Barış Ve Demokratik Toplum Çağrısı Üzerine Notlar
PKK’nin kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın örgütüne yaptığı tarihi çağrı yalnızca Türkiye’de değil başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok yerinde büyük yankı uyandırdı. Çağrının yarattığı etki kalıcı olmaya namzet görünüyor. Ortadoğu gibi demokrasinin zerresinin bulunmadığı, haritaların bundan 100 yıl önce emperyalist güçler tarafından çizilmiş olduğu, potansiyel zenginlikler itibariyle emperyalist güçlerin hiçbir zaman kendi kaderine terk etmeyeceği, var olan devletlerin ve rejimlerin halk iradesine dayanmak bir yana ayakta kalmalarını ya bu güçlerden aldıkları destekle veya halklarına uyguladıkları baskı ve zorbalıkla sürdürebildikleri bir coğrafyada örgüt varlığını 50 yıldır sürdürüyordu. Bu süre zarfında bölge ülkelerinde rejimler, iktidarlar yıkıldı, haritalar değişti.
İran 1979 yılında bir devrimle Şahlık rejiminden kurtuldu. Ancak kitlelerin aktif olarak katıldığı bu devrimin üzerine mollalar oturdu. Amerika’nın 2003 yılında Irak’ı işgali en çok İran’ın işine yaradı. Irak nüfusunun çoğunluğu Şiilerden oluştuğundan bir süre sonra bu ülkede İran etkisi güçlenmeye başladı. Hamas’ın askeri kolunun 2023 yılının Ekim ayında düzenlediği El Aksa tufanına gelinceye kadar İran Şii hilali üzerine bina ettiği direniş ekseni ile bölge jeopolitiğinin en önemli aktörüydü. Ancak başta ABD olmak üzere Batı’nın verdiği açık destek ile İsrail, Gazze’yi taş üstünde taş bırakmayacak bir şekilde yerle yeksan ettiğinde direniş ekseninin bir kolunun kanadı da yolunmaya başlamıştı. İsrail saldırıları Gazze ile sınırlı kalmayarak Lübnan Hizbullah’ını hedef aldığında çanlar artık İran için daha güçlü bir biçimde çalıyordu.
Lübnan Hizbullah’ına yönelik saldırıların ve verdirilen ağır kayıpların etkisi sadece burayla da sınırlı kalmayacaktı. Direniş ekseninin her bir parçasına vurulan ağır darbeler tektonik etkiler yaratarak bütünü etkiliyordu. Çünkü Şii hilali bir zincirin halkalarının kopmaz biçimde birbirine bağlı olması gibi adeta birbirine bağlanmıştı. Bir halkanın aldığı ağır darbe zincirleme reaksiyonlar yaratarak bütünü olumsuz yönde etkiliyordu. Lübnan Hizbullah’ı karizmatik lideri Nasrallah’ı ve on bine yakın militanını kaybettiğinde Suriye’deki Esat rejiminin de topal ördek haline geleceği aşikârdı. Suriye’deki Baas rejimini ayakta tutan sınıfsal koalisyon uzun iç savaşın etkisiyle nihayetinde çatırdamaya başlamıştı ve rejim içerideki güçlerden ziyade direniş ekseninin dışarıdan verdiği askeri destekle ayakta kalabiliyordu. Suriye’deki rejimin dayanıklılığı asıl olarak sadece Arap Alevi’si Nusayrilere dayanmasından ileri gelmiyordu. Ordu üst kademesi ile gizli servis Muhaberat’ın kritik pozisyonları Esat ve Nusayriler tarafından kontrol edilse de Sünni burjuvazi rejimden gördüğü destek ve himaye ile iktidar blokuna içerilmişti. Yoksa Sünni propagandanın iddia ettiği gibi rejim sadece bir azınlık mezhebe dayanarak iktidarını sürdürmemişti. Ancak iç savaşın kangren hale gelmesi, devletteki yozlaşma, halkın temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaması hem rejimin yıkılışını kolaylaştırmış hem de Sünni burjuvazinin tercihini değiştirmişti. En nihayetinde 50 yılı aşkındır devam eden Baas rejimi fazla bir direnç göstermeksizin kumdan kaleler gibi yıkıldı.
Bölgedeki asıl değişim Irak’ta başlamıştı. İran savaşında emperyalistlere hizmet eden Saddam dolduruluşa getirilerek Kuveyt’i işgal etmeye yeltenmiş, ancak yaptığının bir gaflet olduğunu anladığında iş işten geçmişti. 1990’lı yılların başında uçuşa yasak bölgeler oluşturularak Irak’ın fiili bölünmesi başlatılmıştı. Irak güçlerinin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgedeki faaliyetleri yasaklanmıştı. Kürtlerin yaşadıkları topraklar Irak petrollerinden aslan payını alıyordu. 10 yıllık fiili süreçte Irak Kürtleri aralarındaki itilaflara rağmen kendi kendilerini yönetmeyi, üzerine oturdukları petrolü dünya piyasalarına akıtmayı öğrendiler. 2003 yılındaki işgal ile Saddam rejimine son verildi. Irak fiili olarak üç parçaya ayrıldı. Uzun bir süre kargaşa devam etti. Ülke tam bir etnik ve mezhebi bölünmeye uğradı. Bir dönemin güçlü ülkesi kendi iç sorunları nedeniyle kendi derdinden etrafıyla ilgilenememeye başladı. Kürtlerin bağımsız devlet girişimleri ardındaki güçlerin bu girişimi henüz erken bulması nedeniyle akamete uğradı.
