Adana’da Piç Olmak ya da Sabancıların Suçu Ne?
‘’Öteki Sabancılar Adana’da Piç Olmak’’, kitabın tam ismi bu. Zaten kitabın kapağını görünce pervasız bir metinle karışılacağımı umuyordum. Kitabın kapağında bulunan üç masum küçük çocuk fotoğrafı, provakatif başlığı daha kışkırtıcı hale getirmişti. Tüm bu unsurları hesaba katınca belli yargılarım, ön yargılarım oluştu. Ancak kitabı okuyunca ne yargım, ne ön yargım para etmedi. Pervasız bir otobiyografiden çok daha fazlasını buldum. Kitabın yazarı, her halde Türk matbuat tarihinde enderi bulunmayan bir cesaretle, yer yer patavatsız çıkışlarla beni çok şaşırttı.
Sevgi Sabancı’dan bahsediyorum. Hacı Ömer Sabancı’nın en büyük oğlu İhsan Sabancı’nın kızı. İhsan Sabancı’nın evli ve çocuklu iken gönlünü kaptırdığı ikinci, imam nikahlı eşi Nevin Hanım'dan olma kızı. Aile tarafından hiçbir zaman tasvip görmeyen bir evliliğin ilk meyvesi. Yaşadıklarını yazmaya karar vermiş. Ortaya 214 sayfalık bir kitap ortaya çıkmış. Her halde bir benzeri şu ana kadar olmayan bir otobiyografiden bahsediyorum. Kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman zihninizde bir suç örgütünün önemli bir mensubunun emniyet ifadesini okuma hissi uyandırıyor.
Cinayetler, intiharlar, aldatmalar, entrika, güç savaşları, haset, kin, öfke, kıskançlık, fuhuş, cezaevi, alkol dram… Ne derseniz var demek haksızlık. Olup bitenler tahminlerin ötesinde. Bu vesileyle birçok bilgiyi, Sevgi Hanım'ın yazdıkları sayesinde öğrenmiş oluyoruz.
Tahlile, izaha, eleştiriye, değerlendirmeye, ispata çok muhtaç bir metin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İlk defa yazma işine girişen bir kişinin acemilikleri çok aşikar ,bir o kadar da doğal bir yazım, konuşma dili yazıya dönüşmüş. Ancak aşikar olan somut bir gerçeği söylemeliyim; Sevgi Hanım da şimdiye kadar hiçbir yazara nasip olmayacak bir cesaret ve özeleştiri gücünü çok açık görüyorsunuz. Hatta özeleştiri değil, bizim memlekete pek uğramayan itiraf kültürü. Yer yer beni rahatsız edecek boyuta ulaşan, itirafı aşan ,ne var ne yoksa ortaya dökme , çuvalın dibini gösterme pervasızlığı.
Bunu yaparken de, ilk önce annesinin tüm açmazlarını, sonra kendisinin, daha sonra öz kardeşlerinin ve annesinin ailesinin tüm rezilliklerini anlatmaktan imtina etmeme. Bir insan babasının ailesini rezil etmeye karar vermişken, neden kendisini de kamuoyu ya da okuyucular nezdinde bu kadar küçük düşürücü bilgilere yer verir ki. Bunu yaparken de hiçbir filtre kullanmaz…?
Mesela annesinin, babası İhsan beyi kamyoncu sevgilisiyle aldattığını , bunu kendi evlerinde yaptığını, kendisinin de bu duruma küçük bir çocuk olarak şahitlik ettiğini, kendisinin evli bir erkekle ilişki yaşadığını… Cesaret ötesi bir tutum.
Bu nedenle, Sabancı Ailesi hakkında yazdıkları ağır ithamların doğruluğu hakkında okuyucuya itimat telkin eden bir karakter sunmuş da oluyor. Acaba Sabancı Ailesi, Sevgi Hanım'ın iddia ettiği gibi vicdansız insanlardan mı oluşuyor?
