Daha İleri!
Altı partinin genel başkanları hafta sonu bir araya gelecek ve sistem değişikliği ile ilgili yardımcılarının yürüttüğü çalışmaya son noktayı koyacaklar. Altı parti dışarıda kalan Hdp’de dahil yeniden parlamenter sisteme dönüş konusunda mutabakat içerisindeler. Bazı partiler açıkladıkları anayasa çalışmalarında veya sistem önerilerinde Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesinde ısrarcı olmuşlardı. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçildiği bir sistemin klasik parlamenter sistem olabilmesi mümkün değildir. Hem hükümetin hem de Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmiş olması sistemik sorunları çözmeyecek karmaşa ve kriz dinamiklerini yeniden harekete geçirecektir. Çalışmalar uzun süredir devam ettiğinden ve dışarıya yansıdığı kadarıyla az çok bir mutabakat da sağlandığından bu sorunlarında aşıldığı beklentisi içindeyiz. Bekleyip görelim.
Parlamenter sisteme dönüş konusunda altı partinin mutabakata varması ve bir yol haritası konusunda anlaşmış olmaları Türkiye’nin yaşadığı çoklu krizler düşünüldüğünde elbette önemlidir, ancak yetersiz olduğu da aşikardır. Türkiye bugün sadece Erdoğanizmin yarattığı sorunları yaşamıyor bunlarla birlikte tüm Cumhuriyet tarihimizin yarattığı sorunlarla da karşı karşıya. Erdoğan’ın içinden geldiği siyasal İslamcılık Türkiye’nin temel hiçbir sorununu çözemediği gibi devraldığı sorunları da daha karmaşık ve içinden çıkılması güç hale getirdi.
Altı parti bugün için en öncelikli meselenin yönetim biçimi olduğu kanaatine ulaşmış durumdalar. Yönetim biçimi sorununun çözülmüş olması belki devlet krizlerine son verecek, fakat kadim sorunlar yerli yerinde kalmaya devam edecek. Yönetim biçimi sorununu da çözülmeyen, ötelenen, geçiştirilen yapısal sorunların çözümsüzlüğü oluşturdu zaten. Klasik parlamenter sisteme yeniden dönülürken partilerin bu sorunlar üzerinde de asgari bir mutabakat oluşturması Türkiye’yi gerçek anlamda bir demokrasiye doğru ilerletecektir. O sonraki mesele şimdilik bununla yetinelim denildiği takdirde çekilen bunca sıkıntıdan gerekli dersler çıkartılmamış olacaktır.
Siyasal İslamcılık deneyiminin ortaya çıkardığı ağır tabloyu Türkiye bir fırsata dönüştürmeyi becerebilmelidir. Türkiye’nin modernleşme deneyimi, siyasal birikimi ve insan potansiyeli bunun için yeterlidir. Siyasal partiler devlet krizini kangren hale getiren sistemik sorunları aşmak için gösterdikleri özveriyi toplumsal beklentiler konusunda da göstermelidir. Türkiye’nin yaşadığı tüm sorunların temelinde devletin toplumsal talepleri karşılamak konusunda yetersiz kalması ve hatta daha ötesine giderek bu taleplere şüpheyle bakması yatmaktadır.
Krizler, bunalımlar sorun ürettiği gibi fırsatlara da imkan sağlar. Çünkü kriz dönemleri aynı zamanda toplumsal değişim isteklerini güçlendirir. Önceden düşünülmeyen fikirlerin, düşüncelerin ve çözüm tekliflerinin hızlı biçimde gündeme gelmesine imkan sağlar. Türkiye’nin bugün yaşadığı sistemik, ekonomik, siyasal ve kültürel kriz kendi çözüm potansiyellerini de içinde taşımaktadır. İnsanlar sadece ekonomik buhrandan, yoksulluktan, açlıktan şikayet etmemekte ayrıca eskisi gibi de yaşamak istememektedir. Siyaset toplumdaki bu değişim beklentisini görmeli ve buna dair çözümleri cesaretle dillendirmelidir.
Azla yetinmek, değişim isteklerinin düzeyini aşağı çekmek, toplumsal taleplere ses vermemek her tür siyaseti çok kısa bir zaman içinde ıskartaya çıkartacaktır. Çünkü buhran dönemleri karekteri itibarıyla zamanın ve tarihin hızlandığı dönemlerdir. Toplumsal beklentileri karşılayamayan her siyaset kenara itilir. Bu dönemlerde tarihin ve zamanın ruhunu okuyamayanlar çok uzun bir süre için oyunun dışına sürülürler.
Türkiye sadece Erdoğan’ın iktidardan indirileceği, sistemik sorunların kaynağı olan yönetim biçiminin değişimiyle yetinilecek bir dönemin değil sorunlarının çok daha kapsamlı ve köklü bir biçimde çözüme kavuşturulması gereken bir eşiğe doğru ilerliyor. İktidar değişimi barajın tıkanmış kapaklarını açacak ve durgun sular gürül gürül akmaya başlayacaktır. Kendi özgün dinamiklerini serbestçe harekete geçiren toplumsal güçleri ise eskinin dar cenderesi içinde tutmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Türkiye’nin yeni düğüncelere, tekliflere, önerilere ihtiyacı vardır. Her şeyin piyasalaştırıldığı bir Türkiye iflas etmiştir. Sanayisinin çarkları dönmemiş, kentleri elektriksiz kalmıştır. Doğu’da Batı ‘da insanlar kendiliğinden sokaklara dökülmüştür. Tarikat yurtlarında gençleri çaresizlikten kendini asmaktadır. İstiklal Caddesi’nde Kürtçe türkü söylemek inzibatiye tedbirlerle yasaklanmaktadır. Türkiye’nin demokratik güçlerinin bu kapana hapsedilmesine ve az olanla yetinmesine kimse izin vermeyecektir.