CHP neden her defasında yanlış yapar?
İki hafta öncesine kadar kamuoyunda şöyle bir kanaat uyanmıştı; AKP başta İstanbul olmak üzere CHP’li belediye başkanlarının karşısına kazanacak aday çıkarmakta zorlanıyordu ve her türlü iktidara sahip olmasına karşılık hamle üstünlüğünü yitirmişti. Bu algı CHP ile ilişkilerini organik düzeyde sayabileceğimiz ve her gün karşımızda boy göstermeye meraklı kimisi akademisyen ünvanlı kimisi de gazeteci kılıklı kimseler tarafından pompalanıyordu. Bu kesimler için yerel yönetimler seçimi aslında bir İstanbul seçimine indirgenmişti. İmamoğlu’nun kazanmasına seferber olmuş bu zevat için öncelik içinden geçilen siyasi konjonktürün doğru bir okumasını yapmaktan ziyade AKP iktidarını politik bir zaaf içinde göstermekti. Sanki Mayıs seçimlerinden hiç ders çıkarılmamış gibi davranılıyordu. İktidar ile ilgili doğru analizler yerini CHP seçmenini iknaya yönelik manipülasyonlara bırakmıştı. Mayıs seçimleri sırasında CHP’nin ileri gelenleri Erdoğan’ı o kadar güçsüz gösteriyordu ki karşısında kim olursa olsun kazanacağı iddia ediliyordu. CHP genel merkezi kendi yaydığı yalana o kadar inandı ki Erdoğan’ın karşısına en zayıf adayla çıktı ve seçimler kaybedildi. Hâlbuki seçimlerden önce bu seçimin yüzyılın seçimi olduğu ve kaybedilirse Cumhuriyetin tümüyle elden çıkacağı söyleniyordu. Aynı kişiler seçim kaybedildikten sonra bu defa aslında başarılı olunduğu hikâyesini anlatmaya başladı. Demek ki seçimler yüzyılın seçimi değildi, Cumhuriyet elden çıkmamıştı ve CHP başarılı olmuştu. Kaybeden bir partinin başarılı olduğunu iddia etmenin dünya siyasi tarihinde bir başka örneğine tanıklık edilmiş midir bilemiyoruz. Bunun araştırmasını meraklılarına bırakıyoruz. Şimdi de aynı masallar anlatılıyor ama Herakleitos’un dediği gibi aynı ırmakta iki kez yüzülebileceğine inanacak avaller çıkacak mıdır bilmiyoruz. Ama CHP geleneği düşünüldüğünde ve partideki yapısal ilişkilere hâkim olunduğunda neden olmasın dememek için elimizde çok fazla veri bulunuyor.
Bir defa AKP’nin kazanacak aday çıkarmakta zorlandığı tam bir hüsnü kuruntu. Bu parti CHP’nin aymazlıkları yüzünden girdiği seçimlerin neredeyse tamamını kazandı. 2015 seçimlerinde AKP’ye kaybettiren CHP değil HDP ve Demirtaş’ın olağanüstü siyasi performansıydı. 2019 yerel seçimlerinde ise AKP’deki metal yorgunluğu Kılıçdaroğlu’nun isabetli hamleleri ile birleşmiş ve müspet sonuç alınmıştı. Girdiği tüm seçimlerde yenilen Kılıçdaroğlu ilk kez kazandığı göreli bir seçim başarısını nihai bir zaferle tamamlayamadı. Bundaki en önemli pay, seçimler daha başlamadan CHP’nin tüm eforunu adaylıklara harcamasından kaynaklanıyor. CHP’nin adaylarını belirlerken tüm parti kamuoyunun üzerinde mutabık kalacağı ölçüleri bulunmuyor. Aday olmak için gerekli ölçülerin neler olduğunu karar vericilerin bile bildiğini düşünmüyorum. Çünkü onlar için önemli olanın argo tabirle kafa kol ilişkilerine sahip oldukları isimleri adaylaştırmaktan geçtiğine inanıyorum. Bir adayın halkta karşılığının olması, örgüt tarafından istenilmesi, seçim kazanacağına dair ciddi emarelerin bulunması, adayın liyakat ve ehliyet bahislerinde eksiksiz bir formasyona sahip olmasının çok da fazla bir önemi bulunmuyor. Eğer karar verici hizipler tarafından sahiplenilmiyorsa, onlarla organik düzeyde ilişkiler kuramamışsa ve her şeyden evvel o çevrelere güvenilirliğini ispatlayamamışsa adaylaşması neredeyse imkânsızdır. Ön seçim mekanizmasının rafa kaldırıldığı, parti içi demokrasinin işletilmediği bir partide siyaseti ancak hizipler koalisyonundaki bir kliğin adamı olduğunuz takdirde yapabilirsiniz.
