Çukurova irfanının(!) romanı: Aboov
Aboov, İbrahim Sarıibrahimoğlu’nun yazıldıktan 40 yıl sonra okurla buluşabilmiş bir romanı. Çukurova bölgesinde adı roman boyunca anılmayan bir köyde arazi anlaşmazlığı yahut arazi gaspı merkezli hikâyenin yan öykülerle zenginleştirilerek anlatılan ‘Çukurova irfanının(!)’ destanı özetle.
Romanda Alipaşalılar ile Kolukısalar aileleri arasında geçen, Osmanlı tapulu arazilerin ‘erken dönem Cumhuriyetin’ ilk yıllarında, haklı olanlar değil, güçlü olanlar tarafından nasıl ele geçirildiği ve sorasında yaşanan ahlaki, siyasal, hukuksal ve ekonomi odaklı çarpıklıkların toplumu nasıl şekillendirdiği anlatılıyor.
**
“Hacı Halil, ‘Kötü devire geldik çattık’ diye eklemişti, ‘Kimsenin dinine imanına, sözüne sohbetine inanılmaz oldu. Beni dinlerseniz kimseye güvenmeyin siz bu işte. İşinizi sağlam tutun. Az verin çok yalvarın, çok verin hiç yalvarmayın, sağlam adam bulmanıza bakın…”
Osmanlı tapulu tarlalarının köydeki güçlü aile tarafından iç edilmesine engel olmak için ‘mahkemeye’ gitmeyi düşünen Yusuf’a böyle akıl veriyordu Hacı Halil; ‘Az verin çok yalvarmayın, çok verin hiç yalvarmayın. Sağlam adam bulmanıza bakın…’
Ankara’da yahut mahkemede dayın olsun özdeyişinin kökeni bu ve benzeri tecrübeler demek ki.
Roman boyunca iki aile arasında hangi tarafı tutacağı konusunda tereddüt eden köy ahalisinin, ‘hak, hukuk, adalet’ temelli çelişkilerini de görüyorsunuz, yaşayanlar dışında kimselerin gidip gelmediği küçücük bir köydeki çarpık kadın erkek ilişkilerini de.
Yazar İbrahim Sarıibrahimoğlu, roman boyunca Çukurova ağzının en çetrefilli örnekleriyle konuşturmuş kahramanlarını; “Gurbette öğünmek, hamamda türkü söylemeye benzer. Isıracak it dişini göstermez” derken bir karakter, diğerinin, “Hangi Ho’nu öküz durduracağını, Hangi Ho’nun zelve kırdıracağına aldırmazdı” cümlesiyle gülseniz mi ağlasanız mı şaşırıyorsunuz.
Çukurova yöresine has deyişler de birbiri ardına sıralanıyor roman kahramanlarının ağzından; Sakarın alnından osuranın biri olmak, öğür olmuş öküzler gibi bir türlü ayrılamamak…”
“Bir Yusufçuk kuşu öttü. Sesi gecenin sessizliğinde dalga dalga ovaya doğru yayıldı. Arkasından bir çakal pavkırdı, bir it uludu. Ve az sonra her şey yeniden sessizliğe gömüldü.”
**
İbrahim Sarıibrahimoğlu’nun Aboov romanının yazıldıktan 40 yıl sonra okurla buluşmasını Adana Büyükşehir Belediyesi ve Altın Koza işbirliğine borçluyuz. Romanın editörlüğünü üstlenen Çetin Yiğenoğlu kitabın sunusunda eserin tozlu raflardan indirilip okurla buluşmasında emeği geçen isimleri de sıralamış; Ahmet Karataş, Nevzat Hız, Haşmet Biçer ve Can Göcük.
Çukurova topraklarında doğup, büyüyen ve yine bu topraklar üzerinde yaşarken üreten, varlığından her fırsatta onur duymamız gerekirken, yaşadığından bile haberimiz olmadan ölüp giden böylesine güçlü bir kalemden şehir entelijansiyasını haberdar eden tüm isimlere ayrı ayrı teşekkürler.
Yerel yönetimlerin kendi şehirlerinde üreten yazar çizerin eserini okurla buluşturma gayretini hep takdir ettim. Bazı yazar çizerin üretim aşamasından sonra eserini okurla buluşturamama üzüntüsüne çok defa tanık oldum.
Tam bu noktada yerel yazarların eserlerinin belirli miktarda yayınlanıp şehir entelijansiyasına ulaştırılması doğru bir karar. Ancak İbrahim Sarıibrahimoğlu’nun bu ve diğer romanlarının (Ve günaydın dedi ölüm, Ya işte böyle, Yaşamak için) baskı ve dağıtımının yalnızca Adana ile sınırlı kalması edebiyat dünyası için büyük bir kayıp olacaktır.
Adana Büyükşehir Belediyesi’nin bu ve benzeri kültürel etkinlikleri gerçekleştiren sorumlulardan ricam, bu tip projeleri Türkiye ölçeğinde yayın, dağıtım ve tanıtım yapabilecek yayınevleriyle müşterek yapmanızdır. Bu vesileyle, ‘attığınız taşın ürküttüğünüz kurbağaya deymesi’ni temin edebilirsiniz diye düşünüyorum.