Ayasofya ve Gaflet
Hüseyin Kılınç yazdı...
Ayasofya’nın ibadete açılması Türkiye İslamcılığının birkaç önemli başlıklarından biriydi. İstanbul’un fethinin 500.yıldönümü Demokrat Parti iktidarınca çok gösterişli biçimde kutlanmıştı. Dr.Hikmet Kıvılcımlı’da bu yıl “ Fetih ve Medeniyet “ isminde fethe ilişkin kendi tarih tezi ve Osmanlı değerlendirmelerini sentezleyen kitapçığını yayınlamıştı.
Osmanlı idealizasyonuna yatkın çevreler açısından İstanbul’un fethi “ Osmanlı Medeniyeti “ dedikleri tarihselliğin de dönüm noktalarından birisiydi. İstanbul bu medeniyetin başkentiydi ve tüm görkemini burada dışavurmuştu; mimarisi, estetiği, yaşama tarzı ile. Diğer medeniyetler karşısında tartıya çıkardıkları, mukayese yaptıkları mekansallıktı aynı zamanda.
Kurtuluş Savaşı’nın Anadolu’da verilmiş olması, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un sarayın ve saltanatın başkenti bulunması, bir dönem işgal altında kalması Cumhuriyetin kurucu kuşakları açısından İstanbul’a karşı olumsuz duygular biriktirmişti. Cumhuriyeti kendileri açısından bir yenilgi, hezimet olarak gören çevreler açısından ise İstanbul; geçmişi, tarihi, görkemi simgeselleştiriyordu.
600 yıllık bir medeniyet İttihatçılarla başlayan, çoğu asker/sivil bürokrat olan, çoğunluğu İmparatorluğun çöküş sürecinde Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmış çevrelerin ufuksuzluğu, bu topraklara ait olmayışı vb nedenlerle sorumsuzca heba edilmişti.
Ayasofya işte bu görkemli geçmişin, fethin doğal sonucu olan kılıç hakkının simgesel mekanıydı. Barbar akınlarında, İmparatorlukların istila ve fetih hareketlerinde, bu tür kılıç hakkı denilen uygulamalar vardır. Ele geçirilen yerin en simgesel ibadet merkezi, kılıç hakkının gereği olarak yeni fatihlerin inanç merkezi haline getirilir.
İslamcı/muhafazakar/milliyetçi tarih okumaları İstanbul’un fethini hemen hemen aynı tarih paradigması içinden okudular. Okumaları da şu yukarıda özet olarak anlattığımız yaklaşıma çok yakındır. İslamcı ve muhafazakar okumalar Ayasofya’nın müze haline getirilmesi karşısında hep bir rahatsızlık hissettiler. Türk Milliyetçiliği’nin Atatürk tarafından altı okta simgeselleştirilen çizgisi ise evrensele açılabilme potansiyelleri taşıdığı, Batı medeniyetini kendine örnek aldığı için taşralaşma riskini aşma potansiyellerini hep içinde taşıdı. Gazi’nin uzak görüşlülüğü, Osmanlı’ya duyduğu tarihsel hınç ve dönemin jeopolitik dengeleri Ayasofya’nın müzeye çevrilmesinin bağlamını oluşturmuştu.
Gazi bu kararı ile modernlik öncesinin bir alışkanlığı olan kılıç hakkından feragat ettiğini, Ayasofya’nın hem ortodoks hıristiyanlar hem de müslümanlar açısından tarihsel değerinin farkında olduğunu unutmamakla birlikte burasının dünya mirası olarak korunması gerektiğini, yaklaşan paylaşım savaşları karşısında Balkan Antantı’nı gerçekleştirdikten sonra bu kararın ortodokslar ve genelde Batı ile ilişkileri geliştireceğini düşünmüştü.
Bu değerlendirmeler karşısında Ayasofya’nın ibadete açılmasını isteyen çizgi ise Osmanlı’ya özlemi, dinsel çatışmayı, kılıç hakkını ve bütün bunların üst belirleyeni olarak Cumhuriyet modernitesi ile hesaplaşmayı önüne koymuştu. Özellikle milli görüş geleneğinde yeniden icat edilen fetih kutlamaları ile bu hesaplaşma ve hınç diri tutulmaya çalışılıyordu. Son derece arkaik görüntüler eşliğinde maket gemi indirmeleri, suriçinin yeniden kuşatılması görüntüleriyle bu geçmiş yeniden yaşatılmaya çalışılıyordu.
Şimdi nihai yere gelelim; Tayyip Erdoğan böyle bir kararı neden aldı.
1-Uluslararası ilişkiler de statüko dağılmış, ittifak sistemleri çatırdamış ve devletlerin bu tür özerk hamleler yapmaları için uygun zemin oluşmuştur. ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere pekçok uluslararası kurumdan tek yanlı ayrılma isteği, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması, Mescid/i Aksa tartışmaları vd... 2-Mavi Vatan kavramı ile Türkiye Akdeniz’de geçmişe kıyasla daha agresif, saldırgan ve yayılmacı bir dış politika hattına yerleşmiştir.
3-Bu politika geçmişteki soft power denilen yumuşak güç kullanma yerine askeri kapasite önplana çıkarılmaktadır. 4-Bu karar görünen o ki Batı dünyası içinde daha çok Yunanistan ve Rusya’yı ve ABD’deki Rum lobilerini rahatsız edecektir. 5-Geçmişte bekleyelim görelim şeklinde bir dış politika izlenirken, şimdi bizim yayılmacı dediğimiz yapalım, ön alalım sonrası Allah Kerim denilen bir tarza girilmiştir.
6-Akp olmaz denilen herşeyi yaparak tarihsel hesaplaşmasının bir başlığını daha hayata geçirmiştir. 7-Eriyen tabanını böylesi bir hamle ile bir süreliğine daha konsolide etme fırsatı yakalamıştır. 8-Laiklik ve Cumhuriyetin tabutuna son çivilerden bir tanesini daha çakmıştır.
Ona sadakati olduğunu söyleyenlerin ise içinde bulunduğu durum gafletten başka nedir ki
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.