CHP’nin tılsımı
Dün CHP’nin kuruluş yıldönümüydü. Dile kolay asırlık bir parti üzerine konuşuyoruz. Dünyada bu kadar dayanıklı kalabilmiş, tarihin ıskartaya çıkartamadığı çok az parti vardır. Asırlık devletlerin dahi sayısı pek fazla değilken, ülkeler dağılıp parçalanırken CHP’yi ayakta tutan dinamikleri kavramaya çalışacağız. Bu yazı güncel gelişmeler, parti içi çekişmeler üzerine değil tarihsel vizyona odaklanacak.
Yeryüzünde CHP’ye benzeyen çok fazla parti yok. CHP’yi ihtiyat payları bırakmakla birlikte en fazla Hindistan’ın Kongre ve Meksika’nın Kurumsal Devrimci Partisi’ne benzetebiliriz. Bu iki partide anti kolanyal bir mücadelenin sonunda uluslarının kurtuluş mücadelesine önderlik etmişti. Hindistan’da İngilizlere Meksika’da ise İspanyollara karşı uzun soluklu bir mücadele verildikten sonra bağımsızlık kazanılmıştı. Bu partiler ülkelerindeki burjuva devrimi ile modernleşme atılımına önderlik ettiler. Siyasi yaşamdaki varlıkları hala devam etmekle birlikte her ikisi de tıpkı CHP gibi uzun süredir iktidardan uzakta. İktidarda bulundukları süreye bakıldığında CHP’nin iktidarı ikisinden de daha kısa ömürlüdür.
Tabii ki CHP’yi kurucusunun vizyonundan bağımsız düşünüp değerlendirebilmek mümkün değildir. Gazi nasıl kurduğu devletin vizyonunu belirlediyse o devleti üzerine bina ettiği partinin de vizyonunu daha kalıcı ve uzun soluklu biçimde etkiledi. O vizyon imparatorluk bakiyesi bir ülkede öncelikle modern bir ulus devlet inşa etmekti. O ulus devletin yüzü Batı’ya dönük olacaktı, ancak dünya dengelerinin uygun gördüğü şartlar dahilinde de bağımsızlığını kıskançça korumaya çalışacaktı. Bu devlet modernleşmeyi hedef alacak ve çoğunluğu köylü bir toplumu modernitenin içine dahil edecekti. İmparatorluğun çöküşü kurucu kadroya göre çağa ayak uyduramayan saltanat ve yandaşı ulema sınıfı kabul edildiğinden devlet ödünsüz biçimde laik olacaktı. Cehaleti ve geriliği ortadan kaldırmak için Aydınlanmaya ihtiyaç vardı ve Anadolu üzerine çöken umutsuzluk Aydınlanma atılımı ile aşılacaktı.
Yukarıda proğramatik özetini verdiğimiz tüm işler devlete hükmeden ve onu yöneten parti tarafından gerçekleştirilecekti. Bundan dolayıdır ki Gazi’nin iş planlamasında partinin kuruluşu Cumhuriyetin ilanından dahi önceye alınmıştı. Savaş bir cihat duygusu ve milletin top yekün seferberliği ile kazanılmıştı. Ancak kurulacak devletin özellikleri konusunda savaşı kazanmış kadrolar arasında uyumsuzluklar vardı. Modern bir Cumhuriyet tahayyülü ile hareket eden Gazi bunları ancak bu özelliklere haiz bir parti ile gerçekleştirileceğine inanıyordu. O partide eğitilen kadrolar Cumhuriyete proğramatik özetini verdiğimiz vasıfları kazandıracaktı.
Dolayısıyla CHP geç modernleşmiş, hedeflediği Batı’yı yakalama telaşıyla hızlı hareket etme gereksinimi duyan öncü bir kadronun yaşadığı coğrafyada tüm bu gereksinimleri karşılayan bir parti olarak tasarlandı. İki savaş arası dönem dünya tarihsel olarak bakıldığında bir ara dönemdi. Dünya sahnesine komünizm ile faşizm arasındaki rekabet damga vurmuştu. Liberalizm ve demokrasinin itibar kaybettiği, sorunları çözmek konusunda ayak bağı muamelesi gördüğü bir ara kesitten bahsediyoruz. Bu nedenlerle CHP’nin kuruluş aşamasında demokrasiyi temel değer olarak kabul etmediğini komplekssiz kabul etmeliyiz. Öncelikler, yapılacak işler başkaydı. Bu nedenlerle CHP’nin demokrasiyle barışması kolay olmadı. Bu konuda kendini dönüştürürken tarihin ayaklarına taktığı prangaları çözmekte de epey zorlandı. Devlet kurmuş, yönetmiş, moderniteyi getirmiş bir partinin bu konudaki tereddütlerini tarihsel bir bakışla belki anlayışla karşılamak gerekiyor.
CHP’yi bu kadar dayanıklı kılanın modernleşme yani kalkınma, sanayileşme, kentleşme konusunda bir hayli adım atılmış iken Türkiye’nin kendi modernite sentezini bir türlü gerçekleştirememiş olması diye düşünüyorum. CHP çoğu kez modernleşmenin kültürel kısmında konumlandırılır. Kalkınmacı modernlik sağ iktidarlara mal edilir. CHP’nin kalkınmacı modernliği dert etmediği, önemsemediği anlatılır. Bu modernleşme biçiminin sonuçları da ortada. Sanayileşmede dışa bağımlılık, kalkınmanın sıcak paraya endeksli olması ve ranta boğulmuş kentler. CHP namına küçümsenerek bakılan ve sağın hanesine yazılan modernleşmiş Türkiye’nin hali hiç de iç açıcı değil.
Ama Türkiye’nin iki yüz yılı aşkındır devam eden modernite süreci ise hala tamamlanmış değil. O sürecin hız kazanmasında, geç kalmışlığın telafisinde CHP büyük işler başardı. İşte o vaadin tamamlanmamışlığı CHP’yi dayanıklı kılıyor. Bu topraklarda yaşamış milyonlarca insan modernleşmiş ama modernitenin değerlerini de özümsemiş bir ülke hayal ediyor. Başka bir güç şimdilik onu başarmaktan uzak olduğu için de gözler her defasında CHP’ye çevriliyor.