1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Chp’nin Adaylık Hamlesi
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Chp’nin Adaylık Hamlesi

A+A-

Erdoğan Kasımpaşa’dan çıkma bir siyasetçi olarak önüne konulan konuşma metinlerinin dışına çıktığında halktan biri gibi düşünüp, halktan biri gibi konuşuyor. CHP’li belediyelere yönelik kolluk ve yargı operasyonları sonrasında ‘turpun büyüğü’nün yakında çıkacağını söylemişti. Herkes zımni bir oydaşma halinde turpun büyüğünden kimin kastedildiğini anlayıverdi. Turpun büyüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ydu. Bu İmamoğlu’na yönelik bir operasyonun sinyali miydi yoksa CHP ile İmamoğlu’nu en sonunda iktidarın karlı çıkacağı bir siyasal patikaya sürükleme hamlesi miydi göreceğiz. CHP ve İmamoğlu yaptıkları hamle ile ilk şıkka ikna olmuş görünüyor. Yani turpun büyüğünden kastedilen hiç şüphesiz İmamoğlu idi ve iktidardan gelen bu hamleye CHP’nin tüm kayıtlı üyelerinin dâhil olacağı önseçim ile cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi ile cevap verildi. Yukarıdaki soruyu tekrar sorarak ilerleyelim iktidarın gerçek niyetini CHP acaba doğru okuyabildi mi? Siyasette karşı hamlenizin başarılı olabilmesi için hasmınızın hamlesini doğru okumanız gerekir. Hamle üstünlüğüne sahip olan taraf hep bir adım öndedir. Onun hamlesine iyi düşünülmeden, bir telaş içinde yanıt verirseniz sadece onun oyununa hizmet etmiş olursunuz. 

CHP’nin hamlesinin bir dizi handikapları var. CHP ileri doğru bir hamlede bulunurken hem iktidarın elini iyi okuyamıyor hem de kendi içindeki kargaşayı aşmak için bulduğu formül işleri daha da ‘arap saçı’ haline getirebilir. CHP yerel seçimde elde etmiş olduğu birinci parti havasından oldukça uzaklaşmış görünüyor. Belki anketlerde oyları iktidarın ya az yukarısında ya da az aşağısında olabilir, ama CHP seçimlerde elde ettiği moral üstünlüğü kaybetmiş görünüyor. Kaybetmesinin nedeni Özgür Özel’in ‘normalleşme’ cumhur ittifakının ‘yumuşama’ dediği saçma sapan politikadan kaynaklandı. Dünyanın hiçbir yerinde iktidarı hedefleyen bir parti seçimlerden birinci çıktıktan sonra hasmı moral çöküntü içerisinde iken ona toparlanma fırsatı verebilecek taktik hatalar yapmaz. Özgür Özel kimden akıl aldığı belli olmayacak şekilde iktidara toparlanması için gerekli olan fırsatı verdi. Ve Erdoğan bu fırsatı kullanarak seçimlerde yaşadığı büyük yenilgiyi unutturmayı başardı. Özgür Özel bu hamlesi ile sıkışan Erdoğan’a isteklerini kabul ettireceğini, makul görüntüsü ile AKP tabanından oy çalabileceğini hesaplıyordu. Unuttuğu şey Erdoğan’ın politika sanatının inceliklerini öğrendiği gerçeğiydi. Yıllar içinde Erdoğan politika sanatının aldatma, hile dahil bütün inceliklerini öğrendi. Ve tüm sıkıştığı anlarda bu taktikleri devreye koyarak önce nefes aldı ve sonra hasımlarının üzerine çullandı. Erdoğan eline geçen fırsatları hasımları gibi bonkörce harcamadı. Her fırsatı iktidarını tahkim etmek, rejimi değiştirmek, gücünü konsolide etmek için kullandı.  

CHP liderliğinin aldığı kararın ardında da büyük bir aldatma taktiği olabilir. Erdoğan CHP’ye saldırarak, İmamoğlu’nu turpun büyüğü diye hedef göstererek hem CHP içindeki kargaşayı körüklüyor ve hem de hasmını iyi hesaplanmamış bir adım atmaya zorluyor. CHP bu adımı attığı takdirde eğer süreci iyi örgütleyemez ve seçimin erkene alınmasını sağlayamaz ise daha önce aldığı ve hayata geçiremediği kararlardan daha büyük çıkmaza saplanacak. Önceki adımların hadi diyelim telafisi vardı. Örneğin ışık kapatma veya kırmızı kart gösterme kampanyaları tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştı. CHP bu etkinliklerde tabanını bile harekete geçirememişti. Bunlar iyi düşünülmemiş, toplumsal ruh halinin doğru okunamadığı ve kitlelerin beklentilerinden uzak çıkışlardı. CHP liderliğinin ferasetini okumak için sadece iyi malzeme sundular. Ama eğer İmamoğlu’na hazır bir elbise biçmek için planlandığı anlaşılan cumhurbaşkanının ön seçimle belirlenmesi hamlesi siyasi konjonktürün doğru bir okumasına dayanmıyorsa ve iktidarın kurduğu kumpasın farkında olunmadan aleti olunacaksa bu durum CHP’yi hiç kuşku yok çok büyük bir kaosa sürükleyecektir. İnandırıcılık konusunda kitlelerle daha şimdiden arasında büyük sorunlar oluşan bu parti giderek daha da etkisizleşecek ve önü alınamayacak bir umutsuzluğu tüm topluma hâkim kılacaktır. 