Şimdilik bir ara verip AKP ile devam edelim. Erdoğan depremin etkilediği 11 ilden 4’ünün belediye başkanlarını değiştirdi ve onlarla yola devam etmeme kararı aldı. Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş belediye başkanları ile yollar ayrıldı. Bu seçimlerde Erdoğan, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere hiçbir yerde şöhretleri, ağır topları aday göstermedi. İstanbul ve İzmir adaylarının yaşı ellinin altında. Birçok aday AKP kurulduğu sırada parti de gençlik kolları üyeliği, başkanlığı yapmış. İzmir adayı Hamza Dağ gençlik kollarından gelen birisi. İmamoğlu’nun karşısına çıkarılan Kurum siyasi bir kişiliğe sahip değil. Kısaca AKP başarısız olanları kenara almış ve kuruluşunda gençlik kollarında görev almış bir kuşağa önemli sorumluluklar vermeye başlamış. Bunlardan biri de Adana adayı olan Yüreğir belediye başkanı Fatih Kocaispir. O da gençlik kollarında yetişmiş ve üstelik Adana siyasetini izleyenlerin malumu olduğu üzere partinin güçlü ismi Ömer Çelik’e rağmen aday oldu. AKP siyasetinin Adana’daki başarısızlığının nedeni olarak hep Ömer Çelik gösterildi. Erdoğan ile daha belediye başkanı iken yolları kesişen Çelik iktidarın kentteki en önemli siyasi figürüydü. Kendini önemli bir entelektüel ve uluslararası düzeyde bir aktör olarak gören Çelik bir hizmet adamı değildi. Adana gibi önemli bir kentte partisi içinden sivrilecek bir ismin öne çıkmasına da izin vermiyordu. Milletvekilleri listesi ve örgüt atamalarında nihai karar vericiydi. AKP siyaseti için Adana’da bir yük olmasına karşılık parti siyasetini de bloke ediyordu.
Yukarıdaki detayları verme nedenimize gelelim şimdi. AKP’nin Adana adayı Çelik’in istediği isim olmadı. Çelik’in İl Sağlık Müdürü’nü aday yapmak istediğini herkes biliyordu. Erdoğan kara kutusu olarak bilinen birinin istediği kişiyi değil başka birini aday yaptı. Aynı şeyi CHP için tasavvur edebilir misiniz? Örneğin bugün CHP’nin Adana’daki genel merkez düzeyindeki en önemli isminin istemediği birinin aday olabilmesi mümkün müdür? Erdoğan bu kararları çok rahat alabiliyor CHP’de böyle bir karar alabilmenin dinamikleri, koşulları var mıdır? Tüm bunları AKP adayının seçimleri kazanıp kazanmamasından bağımsız olarak söylüyoruz. AKP’de seçim kazanmaya dönük nesnel ölçüler etkili olur iken CHP’de genel merkezdeki gücü eline geçirmiş kliklerin etkili olduğunu söylemek için anlatıyoruz bunları.
Bu öylesine bir hakikat ki söylediklerimizi ispatlamak için onlarca örneğe gerek yok. CHP görevde olan belediye başkanlarının adaylığını açıklamak için haftalarca bekledi. Karalar ve Seçer’i açıklayacaktınız madem neden günlerce beklettiniz? Haklarında memnuniyet anketleri yaptırdığınızı söyleyerek isimlerini neden tartıştırdınız? Adaylıklarını kerhen kabul ettiğinizi sağır sultan dahi biliyor. Yerlerinde kalmalarının nedeni genel merkezin alternatiflerini yaratamaması ve seçimlerin kaybedilmesi halinde sorumluluk almak istememesi oldu. Şimdi de parti içi siyasette dengeleyecek isimler bulabilmek için merkez ilçe adaylıkları sürüncemede bırakılıyor. Bu arada adaylar birbirini yıpratıyor, birbirleri hakkında sahte belgeleri kamuoyu ile paylaşılıyor. Başarılı belediye başkanlarının adaylıkları sırf kurultayda Özgür Özel’i desteklemedikleri için engelleniyor. Bu durum parti tabanında ve halkta rahatsızlıklar doğuruyor. Hatay belediye başkanının adaylığı ise tam bir hayal kırıklığı. Hatay halkının, kamuoyunun, sivil toplumunun mevcut belediye başkanından rahatsızlığını herkes biliyor. Deprem dönemindeki performansı ve açıklamaları herkeste hayal kırıklığı yarattı. Nesnel olduğu konusunda ciddi şüphelerin olduğu anketler bahane edilerek adaylığı ilan edildi. Bu kadar tepki toplamış biri ile yola devam etmenin makul hiçbir yanı yok. Muhtemeldir ki Hatay’ın kaybedileceği düşünülüyor ve genel merkez sorumluluğu üzerinden atıyor. Kaybetse dahi belediye başkanı kaybetmiş olacak ve genel merkez siyasi sorumluluk almayacak. İzmir içinde aynı durum söz konusu. Memnuniyetsizliğin nedeninin mevcut başkan olduğunu düşünmüyoruz. İzmir en rahat alınacak yer olduğu için tıkanmanın gerçek nedeni adayın kimin adamı olacağı ile ilgilidir. İmamoğlu’nun genel sekreter yardımcısı mı olacak yoksa Özgür özel ve arkadaşlarına yakın biri mi olacak. Asıl tartışmanın bununla ilgili olduğu kanaatindeyiz.
Tüm bu anlattıklarımızın gerekçesi olarak onlarca sebep sıralayabiliriz, ama asıl nedenleri siyasi kertede aradığımız vakit CHP’yi yönetenlerin bir türlü partinin siyasi kültürüne egemen olmuş hizipçilikten kurtulamamaları olduğuna inanıyoruz. Hizipçilik bir kez bir siyasi partinin genetiğine işlediğinde o parti de artık siyasi efor içeriye yönelik tüketilir. Parti içi rekabet demokratik normlara uygun bir biçimde cereyan etmez. Kazananlar kaybedenlerden siyasi intikam alır. Adaylaşmanın nesnel ölçüleri yok sayılır. İktidar olmuş hizip kazanabileceği her yere kendi adamlarını yerleştirmenin derdine düşer. Bugün olan bitenler bundan ibarettir.