Afganistan
Hintli ünlü şair Muhammed İkbal Afganistan'ı ' Asya'nın kalbi ' olarak tasvir etmiş, Britanya'nın eski Hindistan valisi ve Lozan'da da İsmet Paşa karşısında başmüzakereci olarak yer alan Lord Curzon ise Afganistan için ' Asya'nın horoz döğüşü alanı ' demişti. Bu bilgileri Talibanla ilgili Türkçe'de yayınlanmış belki de tek kitabın müellifi olan gazeteci Ahmet Raşid'den aldık. Afganistan'ın son 40 yılını yakından izlemiş deneyimli bir gazeteci olarak Raşid söze ihtiyar bir Afganlı mücahitle yaşadığı deneyimi anlatarak devam eder. Afgan mücahit Raşid'e ' Allah dünyayı yarattıktan sonra geride bir sürü çer çöp kaldığını görmüş ve onlara uygun bir yer bulamamış. Sonra da bunların hepsini toplayıp yeryüzüne serpmiş. İşte, onların düştüğü yerde Afganistan ortaya çıkmış. ' Afganlı bir mücahidin gözünde bile kendi ülkesi kıymetsizdir, değersizdir ve inandıkları, uğruna savaştıkları Tanrı katında dahi çöp hükmündedir. Sahiden de dünyanın damına benzeteceğimiz bu ülke tarih boyunca da hep böyle mi olmuştur?
Taliban'ın Kabil'e girmesiyle Afganistan yeniden dünyanın ilgi odağı oldu. Her şey o kadar aniden gelişti ki... ABD Trump döneminde Afganistan'dan çekileceğini ilan etmişti. Dünyada tekrar demokrasi rüzgarları estireceği umulan Biden'da çekilme kararının arkasında durduklarını söylemişti. Ancak hiç kimse işlerin bu kadar hızlı ilerleyeceğini ve Biden'ın sözlerinin mürekkebi kurumadan başkent Kabil'in Taliban tarafından teslim alınacağını beklemiyordu. Çok kısa bir süre sonra Taliban güçleri Batılılara egzotik gelen yerel kıyafetleri eşliğinde Kabil sokaklarında boy göstermeye başladı. Dünya olanları şaşkınlık içerisinde izlerken jeopolitik güçler yeni duruma uyum sağlamaya, ihtiyatlı bir bekleyiş içerisinde kendi çıkarlarını kollamanın derdine düşmüşlerdi.
Dünya kamuoyunun beklentileriyle jeopolitik veya emperyalist güçlerin çıkarları arasında geniş bir asimetri vardı. Sovyetlerin geri çekilişinden bir süre sonra da Afganistan'ın hemen hemen tamamı Taliban'ın kontrolüne geçmiş yaklaşık 5 yıllık iktidarlarında Taliban'ın ne olduğu görülmüştü. Taliban İslam şeriatının akla gelebilecek en aşırı yorumuna sahipti. Kadınlar kamusal alandan dışlandığı gibi ev dışındaki varlıklarına kesinlikle tahammül edilmiyordu. Kadınların ne bürokrasi de ne de iş hayatında çalışmaları söz konusu olabilirdi. Eğitim görmelerine, mektebe gitmelerine dahi göz yumulamazdı. Bu nedenle Taliban iktidara geldiğinde kız okullarını kapattığı gibi birlikte öğrenime de son verdi. Talibanın yasakçılığı sadece kadınlarla sınırlı değildi, yasağın kapsamı kız çocuklarına kadar uzanıyordu. Küçücük kız çocukları Talibanın dinsel yorumlarında kadınla eşdeğer tutuluyordu. Taliban aşiret milliyetçiliği ile dinsel fanatizmi birleştirmiş bir siyasi gövdeye sahipti. Yasakçılık sadece Afgan kadınlara da mahsus olmayıp, egemenlikleri altında yaşayan BM görevlisi, yardım kuruluşlarındaki kadınların bile belirledikleri şeriat hukukuna harfiyen uymalarını bekliyorlardı. Bu konularda çok sert ve acımasızdılar.
Dünya Talibanın bu özelliklerini bildiği için diğer konuları kısmen göz ardı ederek kadınlar konusundaki yaklaşımını odağa aldı. Geçmiş uygulamaları devam ettirecekler miydi, kadınlar yine eve kapatılarak, ancak erkek yakınları eşliğinde mi sokağa çıkabilecekti. Bu endişeler ABD'nin bu konulardaki umursamaz tavrına yönelik tepkileri arttırdı. Dünya Talibanın kuracağı düzene ilişkin endişeler taşırken ABD'nin gizli yürüttüğü diplomasi ile kendisini Taliban gerçeğine çoktan hazırladığı anlaşıldı. Öteden beri Pakistan'ın her türlü, ama öncelikle siyasi desteğine, Suudiler ve Birleşik Arap Emirliklerinin lojistik desteğine sahip olan Taliban bu aracılar aracılığıyla yapılan görüşmelerde inanılmaz pragmatizmi ile ABD'nin jeopolitik endişelerini gidermiştir herhalde diye düşünüyoruz. Dünya birkez daha emperyalizmin medenileştirici bir misyonunun olamayacağını, iyilikseverliğin onun doğasına en ters şey olduğunu bir kez daha anladı.
Medeni değerler, kadın erkek eşitliği, kadının kamusal alan dahil her yere serbest ve özgürce çıkabilmesi, kız çocuklarının eğitim hakları, kişi güvenliği, hukuk devleti emperyalizmin bencil çıkarları söz konusu olduğunda sadece buz üzerine yazılan bir yazıdan ibaret şeylerdi.
19.yüzyıl diplomasisinde Afganistan coğrafyasında oynanan oyuna ' büyük oyun ' deniliyordu. Bu oyunun iki büyük aktörü vardı ve bunlar Rusya ile Britanya idi. Büyük Asya coğrafyasına sahip olabilmek için Afganistan'ı mutlak surette kontrol etmek gerekiyordu. 19.yüzyılın ortalarında kendi Asyasını önemli ölçüde kontrol etmeyi başaran Ruslar açısından Afganistan'ın tutulması hem kendi güvenliğini sağlama almak demekti hem de özellikle Hindistan'ı egemenlikleri altında tutan Britanya emperyalizminin yönettiği coğrafyalara rahatça uzanmak anlamına geliyordu. Afganistan coğrafi konumu itibarıyla Asya'nın büyük güçleri olan İran'ı, Hindistan ve Çin'i denetlemenin jepolitiğini sunuyordu üzerinde egemenlik kurabilecek güce. Ancak sert coğrafyası dağları, vadileri ve çölleri ile tarih boyunca kimseye kolay kolay bu imkanı vermemişti. Ne Cengiz ne Timur nede öncesinde İskender bu haşin coğrafyada kalıcı bir egemenlik tesis edememişti. Modern tarihte ise Britanya dahil Sovyetler ve ABD'de bu coğrafyayı tam anlamıyla kontrollerine alabilmiş değillerdi.
Şimdide kadın erkek eşitliğinin, çocuk istismarının, Taliban şeriatının ötesinde tarih yine aynı oyunu önümüze seriyor. 19.yüzyıldan beri bu müstesna coğrafyada oynanan oyunun adı yine aynı: ' büyük oyun '. Bu oyunun tarafları bugün daha kalabalık, Çin, ABD, Rusya, Hindistan, İran, Türkiye, Pakistan ve diğer aktörler.