Şu sıraladığımız olgular son 30 yıl içinde gerçekleşti. Irak, merkezi hükümetinin ülke üzerinde tam anlamıyla kontrolünü kuramadığı bir ülke haline gelirken Suriye’deki belirsizliğin nereye yöneleceğini tahmin etmek oldukça zor. Suriye her ne kadar cihatçı-selefi bir örgütün kontrolüne verilmiş olsa da bu örgütün ülke topraklarının tamamı üzerinde bir hâkimiyet kurabilmesi zor görünüyor. Başta Arap Alevi’si Nusayriler olmak üzere Kürtler, Dürziler ve diğer azınlık inançta olanlar diken üzerindeler. Bu saydığımız grupların tamamı laik bir dünya görüşüne sahip iken karşılarında İbn-i Teymiyye ekolünden gelen ve kendilerinden başka düşünen herkesi kâfir olarak gören selefi anlayış karşısında birlikte, bir arada yaşama koşullarının nasıl sağlanacağı tam bir muamma.
Başta ABD, İngiltere ve İsrail olmak üzere tüm bir Batı’nın onayı, Türkiye’nin sahada verdiği destek olmasaydı HTŞ liderliğindeki selefi yapıların İdlip’ten Şam’a ilerleyerek Esat’ı devirebilmeleri ve yarım asırlık BAAS rejimine son verebilmeleri mümkün olmayacaktı. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi öncelikle İsrail’in güvenliği ve bununla bağlantılı olarak Batı’nın çıkarları gözetilerek Suriye’de yeni bir düzen kurulacak. HTŞ ve şimdi geçici Cumhurbaşkanı seçilen Ahmet El –Şara, ancak Batı’nın çıkarlarına ayak uydurabildiği müddetçe ayakta kalabilecek. İsrail ona olan güvensizliğini Suriye’nin tüm silah kapasitesini, liman ve havaalanlarını, donanmasını imha ederek en başta gösterdi. Golan tepelerindeki işgalini kalıcılaştırdığı gibi su havzalarının olduğu yerleri de işgal ederek Şam’a kadar yaklaştı. Himayesine aldığı Dürzilere özerklik ilan ettirdi. Netanyahu El-Şara’ya verdiği ültimatomda güneye doğru asker yollamamasını bunu savaş nedeni sayacaklarını söyledi. Şara’nın düzenlediği diyalog toplantısına ne Kürtler ne Arap Alevi’si Nusayriler ne de Dürziler davet edildi. Yeni anayasanın yazımı için kurulan komisyona bu gruplardan hiç birisi davet edilmedi.
Bu arada 20 Ocak’ta beyaz saray koltuğuna oturan Trump ABD stratejisinde köklü değişiklikler yapmaya başladı. Ukrayna Savaşı’nda Putin’i gözeten bir tutum almaya başladı. Bu gözetmenin neyin karşılığı alabileceğini tahmin edebiliriz. Muhtemeldir ki Trump Putin ile anlaşarak Rusya’yı Çin ve İran ile kurduğu yakınlıktan uzak tutmaya çalışacak. Eğer bunu başarabilirse bu defa çanlar İran için çalmaya başlayacak. İsrail lobisi zaten bunun için bastırıyor. İran ya nükleer silahlarını imha etmenin ve direniş ekseninden vazgeçmenin karşılığında teslim alınacak ya da başlangıçta İsrail kuvvetlerinin başlatacağı hava saldırıları ile İran’ın askeri kapasitesi yok edilecek ve ülke bir rejim değişikliği için uygun hale getirilecek. Tüm bu anlattıklarımız ve ileride yaşanması muhtemel senaryolar hesaba katıldığında bölgenin bir asırdan uzun bir zaman önce çizilen haritalarının değiştiği, ülkelerin parçalandığı, rejimlerin yıkıldığı bir manzara karşımıza çıkıyor.
Devletlerin yıkıldığı, rejimlerin değiştiği bir dönemeçte yarım asrı dolduran devlet dışı bir örgütün kendini değiştirmemesi eşyanın tabiatına aykırı olacaktır. Rejimler zamanın ruhunu okuyamadıkları, statükoda ısrar ettikleri ve kendilerini yenileyemedikleri için yıkıldılar. Kurdukları baskı rejimlerinin sürgit devam edeceğine inandılar. Halklarını tatmin edecek bir yaşamı onlara sunamadılar. Halklarına yabancılaştılar, demokratik bir ülke ve topluma dönüşmeyi başaramadılar. Bu nedenle dışarıdan gelen dayatmalar karşısında direnemeyip, güçsüz düştüler. Ancak zamanın ruhunu doğru okuyanlar, değişimi vaktinde yapmasını becerenler ayakta kalabilir. PKK’nin kurucu lideri Abdullah Öcalan kurduğu örgüt için artık değişim vaktinin geldiğini, silahlı mücadele döneminin kapandığını söylerken muhtemeldir ki tüm bu anlattığımız değişimi gözeterek böyle bir çağrıda bulundu. Tekrarın dogmatikleşmeyi ve zamanın ruhundan kopmayı getireceğini bunun ise devlet dışı bir yapılanma için bölge koşulları hesaba katıldığında imha ile sonuçlanabileceği seçeneğini önlerine koydu. 2013 Newrozunda bugün söylediklerini söylemiş ve zamanın ruhuna ayak uydurmayı telkin etmişti. Devam ederiz…