliyetçilik gömleği giydirilmek isteniyor. O da söylemini hızla yenileyerek bu mesaja uyum gösteriyor. İkinci tura maalesef böyle dar bir alana sıkışmış vaziyette gidiyoruz.
7- Demokratik bir başlangıç için Erdoğan’ı sandık yoluyla yenmek ve iktidarına son vermek gerekiyor. Şimdi toparlanmak ve sanki seçim ilk defa yapılıyormuş gibi düşünmek ve kitleleri de buna ikna etmek lazım. Erdoğan kazandığında başımıza gelecekleri tahayyül etmek bir distopyada yaşamaya benzetilebilir ancak. Böylesi bir distopyadan çıkmak ve ütopyayı yakınlaştırmak için herkese büyük sorumluluklar düşüyor. Yeter ki bizi bekleyen tarihi görevin bilincinde olalım ve bunun sorumluluğuyla davranalım.