Çocuk Yetiştirmek Bir Sanattır.
Hemen bütün ailelerin genelde toplumun sık sık sorduğu bir soru, çocuk eğitimi nasıl olmalı? Ne yapılmalı ki çocuk mutlu ve kişilikli bir birey olarak toplumda dengeli, sağlıklı ilişkilere girsin. Doğal ki salt buda yetmez. Bireyin toplumda ki yeri, kendine güvenme ile gelişen sorumluluk duygusu olgunlaşarak kişilik edinmesiyle birlikte çalışmanın ve yaratmanın (üretmenin) tadı, gerçeğe varma gibi birbirini geliştiren ve tamamlayan öğelere vardırır. Her şeyden önce çocuk yetiştirmek bir sanattır. Bu bile çocuk yetiştirmenin önemini artırıcı bir ögedir.
Çocukta düşünsel ve estetik gelişmeyi sağlamak gerekir. Çocuk kişiliğini sağlam temeller üzerine kurulmasına dikkat etmek gerekir. Çocuk yaşamın içinde olmasına karşın çok boyutlu bir oyun izler gibi yaşamı izler, yaşar, görür, öğrenir uygular. Kendini ve insanı anlamaya çalışır. Çözemediği olayların sırlarını sorarak kavramaya, olanla bitenin bilincine vardırmak biz büyüklere düşer. Bu bağlamda çocuk yaşta birey ne denli kişiliği geliştirmede güvenli adımlar atarsa, o denli sağlam, dengeli, ne istediğini bilen bir insan olur. Çocuk bu yolla toplumsal bir varlık olduğunun bilincine varır, dayanışmaya girer. Yaşam için gerekli olan görev ve sorumluluğa erişir. Yaşamla ilgili beceriler edinir. Bu yaşlarda çocuğa kendine olan güveni aşılanmalı ve temeli atılmalı. Okuma, öğrenme alışkanlığı yaratmalı. Doğru ve güzel konuşma, yazma gibi ögelerin önemi çocuğa kavratılmalıdır. Güvenilir, sağlam kişilikli çocuk geleceğin kilometre taşlarıdır. Çocuğa sağlıklı ve bilinçli yaklaşım onun algılamalarında ve seçiminde sanatsal yeteneğini geliştirir. Çocuk toplumun bir üyesi olduğunu unutmamalı. İnsanı insan dışında kalmadan tanımalıdır.
Çağımızda her şeyin baş döndürücü bir hızla geliştiği, değiştiği bunun sırrına ermek, buna ayak uydurmak çocuğun tek başına üstesinden gelmesi mümkün olmayan bir gerçektir. Bu nedenle çocuğun yolunu bulmasına yardımcı olunmalı, çocuğa yaklaşımda ona geleceğin büyüğü olduğunu unutmadan yaklaşılmalıdır. Bugünün çocuklarına hiç sorunları yokmuş gibi kayıtsız kalmak, onları yalnızlık girdabına sokar. Çocuğun da bir çevresi olduğunu, anne–baba ile başlayan, komşu çocuğu, mahalle ve sokak arkadaşları ile gelişen ve okul dönemi arkadaşlarıyla karmaşık duruma sokulan ilişkiler ve sorunlarının olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Çocuğun, çocukluk evrenine, ruhsal yapısına bizler kendi çerçevemiz ile bakmamalıyız. Düşünmek, yapmak, öğrenmek, eğlenmek büyükler kadar, yavrularımızın da hakkıdır. Küçükleri aydınlatmak anne–babaların başat sorunudur. Özellikle çocuk kişiliğini geliştirmeye yarayan; masallar, öyküler eğitime yardımcı nesnelerdir. Bu konuda TV’nin önemi bilinmesine rağmen çocuk programlarının yetersizliği bilinmektedir. Belki çocuk tiyatroları olabilir oda her kent de yok. Sorun bu denli önemli, araç ve yöntem genelde kısır ve dar olunca kalanını anne–baba yüklenecektir. Böyle bir yaklaşım çocuğu bu yaşlarda düşünmeye, kavramaya, yaratmaya iter. Ürettiğinin bilincine varan çocuk hazını duyan ve sevincini yaşayan, yaşama kopmaz bağlarla bağlanacaktır. Elde ettiğini koruyacak, geliştirecektir.
