‘Demokratik Çağ’ın Merkezindeki Roman: Tolstoy’un Hacı Murat’ı Üzerine
Tolstoy’un Hacı Murat’ı ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranma derdinde olup kendi değerleriyle ayakta kalmaya çalışan bir kahramandır. Tolstoy’un ona büyük bir sevgiyle yaklaşmasının ardında böylesi bir gerekçenin olduğuna inanıyoruz. Tolstoy romanın başında kırlarda dolaşırken rast geldiği ve demet yaparak bir araya getirdiği çiçeklerden bahseder. Koca bir demet yapmış eve dönerken birden bire devedikenleri gözüne ilişir. Devedikeni adından da anlaşılacağı üzere sert dikenleri ile bilinen ‘göz alıcı’ bir çiçektir. Anlatıcı devedikenini de demetine eklemek ister. Fakat onu koparmak zahmetlidir ve koparanın canını acıtır. Dalından koparıldığı anda ‘tazeliğini’, canlılılığını yitirir. Diğer çiçekler kendini uysalca insan zevkine teslim ederken devedikeni dokunana bir maliyet çıkartır. Çünkü kendi olmaktan, kendi gibi kalmaktan vazgeçmek istemez.
Modern çağın kahramanının trajediside belki bu hakikatte gizlidir. Çünkü kendi gibi kalmak isteği modern hayatta insanın karşısına sürekli engeller çıkartır. Bu istek kişiyi çoğunluktan uzaklaştırır ve yalnızlaştırır. Birbirine hasım olan güçler farkında olmadan bu kişiye karşı aynı tutum ve tavrı takınır. Kahramanın niyeti bu tür önyargılar nedeniyle kolay anlaşılmaz. Kendilik de zaten bu tür önyargılarla savaşıldığında edinilir.
Hacı Murat böylesi bir açmazın içinde kalmasına rağmen kendi gibi davranmaktan vazgeçmez. Hem Çeçenler’in milli kahramanı Şeyh Şamil’in despotizmine pabuç bırakmaz hem de Rus emperyalizmine teslim olmayı aklından geçirmez. Onun yegane gayesi tutsak alınmış ailesini kurtarmaktır. Bunu bir onur ve haysiyet sorunu gibi algılar. Ailesinin esaretini boyun eğdirilmişlik olarak tasavvur eder. Ve böyle bir zilleti yaşamaya tahammül edemez. Oldukça politik ve diplomatik biri olmasına karşılık pragmatizmi hedefleriyle uyumludur. Esnekliği hedeflerinden şaşmasına ve uzaklaşmasına neden olmaz.
Han ailesi ile akraba olan Hacı Murat Çeçenler arasındaki iktidar mücadelesine doğrudan tanıklık eder. Hamzat’ın ve onun sağ kolu Şeyh Şamil’in han ailesinin üyelerini siyasi entrikalarla ortadan kaldırmasına şahit olur. Süt kardeşi Umma Han’ın tuzağa düşürülüp öldürülmesine karşı koyamamanın yarattığı utanç onu kendiyle hesaplaşmaya zorlar. Sonradan ortaya çıkacak korkusuzluğunu yaşadığı bu utanca borçludur. Yaşadığı utanç ve süt kardeşinin gözlerinin önündeki katli Hacı Murat’ın cesaretinin kaynağına dönüşmüştür. Tüm Acar halkı Hamzat ve Şeyh Şamil’e boyun eğerken tek karşı koyan kendi ve kardeşidir.
1856 yılında yapılan ve Avrupa’nın büyük güçlerinin tamamının Osmanlı yanında Ruslarınsa karşısında olduğu Kırım Savaşına asker olarak katılmış olan Tolstoy bölgeye gittiğinde Hacı Murat’la ilgili hikayeleri kuşkusuz duymuş ve işitmişti. 19.yüzyılın başından itibaren Ruslar Müslümanların yaşadığı bu coğrafyaya emperyalist niyetler taşıyan seferlerde bulunuyordu. Amaç bölgeyi kontrol altına almak ve İç Asya’nın derinliklerinde ilerlemekti. Çeçenler ve Avarlar dağlık bir coğrafyada özgürce yaşayan halklardı. Çarlık gözünde bu halkların her hangi bir değeri yoktu. Öncü birlikler dönemsel olarak seferler düzenliyor ve gittikleri yerleri yakıp yıkıyordu.
