Bir özgürleşme aracı olarak cezaevi kantini
Mahpus olmak kötü, hafta sonu tutuklanmak daha kötü, tutuklanma anının, uzun tatil sürelerine denk gelmesi ise çok çok daha kötü bir durum.
Çünkü, cezaevinde kurallar kesin ve katı.
Tatil günlerinde kantin kapalı, resmi tatil günlerinde de kapalı, ayrıca her ay sonu sayım olduğu için ay sonu da kapalı.
Hapise yeni giriş yaptığınızda gittiğiniz koğuşta kimse yok ise vay halinize. Çünkü tam takır bir mekana giriyorsunuz.
Tecrübeniz olmadığı için, cezaevine girişte cebinizde para yoksa, cezaevinde oluşturulan hesabınıza geçecek para yok demektir, bu durum ayrı bir trajedi.
Bu nedenle ,sevdiğiniz insanlar içerisinde, tutuklama kararı verilen bireylere yapacağınız o anda en büyük iyilik,bir şekilde ona para ulaştırmanızdır.
Koğuşa dönelim, gittiğiniz koğuşta başka insanlar var ise, onlardan geçici olarak faydalanma imkanınız oluyor ama hapishanede olanaklar kısıtlı, herkes elindekiyle yetinmeye ve yaşamaya çalışıyor.
Yine de geçici ve kısmi bir imece olabiliyor.
Temel insani gereçlerin hepsini kantinden almanız gerekiyor;
Şampuan, havlu, diş macunu, her türlü gıda, su, iç çamaşır vs.
Televizyon, semaver, vantilatör, buzdolabını da kantinden almak zorundasınız.
Bakmayın siz filmlerde seyrettiklerinize. Dışarıdan cezaevine toplu iğne giremez.
Kanunların izin verdiği, aileniz tarafından getirilen giyecek,ayakkabı ve kitaplar da asla tatil günlerinde kabul edilmiyor. Tatil sonunda ise, dışarıdan gelen eşyalar belli bir güvenlik aşamasından ve kontrollerden geçip koğuşa geldiği için, gelmesi günler alıyor.
Tutukluysanız durumunuz yine hükümlüden iyidir, avukatınıza gelme izni var.
Hükümlü olarak tutuklanmışsanız, tatil günlerinde avukatınız gelemiyor. Dışarı ile irtibat sıfıra inmiş oluyor.
Tutuklanan gençlerle alakalı haberleri ve tarıtşmaları okuyunca cezaevi sürecim gözümün önünden film şeridi gibi geçti.
Ben de hafta sonu hükümlü olarak tutuklanmıştım. Hemen koğuşa sizi vermiyorlar, çok kötü şartlarda tecrit odasında kalıyorsunuz. Ben tecrit odasına tek başıma girdim. Hafta sonuna denk geldiği için, ben tecritte iki gün fazla kaldım.
Hızır’la geçen üç gün…
Bu sürede cezaevi yönetiminin keyfi bir tutumu bu konularda söz konusu olmuyor, ben rast gelmedim. Kuralları eksiksiz uyguluyorlar.
Temel mesele, cezaevlerinin gelişen teknoloji ve değişen yaşam karşısında halâ çok geleneksel ve muhafazakar kalması.
Kasıtlı mı yapılıyor, bir strateji midir bilmiyorum ama cezaevleri sadece güvenlik açısından bugüne ait, yoksa koşulları itibari ile düne ait.
Her ay kantin sayımı bu çağda, bu teknolojide kabul edilecek bir yöntem değil.
Yeni tutuklananlar için, dokuz günlük bayram tatilinde kantinin kapalı olması gerçekten çok büyük bir ızdırap.
Cezaevinde tatiller her türlü ızdıraba neden olabiliyor. Bu sürede resmi işlem yapılmadığı için, koğuşa yerleşme süreci uzuyor, bu durum tecritte kalanlar için ise çok büyük bir sınava dönüşüyor.
Kantine geri dönmek istiyorum.
Kantin deyip geçmeyin, cezaevi koşullarında kantin bir mahpus için can simidi oluyor.
Biraz daha teknik bilgi vereyim.
Cezaevine girdiğimiz gün, kalıcı malzemeler de alacağınız için, herhangi bir limit sınırlaması olmuyor.
Ancak bir hafta sonraki yazacağınız kantin fişi, kanunların belirlediği limit sınırını geçemez, zannedersem şu an 2500 TL.
Kantin sadece haftada bir gün hükümlü ve tutuklulara hizmet veriyor.
Bir gün önceden kantin fişi dolduruluyor, memurlara teslim ediliyor, memurlar bir gün sonra koğuşa getiriyorlar.
Tutuklu ve hükümlünün kantine gidip alış veriş yapması gibi bir durum asla söz konusu olamıyor.
Ancak kantin cezaevinde sadece kantin olmuyor.
Her türlü kısıtlanmışlığınız, özellikle yüce bir duygu olan özgürlüğünüzün yok edilmesi karşısında, benim açımdan, kendimi değerli hissettiğim an, kantin alışveriş siparişlerimin geldiği andı.
Kocaman kocaman adamların, 20 santime 10 santim kapı mazgalından siparişlerinizi teslim almanız, çocukluğunuzdaki yaşadığınız hazlardan daha üstün bir duygu veriyor.
Bazı malzemeler mazgaldan sığmayınca akşamı beklemek zorundasınız. Akşama ayrı bir heyecan var, mazgaldan geçmeyen karpuz koridorda bekliyor. Heyecan akşam biter.
Sayımda kapı açılır ve nöbetçi memur kalan malzemeleri size verir.
Tüm bu süreç kantin gününü çok değerli kılıyor.
Hele bir de, her zaman olmayan, yönetimin mahpuslara duyuru yoluyla ilettiği özel mamuller de geldiği vakit, ayrı bir havanız oluyor.
Duyurular koğuştaki mahkumlara odalardaki hoparlör aracılığıyla ulaşıyor.
Yaz günü dondurma siparişi verebileceğimiz söyleniyor.
O dakika birbirimize bakıyor, havalara uçuyoruz.
Temmuzun sıcağında, koğuşta dondurma yemenin hazzını yaşıyoruz.
Fiyakalı bir durum.
Kantin alışverişi umudumuzu diri tutuyor.
Kendi adıma 8,5 ayda 98 kitap okumuş bir insan olarak, kitaptan elde edemediğim hazzı, kantin alışverişlerinden toparlayabiliyordum.
Kantin deyip geçmeyin.
Kantin,umuttur.
Kantin, aşktır.
Kantin, bisküvinin kıymetidir.
Kantin, şükürdür.
Kantin insan olduğumuzu unutturmayan en önemli cezaevi gerçeğidir.
Kantin sadece kantin değildir.