Brezilya Seçimleri ve Faşizm Seçeneği (1)
Brezilya seçimlerini kıl payı bir farkla Lula kazandı. Seçimlerin az bir farkla da olsa kazanılmasını elbette küçümsememek gerekiyor. Ama bu sonuçlar dünya tarihsel bir eğilim olarak faşizmin küçümsenemeyecek gücünün de bir işareti olarak değerlendirilmeli. Son dönemece girilirken yapılan kamuoyu ölçümleri Lula’nın seçimleri en az 10-15 puan farkla kazanacağını gösteriyordu. İlk tur Lula açısından tarihi bir farkla sonuçlanmadı. İlk turu rakibinin önünde, ama çoğunluk oyuna ulaşamadan 4,5 puanlık bir farkla tamamladı. İkinci tura gelindiğinde yarışa giren diğer iki adayda Lula’yı destekleyeceğini açıkladı. Buna karşılık ikinci turda oluşan fark iki puanın bile altına düştü. Brezilya gibi hem yüzölçüm olarak hem de nüfus olarak devasa büyüklüğe sahip bir ülkede bu fark iki milyonun altına inmiş durumda.
Bolsanora uzun süre sessizliğini koruduktan sonra sonuçları kabullendiğini açıkladı. Ama taraftarları sokaklardan çekilmiş değil. Kamyoncuların yol kesme eylemleri hala devam ediyor. Taraftarları seçim merkezleri önünde toplanarak sonuçları kabullenmeyeceklerini söylüyor. Genelkurmay Başkanı’nın sonuçları kabul etmiş olması sokakların bir süre sonra sakinleşeceğinin işareti olarak yorumlanabilir. Muhtemeldirki Bolsanora sağın parlamentodaki çoğunluğuna ve ekonomik krize güveniyor. Siyasi ve ekonomik krizin Lula’yı zorlayacağını ve dört yıllık süresi dolmadan yeniden seçimlere gitmek zorunda kalacağını hesaplıyor.
Dünya kamuoyu Bolsanora’nın da tıpkı Trump gibi seçim sonuçlarını kabullenmeyeceğini ve taraftarlarını sokaklara yığacağını düşünüyordu. Bu tahmin tam olarak gerçekleşmedi. Bir kısım faşist unsurlar sokaklara çıksada devletin zor aygıtlarının bu gelişmelere destek vermemiş olması muhtemelen Bolsanora’yı sonuçları kabullenmeye itti. Halbuki ordu seçim öncesinde tarafını açıkça ilan etmişti. Bolsanora’nın yaptığı mitinglere ordu doğrudan destek veriyordu. Demekki ordu gelişmeleri izlemeye ve kararını sürece bakarak belirlemeye karar verdi.
Bu konuyu kapatmadan günümüz faşizmini klasik faşizmden ayıran bir özelliğe dikkat çekelim. Günümüz faşizmini geçmişten ayıran en önemli farklardan birisi seçimler konusunda gösterdiği hassasiyet. Klasik faşizm birkez iktidarı ele geçirdikten sonra tüm muhalefet unsurlarını dağıtarak seçimleri kendisi açısından sadece bir tasdike dönüştürüyordu. Seçimlerin yarışmacı özelliği ortadan kalkmış oluyordu. Günümüz faşizmi daha tam olarak bu eğilime girmedi. Bir kısım yerlerde seçimler yarışmacı özelliğini kaybetmiş olsa da faşizmin iktidara gelebildiği yerlerde krizin geldiği boyutlar buna imkan vermediği için seçimleri kaybettiklerinde gönülsüz de olsa iktidarı terk ediyorlar. Bunun nedeni ise burjuvazinin henüz eldeki seçenekleri tamamıyla tüketmemiş olması.
Klasik faşizmde burjuvazi için faşizm son seçenekti. Burjuva iktidar biçimlerinin tümü ıskartaya çıktığı için elde faşizmden başka bir alternatif kalmıyordu. Krizin geldiği boyutlar ve el atılmadığı taktirde işçi sınıfının iktidarı alma potansiyelinin olduğu yerlerde faşizm burjuvazi için son tercihti. Faşizm devlet kurumlarının kendilerini yasal normlarla sınırlamadığı, paramiliter unsurların kolluk gibi çalışıp sokaklara hakim olduğu, kitlesel linç ve provokasyonların vakayı adiyeden sayıldığı bir rejimin adıydı. İşçi sınıfının ve yasal muhalefetin hiçbir biçimine izin verilmiyordu. Devlet ve parti bütünleşmesi doruk noktasına varmıştı. Tüm bu olguları yaratan ise ülke ölçeğindeki krizin derinliğiydi.
Günümüz faşizmi daha henüz bu eşiğe gelmiş değil. İktidarını tahkim etmek için plebisite başvurmak en önemli özelliği. Pleblsitler ile hem meşruiyet üretiyor hem de iktidarına destek alıyor. Dünya tarihsel krizin geldiği aşama burjuvazi için alarm zilleri çalmış olsa da faşizm en son seçenek olarak bir kenarda tutuluyor. Devlet aygıtları içinde de faşist klikler tam bir hakimiyet kurabilmiş değil. Zor aygıtları içinde her yerde ciddi bir ağırlığa ulaşmış olsalarda kontrolü tam anlamıyla ele geçirebilmiş değiller.
Tüm bunların gerisinde sol güçlerin zayıflığı ve sınıf hareketinin kendini toparlayamamış olması gerçeği yatıyor. Kitlesel kabarmalar, toplumsal muhalefetin canlılığı eksik değil fakat tüm bu mücadelelere işçi sınıfı önderlik yapamıyor. Yapamadığı için de kalıcı sonuçlar ortaya çıkmıyor. Hareket devrevi olarak yükselip geri çekilebiliyor. Sol güçler iktidarı eline aldığında sistemi gerçek anlamda dönüştürecek nihai hamleyi yapamıyor. Bir iktidar değişiminin en önemli göstergesi olan zor aygıtlarının yansızlaştırılması veya dağıtılması hamlesinden uzak duruyor. Latin Amerika kıtasında Venezüela dışında zor aygıtlarının ortadan ikiye ayrıldığı bir örneğe şimdiye kadar rastlanılmadı. Bu yapılmadığı için de iktidara gelen sol koalisyonlar devlet ve burjuvazinin ortaklaşa kurduğu cepheler ve ürettiği krizler karşısında iktidarlarını kaybetmek zorunda kaldılar. Süreç inişli çıkışlı bir eğilim halinde devam ediyor.
Not: Devam edeceğiz...