Hacı Murat bir roman olmasına karşılık uzun bir hikaye gibidir. Tolstoy eşsiz yazarlık yeteneğini bu kısa romanında sonuna kadar konuşturur. Yazar romanı yaşadıklarından ve duyduklarından yaklaşık 40 yıl sonra yazmaya başlamıştır. Roman büyük yazarın sağlığında yayınlanmamıştı. Ölümünden kısa bir süre sonra 1912 yılında yayınlanabildi. Bu kısacık romanda Tolstoy Rus halk sınıflarını, askerleri, Çarlığı ve yaşanan çürümeyi çok canlı biçimde tasvir eder. Serflik daha kaldırılmadığı için toprakta angarya hala devam etmektedir. Her köylü ailesinin bir erkeği asker verme yükümlülüğü vardır. Avdeyev karekteri ile Tolstoy köylü denizinin yaşamını, aile değerlerine, ayakta kalma çabasını anlatır. Avdeyev operasyon sıradında ölür. Tolstoy bu ölümü şehitlik mitine sığınarak mazur göstermeye çalışmaz. Şehitliğin arkasında ailevi dramlar vardır. Aile en çalışkan, üretken çocuğunu kaybeder. Onun ölümü bir kaybın ötesinde ailesinin ayakta kalma çabasının sekteye uğraması anlamına da gelir. Yeni evlendiği eşi Avdayev’i askere gittikten hemen sonra aldatmaya başlamıştır.
Ordu Avdayev’in ölümünü unutturmak işin üst katlara yüzlerce Çeçen’in öldürüldüğünü rapor eder. Savaşta yalan söylemek çok kolaydır. Askerlik soylular için bir güç seremonisi ve keyfiyet alanıdır. Yolsuzluk ve usulsüzlük had safhadadır. Üstler yolsuzluk yapıldığını bilmelerine rağmen yeni gelenler de aynı şekilde davranacağından olana bitene göz yumarlar. Sıradan erler köylü çocukları iken rütbeliler soylu sınıfa mensupturlar. Can sıkıcı zamanlar kumar, alkol ve kadınla doldurulur. Gerçek bir kurmaylık anlayışından eser yoktur. Herkes birbirine zincirleme yalan söyler. Sıkı bir savaş karşıtı ve anti militarist olan Tolstoy ordunun bir kurum olarak paçavrasını çıkartır. Çarlığın onun ününden bir yandan yararlanmak isterken diğer yandan da çekinmesinin nedeni de budur.
Tolstoy aralarından çıkıp geldiği soylular sınıfını da çok iyi tanıyordu. Uzun yıllar aynı ortamları solumuştu. Soylular ana dilleri yanında aralarında sentetik bir Fransızca konuşurlar. Bu lisan taşralılıktan çıkmanın ve Avrupai görünmenin de alametiydi. Üst sınıflar arasında çok katı bir hiyerarşi vardır. Rütbe ve zenginlik hiyerarşideki yerinizi tayin eder. Tolstoy Rusya’nın İngiltere Büyükelçiliği de yapmış bir babanın oğlu olan General Vrontzov’dan bahsederken ‘emir alıp vermeyi olağanlaştırdığından ve ömrünün böyle geçip gittiğinden ‘ söz eder. En yukarıda Çar yer alır. Olayların geçtiği dönemde 1.Nikolay Çar idi. Kısa bir bölümde Tolstoy Nikolay’ı binlerce sayfalık tarih kitaplarından çok daha yetkin biçimde tasvir eder. Kendilerini kendi gözlerinde seçilmiş, nimetten sayan bu kişilerin aslında ne kadar lüzumsuz olduklarını ima eder.
Alt sınıflar ile soyluların dünyası keskin hatlarla bölünmüştür. Alt sınıflar alkolle, kumarla , çalışmayla hayata tutunmaya çalışırken Rus üst sınıfı Frankofan bir hayata özenmektedir. Tolstoy yaşamının bir kesitinde bu sınıfı ve yaşam biçimini reddetti. Çiftliğine çekilerek ruhlarını anlamaya çalıştığı mujiklerin arasına karıştı. Sahip olduğu binlerce dönüm araziyi köylülere dağıttı. Onlar gibi yaşamaya karar verdi ve ömrünün son demlerinde Hacı Murat’ı kaleme aldı. Tolstoy Hacı Murat ile su katılmamış gerçek bir kahraman yarattığına inanıyordu.
Felsefesi başta olmak üzere hayatında tuhaf kabul edebileceğimiz seçişlerin sahibi bir isim olduğunu bildiğimiz filozof Wittgenstein öğrencisi Norman Malcolm’e askere giderken romanın bir kopyasını vermiş ve öğrenilecek çok şey olduğunu söylemiş. Kendi de savaşa katılmış birisiydi zaten. Bloom Batı Kanonu’nda Tolstoy’un “ fevri bir Tanrı kral olmak yerine cesur ve yetenekli bir savaşçı olmak isteyeceğini “ ve en çok benzemek istediği kişinin de Hacı Murat olduğunu söyler. Devam ederek “ kanonsal olarak düşündüğümüz ne varsa Demokratik Çağ’da Hacı Murat bunun merkezinde yer alır “ diyerek Tolstoy’la ilgili nihai yargısını belirtir.