Ali Harun Toroslarda
Önce içimizdeki dağları aşmamız gerekir. Sonra çevremizdekileri.
Güneş batmaya doğru eğilirken sıcak yakama yapışmıştı. Adana eski müze kavşağında arabalar neredeyse birbirinin tamponuna değerek geçmeye çalışıyordu. Yeşil ışıktan bilmem kaçıncısı yanıp sönmüştü. Sonra tam yakamızı kurtardık derken mesajla gelen okkalı bir trafik cezası işin tuzu biberi oldu. Cezayı kesmek trafiği düzenlemekten daha kolay olmalıydı. Şakir Paşa Havalimanına doğru arabanın burnunu çevirdiğimde dışarıdaki sıcaklığa içimdeki sıcaklıkta karışmıştı. Bir yaşını doldurmuş, ilk defa yanımıza geliyordun Ali Harun. Uçağın indi haberini alınca hızla gelen yolcu bölümüne gittim. Annenin kucağında dikkatle çevrene bakıyor, yanaklarından azda olsa terler akıyordu. Valizleri arabaya koyduktan sonra sana baktığımda beni inceliyor, yüzündeki resmiyetle karşılıyordun. Ağır abi halin devam ediyordu.
En son Ramazan Bayramında Eskişehir’de beraber olmuştuk. Şimdide Kurban Bayramı için ata yurduna gelmiştin. Senin için ayrılan oyuncaklarla bir güzel oynadın. Sıcaklara pek de aldırdığın yoktu. Yemekte ikram edilen şalgamı da yüzünü kırıştırmadan bir güzel içtin. Hepimiz sana hayranlıkla bakakalmıştık. Genlerinde Çukurovalı olduğunu ispatladın. Ayrıca limonu da aynı rahatlıkla yedin. Bizi şaşırtmaya devam ettin. Üniversiteyi görmesi için anneni iş yerine götürdüğümde Babaannen de seni Atatürk Parkı’na tura çıkarmıştı. Güzel vakit geçirmişsiniz. Adana’nın saran sıcaklığı ile bir gece geçirdikten sonra Mersin’e doğru yola çıktık. Toroslarda yol alarak akşam saatlerinde Değnek yaylasına vardık. Benim doğup büyüdüğüm köye ayak basmıştın. Sıcaktan sonra serin hava bize iyi gelmişti.
YOLCULUK…
Dedemin, ardından Babam ve Kardeşlerinin yurt edindiği bu topraklarda artık beşinci nesilde boy gösteriyordu. Bizden öncekiler ve bizler nice çorak hayallerle büyüdük. Sizlerin hayalleri de bu topraklarda farklı olacaktır şüphesiz. Çocukluğumuzda yaşadığımız zorlukların ve yoksunlukların hala yüreğimizde izleri vardır. Ama siz bambaşka bir ülkeye uyandınız. Belki konfor ve rahatlık açısından şanslı olacaksınız ama bizim çocukluğumuzda yaşadığımız doğal ortamı, dostluğu, yardımlaşmayı, paylaşmayı, kardeşliği ve vefayı kitaplardan okuyacaksınız. Buda bizim şansımızdı. Hayat tek düze olmaz, olmamalı da, farklılıkları içinde barındırmalı. Yolunu yordamını bildikten sonra çıkılamayacak, aşılamayacak dağ yoktur. Toroslarda gözümüzle gördüğümüz dağların yanı sıra içimizde ve çevremizde, ilişkilerimizde de görünmeyen dağlar vardır. Bunları aşabilenler başarıya ve belli alanlarda yetkinliğe ulaşabilirler. Önce içimizdeki dağları aşmamız gerekir. Sonra çevremizdekileri. Alışkanlıklardan yeni bir yolculuk başlatmak zordur. İçimizden dışarı doğru yaptığımız yolculuk bizi hem güçlendirir hem de büyütür. İnsan yakınına kördür. Bazen kolay bulacağın çözümleri uzaklarda arar, zaman kaybedersin.
Yolculuk, bulunduğun yeri terk etmek değildir. Bütün yaşanmışlıklarını yanında bir bavul gibi taşıyabilmektir. Sana ait olanlardan korkmamaktır. Hayattan sana düşenlerle sızlanmak değil, vatan toprakların gibi onları sevebilmektir. Özünü bozmadan değişebilmektir. Sana ait olanları ana rahmi gibi koruyabilmektir. Dağlardan, derelerden akıp giden selin denize ulaştığı yerde oluşturduğu bereketli topraklar gibi çıktığın yere geri dönebilmektir. Yolculuk bir kaçış değil, başladığın noktadan uzakları birleştirebilmektir. Gönül dünyanı, yaşadığın coğrafyayı geliştirebilmektir. Geçtiğin yollarda gördüklerini unutmamaktır. Hayatı, insanı ve tüm varlıkları sevebilmektir. Kısacası güzel oğlum Ali Harun yolculuk, kendini sevebilmek, kendini tanıyabilmektir. Çiçek bahçesindeki bir çiçek gibi farklılığını ortaya koyabilmek, diğer farklı olanlarla beraber güzelleşebildiğini de bilebilmektir. Sonsuz bir hayata, ebedi bir kurtuluşa kapı açabilmektir.