Tarihin öyle anları vardır ki bir kişinin varlığı her şeyin seyrini değiştirir. Çünkü tarihin mantığı dediğimiz şey o kişi de cisimleşmiştir. Örneğin Lenin olmasaydı Ekim Devrimi gerçekleşmeyebilirdi. Maddeci dünya görüşü doğası gereği en üstün niteliklere sahip olsa bile tarihin yapımında kişilere böyle bir rol vermekten kaçınır. Nesnel dinamikler, yapısal etkenler tarihin yapımında nihai sözü söyler. Maddeci dünya görüşü daha doğarken tarihin kahramanlar üzerinden anlatımına karşı çıkmıştı. Her kahraman son tahlilde nesnel koşulların bir ürünüydü ve tarihi yapan asıl olarak kitlelerdi. Önce Engels sonra Plehanov bu konuda klasik açıklamalar yaptılar. Birey rolünü, ancak tarihin ona izin verdiği koşullar içinde yerine getirebilirdi. Tarihin yapımı başlı başına bir bireyin işi olamazdı. Trostkiy Lenin biyografisinde aksini iddia etti ve Lenin olmasaydı Ekim Devrimi olmazdı dedi. Aynı şey Mustafa Kemal içinde söylenebilir. Gazi olmasaydı kurtuluş savaşı başarıya ulaşabilir miydi? Biz savaşın yine de kazanılacağını, ama Cumhuriyetin aldığı görünümün çok farklı olacağını iddia ediyoruz. 

Şu yukarıda anlattıklarımız gerçekten tarih yapmış insanlar için söz konusu. Yani ortada sadece bir spekülasyon yok. Gerçekleşmiş,  yazılmış bir tarih var. Ekrem İmamoğlu Türkiye’yi gerçekten tek adam rejiminden kurtaracak, Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yenebilecek ve ülkeyi demokratik parlamenter sisteme taşıyabilecek bir lider mi? Bugünden bunların hiçbir garantisi olmadığı için söylediklerimiz salt spekülasyon olarak kalacaktır.  Ama partilerin hele CHP gibi devlet kurduğunu sürekli hatırlatan ve kurduğu cumhuriyetten bile daha eski partilerin spekülasyona sığınma gibi bir lüksü olamaz. Bu partiler siyasi ikbal ve iddialarını bir tek kişiye ipotek edemez. Hem kendisi hem de ülke için tarihi veballer doğuracak bir kararı ısmarlama hayata geçiremez. Böylesi bir karar CHP’yi iktidar karşısında güçlendirmek yerine daha da kırılgan hale getirir. Tüm muhalefetin adayı olacak kişiyi sırf iktidarın yargısal tacizlerinden korumak için acele bir karar verilemez. Kitlelerin CHP liderliğinden beklediği öncelikle parti içi birlik ve beraberlik. Bunun sağlanması için başta eski genel başkan ve Mansur Yavaş olmak üzere alınacak karara, izlenecek yönteme herkesin evet demesi gereklidir. Bu da yetmez tüm toplumsal ve siyasal muhalefetin böylesi bir kararın ardında durması gerekir. İmamoğlu parti içinde güçlü olabilir, Özgür Özel’e dediklerini yaptıracak kuvvete de sahip olabilir, ama izlediği yöntem ve tüm siyaseti şahsı etrafında kurgulaması yanlıştır. Bunun en başta İmamoğlu’na faydası olmaz. Eski genel başkan da kendini ön plana çıkaran bir süreç kurgulamış ve kesin kazanacağına inanıyordu, ancak sonuç ortada. 

Üstelik Türkiye yönetilemediği aşikâr bir ülke olmakla birlikte erken bir seçim havasına da girmiş değil. Şam’ın fethinin iktidara getirdiği kazanç çok uzun sürmedi. Bölgedeki belirsizlik devam ediyor ve Şam’daki yeni iktidar üzerinde sadece Türkiye’nin ağırlığı yok. Şam’ın istikbaline Türkiye değil asıl büyük oyuncular karar verecek. İmralı’dan iktidarın beklentilerini karşılayacak bir sesin çıkması iktidara yeni bir itki verebilir, ancak bu sürecin yine de dikensiz bir gül bahçesi olarak ilerlemeyeceğini hatırlatalım. Dolayısıyla ekonomide işlerin yolunda gitmediği, kırılganlığın devam ettiği, dış kaynak akışının yeterli olmadığı ve kitlelerin canından bezdiği bir vasatta Erdoğan erken seçim kararı almayacaktır. Dışarıdaki her hangi bir başarı veya PKK’nın Öcalan’ın telkinlerine uyarak silah bırakması bile iktidar açısından bugünkü şartlar devam ettiği takdirde istenilen rüzgârı yaratmayacaktır.  Erken seçimin ufakta görünmediği bir vasatta CHP’nin adayını açıklaması ve seçimin ötelenmesi alınan kararı kadük hale getirecek, cumhurbaşkanı adayını sıkıntıya sokacaktır.   

Atalar dere görünmeden paça sıvanmaz derler. CHP içindeki kargaşa sona ermeden, adaylık konusunda tüm tarafların ikna olduğu bir süreç yürütülmeden, küskün ve kırgın olanları onore ederek sürece dâhil etmeden alınacak her karar öncekilerde olduğu gibi fiyasko ile sonuçlanacaktır. Ekmeleddin ve İnce kararları önümüzde duruyor. Kılıçdaroğlu’nun dayatma adaylığı neyin yapılmaması için yeterli değil mi? Böylesi bir karara en başta İmamoğlu itiraz etmeli ve adaylığı için şartları oluşturduktan sonra karar vermelidir. Hele iktidarın yargısal baskısı altında sırf buna bir zırh sağlayacak karardan en başta kendisi uzak durmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar