Biden gelirken!
ABD müthiş bir iç kargaşa içerisinde Biden'ın yemin ederek göreve başlamasını bekliyor. Biden kongre işgal edilinceye kadar önemli ölçüde içeride ve dışarıdaki restorasyonu nasıl yöneteceğini düşünüyordu. Şimdi karşısında bir başka devasa sorun duruyor. Önemli mevziler edinmiş, düşünülemeyeni gerçekleştirmiş ve bu nedenlerle ' olay ' olarak değerlendirilmesi gereken yeni faşizm olgusunu nasıl bertaraf edecek. İşgal girişimi üzerinde birazcık daha durarak diğer konulara devam edelim.
Faşist hareketlerin tarihinde önemli eşik noktaları vardır. Kanaatimizce kongrenin işgal girişimi ile birlikte Amerika'daki faşist hareket bir eşiği geçmiştir. Kim ki Trump'ın görevinin sona ermesiyle hareketin sönümleneceğini düşünmektedir büyük bir aldatmaca içerisinde olduğu bilinmelidir. Trump zengin, şımarık, serseri mayın bir faşist olarak sistem tarafından korkutularak ehlileştirilebilir, işlediği suçlar nedeniyle yargı sopası çalıştırılarak bu hareketin liderliğinden vazgeçirilebilir, ama hareket en nihayetinde başka sözcüler ve temsilciler bularak yoluna devam edecektir. Cumhuriyetçi Parti kongre üyeleri içerisinde o gün elinde silahla işgal girişimine ön ayak olmuş mebzul miktarda senatör ve temsilci bulunmaktadır. Tıpkı yalancı, komik ve şımarık Trump'dan farkı yoktur bunlarında.
Faşist hareketler başlangıçta tavırlarıyla, davranışlarıyla, seremonileriyle komik gözükürler. 1921 yılında Hitler ve etrafındaki çoğunluğu işsiz güçsüz, savaştan yenik çıkmış eski askerlerin gerçekleştirdiği 'birahane darbesi de ' böyledir. Bavyera'nın Münih şehrinde başarısız bir ressam, eski bir onbaşı olan Hitler etrafına topladığı lumpen, ırkçı, anti/komünist güruhla sonuç alma ihtimali olmayan bir darbe tezgahladığında son derece komik görünüyordu. Hatta 1928 seçimlerinde dahi Hitler'in Nazi Partisi'nin aldığı oy çok azdı. Yine Mussoloni'nin meşhur ' Roma Yürüyüşü ' de liberal iyimserlere çok absürt gözükmüştür. Şunu demeye çalışıyoruz faşist hareketlerin bu tür atakları rehavet içerisindeki kesimlere absürt, komik ve şarlatanca gelebilir, ancak tam da bu küçümseme, hafife alma ve iyimserlik bu tür hareketlerin kriz dönemlerinde spektaküler büyümesine neden olmaktadır.
Biden'la devam edelim. Biden 1973 yılından beri sistemin merkezi elitlerinden biri. Siyaset sınıfı içerisindeki geçmişi, deneyimi, senatonun dış ilişkiler komisyonundaki görevleri nedeniyle de Amerikan dış politikasının oluşturulmasında rol almış önemli aktörlerden birisi. Biden içeride çarkların eskisi gibi dönmediği, kurumların pasifize edildiği, kurumlar arası güvensizliğin arttığı, sınıf çatışmaların yükseldiği, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamak konusunda yeteneklerini kaybetmiş bir devlet aygıtı ile Trump denilen olguyu üretmiş sistemi restore edecek öncelikle. Trump, küreselleşmeyi destekleyen yerleşik sınıflarla çatışan ve küreselleşmenin taşıyıcılığını üstlenmenin Amerikanın gücünü eksilttiğine inanan bir izolasyonistti. Biden, Clinton dönemindeki gibi küreselleşmenin bir Amerikan ideolojisi olması gerektiğine inanmamakla birlikte, ABD'nin bu sürecin dışına düşmesini istemeyen sınıfların temsilcisi aynı zamanda. Kontrollü, sorumlulukları ortakları ile paylaşmaya düşünen çok yanlı bir küreselleşmeyi savunuyor Biden.
Amerikan stratejik belgelerine göre bu emperyalist devletin yapması gereken öncelikli iş Çin'in önlenemeyen iktisadi gücünün çevrelenmesi, ticari genişlemesinin engellenmesi ve savaş kapasitesinin frenlenmesi. Bunun için Rusya'ya karşı dikkatli bir politika izlenmesi gerekiyor. Çin/ Rusya/ İran birlikteliğinin sekteye uğratılması bunlara Hindistan'ın eklenmesinin önüne geçilmesi, AB'nin özelikle Almanya ve Fransa'nın bu blokla işbirliğinin baltalanması Amerikan politikasının önceliklerini oluşturuyor. Trump döneminde NATO'nun etkinliği önemli ölçüde azaldı ve Amerika bu paktın sorumluluğunu taşımaktan uzak durdu. Şimdi Biden ile birlikte NATO 'nun ortak savunma örgütü olarak canlandırılması, mali yükümlülüklerin ortaklaştırılması ve sorumluluk alanının tüm yerküre olması konuşuluyor.
AB genişleme süreci dinamizmini neredeyse kaybetmiş vaziyette. Bir de Brexit ile İngiltere'nin birlikten ayrılması AB'yi topal ördek konumuna sürükledi. AB artık demokrasinin kurumsallaştığı, refahın yaygınlaştığı, dünyadan tecrit edilmiş bir adacık değil. Kendi içinde popülist liderliklerin yükselişinin, faşist hareketlerin sistemin merkezini ele geçirmesinin ve göçmen sorunları karşısında içe kapanmanın sıkıntılarını yaşıyor. Trump İngiltere'nin AB'den ayrılmasına çanak tutmuş ve teşvik etmişti. Biden AB ile ilişkileri geliştirmeye çalışacaktır. Özelikle Nato'yu çok etkin kullanarak aradaki ilişkileri yeniden düzenleyecektir. Kriz bölgelerine AB ile ortaklaşılmış politikalar üzerinden gidilecektir. Dışlamak yerine kendi politikalarına yedeklemeye çalışacaktır.
Biden'ın gelişine en hızlı uyum sağlayan coğrafya körfez oldu. Başta Suudiler olmak üzere BAE, Bahreyn ve Kuveyt attıkları seri adımlarla kendilerini yeni döneme hazırlıyorlar. Katar'la aralarındaki sorunları daha makul bir seviyeye çekerek bu ülkeyi İran ve özellikle Türkiye'nin etki sahasından çıkarmaya çalışıyorlar. Katar'da bu adımlara eşanlı adımlarla cevap veriyor. Bu konuda en büyük sıkıntıyı bu ülkeyle mahiyeti bilinemeyen bir dizi iktisadi, askeri ve stratejik ilişki geliştirmiş olan Türkiye yaşayacaktır. Görünen o ki Biden ve yönetimi bu süreci daha da derinleştirecektir.
Yeryüzünde herhalde devletler arasındaki en özgün ilişki İsrail ile Amerika ve İngiltere arasında kurulmuş ilişkidir. İngilizler İsrail devletine giden taşları döşemiş Amerikalılar ise 2.Dünya Savaşı'ndan çıkışın büyük prestiji ile bu devletin ilanını sağlamıştır. Trump damadı üzerinden kendisini dışlayan Amerikan elitleri karşısında özellikle Musevilerin desteğini almak için İsrail'in her türlü yayılmacı, saldırgan davranışının arkasında durmuştu. Suudi/ BAE/ Mısır ile İsrail arasındaki yakınlaşma bu dönemde neredeyse zirve yapmıştı. Biden İsrail karşısında tıpkı Obama gibi daha ihtiyatlı, isteklerini gemleyen ve çok taraflılığa dikkat eden bir politika izleyecektir.
Biden döneminin en merak edilen başlıkları İran ve Suriye'dir. Biden dönemine rengini asıl olarak İran'la geliştireceği politika damgasını vuracaktır. Trump eğer fırsat bulabilseydi İran'la bir sıcak savaşa bile girebilirdi. Süleymani suikastını gerçekleştirirken birazda İran'ı hazırlıksız biçimde böylesi bir savaşın içine çekerek müdahale zemini oluşturmayı hesap etmişlerdi. Ancak geleneksek Pers ve Farısi aklı böyle bir provokasyona gelmedi, soğukkanlılığını kaybetmedi. Biden ya Obama dönemindeki politikaları devam ettirip aldığı tavizler karşılığında İran'ın uluslararası sisteme yeniden dönüşüne izin verecektir yada yaptırımları sertleştirerek bu ülkeyi içeriden de stabilize etmenin yollarını arayacaktır.
Görüldüğü gibi Biden dönemi bir deja vu etkisi yapabilir. Yani Obama döneminin bir tekrarına dönüşebilir. Trump dönemi bilindiği gibi Obama döneminin yarattığı büyük hayal kırıklıkları üzerine gelmişti. Güçlenmiş bir faşist hareket karşısında insan Biden döneminin yaratacağı hayal kırıklığı ve sonrasını düşünmek bile istemiyor.
Not: Gelecek yazı ' Erdoğan Amerika İlişkisi ' olacak.