Bugünün çocuğu bilinçli ve bilgilidir. Merak sahibidir. Gördüğü, duyduğu şeyleri öğrenmek ister. Çocuğun isteklerine yanıt verirken “ne olacak çocuktur “deyip ne üstün körü bilgilendirme ne de fazla detaylara inilmelidir. Yaşına göre dönemin gerektirdiğini vermek gerekir. Çocuğa bu şekilde bilinçli bir yaklaşım biz büyüklerin de kültürlü,anlayışlı oluşumuzun göstergesidir. Anne–babanın çocuğun düzeyine inerek çevresinde olan biteni çocuğun anlayabileceği dile indirgemesi onların en başarılı yönleri olmalıdır. Anne ve babanın kişiliğinin ölçütü budur. Çocuk anlamaz diye onları yanıtsız bırakmak, meraklarını giderici davranmamak onlara en büyük kötülüktür. Daha ileri yaşlarda başarısızlığın ve yalnızlığın duvarını aşamamasının temeli böylece bilinmeden atılmış olur. Çocuğun kendine güvensizliği, insanlara kuşkulu, kaygılı yaklaşımı onun tüm benliğini sarar sarmalar. Geçimsiz ve uyumsuz haline sokar. İnsanlar hele bugünün çocuklarına korku, kaygı ve kuşkulardan kurtarmak insanlığa en büyük hizmettir. İnsan ilişkilerinin karmaşıklığının arttığı çağımızda, insanı mutlu kılmanın çok zor ve beceri isteyen bir şey olduğunu her zaman anımsamak gerekir.
Çocuk eğitilirken anlatılanlar salt, tek düze,katı kurallar içerisinde yapılmamalı. Çocuğu dar kalıplara sıkıştırmak, onları yaratıcı olmaktan uzaklaştırır. Yapılan sevgi ve ilgiyle yapılmalı. Sevginin çocuğa ana sütü kadar, hava ve su kadar gerekli olduğu hiç ama hiç ustan çıkarılmamalıdır. Anlaşılır, anlayışlı geleceğin büyüğünü yetiştirmek, ruhlarında kötülüğe yer bırakılmayacak ışıkla doldurmak gerekir. Çocuğu ruhen geliştirmek çevresinin, dışındaki olayları tüm karmaşıklığıyla gerekliliği, yapılabilirliği ölçüsünde vermektir. Deyim yerindeyse bir orkestradaki çeşitli aletlerin sağladığı uyuma uygun ruh ve davranış bütünlüğünü sağlamak gerekir. Küçük yaşta başlayarak iyiyi, güzeli, kötüyü, çirkini vermek bunların ayırımlarına vardırmak çocuğun gelişmesinin ileri dönemlerinde yararlı olacaktır. Anlamaya başlayan, konuşan çocuk anlatmasa da sorununu sezdirdiğini her anne baba bilir. Bu sorun da sevgidir. İlk ve temel ölçüt çocuğun sevgisiz, ilgisiz bırakılmamasıdır. Çocuk terk edilmişlik duygusuna kapılmamalıdır. Onun yüreği sevgiyle ısıtılmalıdır. Ama her şey karşıtların birliğine dönüştüğüne göre çevredeki kötülükler, çirkinlikler, sevgisizlikler horlanma ve aşağılamalardan da çocuk bilgi edinmelidir. Öyle ki çocuk yaşamı tüm yönleriyle bilsin, bilsin ki bulutlar üzerinde gezmediğini daha bu yaşlarda kavrasın. İleri yaşlarda çözümü güç sorunlarla ya da süprizlerle karşılaştığında moralsizliğe düşmesin. Çocuk bunları bilerek insanlara yüreğini açsın, dayanışmaya girsin. Bugünün küçüğü, yarının büyüğü geleceğe daha anlayışlı, daha bilgili ve bilinçli bir insan olarak bakmak istiyorsa ve bu verilmek isteniyorsa doğruyu eğriden, iyiyi kötüden ayıracaktır. Geleceğin insanı bugünün küçüğü de olsa tehlikelerin acımasızlığıyla yaşamın bir döneminde karşılaşacaktır. Bazı konulara onları hazırlamak, yaratıcılık kazandırarak zorluklardan kurtulma yeteneği, dayanıklılığı verilmelidir.
Çocuklarla her şey konuşulmaz gibi bir yaklaşıma belli ölçüler içinde anlayış gösterilse de onlardan gerçekleri gizlemek, çocuğun eğitimi açışından sakıncalıdır. Sağlıklı bir insanın yetişmesi, kendisinin ne olduğunun bilincine varmasına bağlıdır.
Bütün bunlar yapılırken elbette çocuğu başıboş, disiplinden uzak, her istediğini alan ve yapan durumuna getirilmemelidir. Onu disipline sokarak, bir ölçü uygulayarak belli bir dönem ve yaşta istediklerini gerçekleştirmek, isteklerini kendi çabasıyla yapması gerektiği vurgulanmalıdır. Çocuk bulma–yaratma hazını, coşkusunu duyumlamalı ve bu perspektifle yönünü bulmalıdır.
Bu konuyu bir alıntı ile noktalamak istiyorum. “Sanatın işlenmesi duyarlılığımızın eğitilmesidir. Bizler sanatsal bir hava içinde yetiştirilmediğimiz takdirde bomboş ve ruhsal yaşamın karmakarışık bir sezgiselliğin ve dolayısıyla anlamsız ve tatsız bir dünyanın şiddetine ve suçuna itiliriz. Yaratma istemi olmadığı bir yerde ölüm güdüsü oluşur ve buda sonsuz bir yıkıcılığa götürür bizleri”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.