Serin havada Babaannenin senin için yaylada hazırladığı oyuncaklarla da bol bol oynadın. Oturma guruplarına tırmanma çalışmaları yaptın. Evin önündeki çimlere basmaktan kaçındın. Biraz zorlayınca sesini yükselttin. Sonunda senden büyük çocukların oynadıklarını görünce çimlerle barıştın. Gerek yürüyerek gerekse emekleyerek basmadık yer bırakmadın. Hatta üzerinde yuvarlandın. İnsan bilmediklerinden, tanımadıklarından korkar oğlum. Akranlarının yapıyor olması seni cesaretlendirir, teşvik eder. Sonunda sende korkularını yener denemelere başlarsın. Çocuğun çocukla büyüyeceğini bir kere daha göstermiş oldun. Köydeki hayvanları yakından inceleme fırsatı buldun. Kurban Bayramlarımız kalabalık geçtiğinden dolaşmadık kucak bırakmadın. Kadınlardan çok erkeklere pas verdin. Önceliğin çocuklardı tabi ki. Kalabalık ortama çabuk alıştın. Anneni İstanbul’da işi zor olacak. Dört beş günde geldiğine göre çok geliştin. Yürüme ve tırmanma özgüvenin arttı. Topu tekmelemeye başladın. Küçük maçlarda yapmadık değil. Annemin Çerkez akrabalarının bulunduğu Sadiye Yaylası’na da gittik. Oradaki akrabalarımızla da tanıştın. Mercan ve Kafkas isimli iki şirin köpeği de pek sevdin. Biraz korksan bile dokunmaya çalıştın. Bayram tatili süresince doya doya seninle birlikte olduk. Adeta iki bayram yaşadık.
Huzurlu ve kendinle barışık bir çocuksun. İnşallah bu özelliğini hep devam ettirirsin. İstemediğini yapmıyorsun. Aksileşiyorsun. Gönlün olduğunda da çok tatlısın. Neredeyse yüzün hep ciddi. Özellikle yeni tanıdıklarına karşı daha resmisin. Ama gülmekte sana çok yakışıyor. Dilerim hayat boyu gülücüklerin hiç eksik olmaz. Tek başına oynayabiliyorsun. Yetinme davranışın gelişmiş. Uyum sağlamakta da zorlanmıyorsun. Mersindeki evden babanın çocukken oynadığı oyuncaklarından birkaçını sana verdik. Almanya’dan getirdiğim metal küçük yeşil taksiyle baban çok oynardı. Farklı şekillere giren robotu ve taksiyi baban çok severdi. Yanımıza geldiğinde oynarsın diye bazı oyuncakları evde tutuyoruz. Aldığın oyuncakları ilerde sen de çocuklarına hediye edersin belki.
İstanbul’a dönüş zamanınız geldiğinde biraz tadımız kaçtı. Senin gideceğini düşünmek bizi üzüyordu. Evi doldurmuştun. Güzelde anlaşıyorduk. Çocuk dilinde dede demen içimdeki yağı eritiyordu. Dedeye birazda pozitif ayrımcılık yapıyordun. Annenden öğrendim İstanbul’daki dedene de aynı şeyleri yapıyormuşsun. Nenelerden dedelere daha yakın davranıyorsun. Galiba ilmi siyaseti öğrenmişsin. Şimdiden harçlıkları garanti ettin. Değnek’in serin havasından Adana sıcağına karışmak kolay olmadı. Şakir Paşa Havalimanına geldiğimizde ayrılık vakti gelmiş oldu. Doya doya öpsek de yetmeyeceğini biliyorduk. Ayrılık ve kavuşma zıt kardeşler gibi yaşıyor. Bir yanımız sevinç, bir yanımız hüzün. Güvenlik kapısından geçerken elinle öpücük atman, sıcacık gülüşün senden sonra bize kalandı. Bir süre bu görüntüler gözümüzün önünde uçuşacaktı.
Sana bu dördüncü mektubum güzel torunum Ali Harun. Bu satırları yazarken Adana’da tekrar 5.5 büyüklüğünde deprem oldu. Şubat ayında yaşanan büyük depremler ölümlere ve travmalara yol açmıştı. Bunları tekrar hatırlamak birçok insanı yeniden panikletti, telaşlandırdı. Neyse ki can kaybı olamadan atlatıldı. Bu bize deprem ülkesi olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. Metanetli olsak da üzerini kapatmaya çalıştığımız duygular harekete geçti. İçimizde bir yerler sızlamaya başladı. Kaybetme korkusu aşılması zor duygular. Seni çok seven Büyükbaban..
ADANA,
27.07.2023
Osman ARIK
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.