Kitap bize bir çok başlığı tartışmaya açarken ben, sadece meselenin yüzlerce uçtan oluşan yanıyla değil birkaç uça ilişmek istiyorum.
Sabancı Ailesi'nin, İhsan Sabancı’nın ikinci evliliği ve bu evlilikte eşi olan Nevin Hanım hakkındaki hislerinin , yargılarının , ön yargılarının , tavırlarının ne kadar doğru olduğu , zaman içinde anlaşılmış. Aldatmayı bir kenara koyduk, Nevin Hanım'ın özne olduğu fuhuş ticaretinin olduğu bir dramadan bahsediyoruz. Nevin Hanım'ın kız kardeşinin , İhsan Bey’in şoförü ile olan ilişkisi nedeniyle, Nevin Hanım'ın erkek kardeşinin şoförü öldürmesiyle sonuçlanan skandallar silsilesi.
Zaten Kayseri’den göç ederek gelmiş, ikinci eş meselesine tavır koyan bir kültürden gelen ailenin ,bu evliliğin İhsan beyi mahvedeceği hakkındaki öngörüleri de her geçen gün ilerleyen süreçte gerçekleşmiş.
İhsan Sabancı’nın, Sabancı Ailesi'ne mahus statükonun dışına çıkması da, İhsan Bey'i masumlaştırmıyor. Çorbanın içine viski koyup içecek kadar alkole düşmüş, bohem bir kişilikten bahsediyoruz. Buraya bir dipnot atayım. İhsan beyin resimlerine bakınca bohem bir tip görmedim. Yazılanlara vakıf olmasam, Nakşi müridi zannederdim. Neyse bu bahsi kapatayım.
Benim ilgimi çeken esas husus; İhsan bey ve ikinci evliliği hakkında Sabancı ailesinin tüm endişelerinin fazlasıyla gerçekleşmesi, Nevin Hanımın tüm tahminleri aşacak skandallara imza atması, tüm olup bitenler neticesinde otel köşesinde İhsan bey’in yaşamının sonlanması. Tüm bu bilgileri ise bizim Sevgi Sabancı sayesinde öğrenmemiz. Bu nedenle Sevgi Hanım'ın iddiaları irdelenmeye , Sabancılar açısından cevap verilmeye değer.
Sevgi Hanım'ın iddia ettiği ağır ithamların ispata ve izaha muhtaç olduğunu söylemeden de geçmeyelim.
Kamuoyunda çok sevilen ve sayılan, popülaritesi olan Sakıp Sabancı hakkında söyledikleri, kısmen mümkün olabilir. Her insanın aile içi ve dışa dönük yüzü makul seviyede farklı olabilir. Bu kadar geniş ailelerin yeni kuşak bireylerinin özel yaşamlarında sıkıntılar da olabilir. Sevgi Hanım'ın bu konulardaki vurgularını aşırı ve abartılı buldum. Kendisiyle, iddia ettiği konuları konuşmak için mail attım. Konuşmayı, program yapmayı çok arzu ediyorum.
Bu arada Marsa yağ fabrikasını Gilodo Ailesi'nden alınma sürecini uzunca yazan bir gazeteci olarak, Sabancıları eleştiren yazılar yazdım. Ancak her konuda, değişik duygulara teslim olarak kesinlikle Sabancılar haksızdır yargısında değilim. Kitap hakkında çıkan köşe yazılarını okudum. Sabancı Ailesi'ne ciddi haksızlıklar içerdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Sabancı Ailesi'nin Adana’da ve ulusal kamuoyunda, zenginliklerinden ve bundan doğan nüfuz ve güçlerinden bağımsız olarak millet nazarında ciddi bir kredilerinin ve sempatilerinin olduğunu kimse inkar edemez. Yaptıklarıyla bu durumu hak ettikleri kanaatindeyim.
Okullar, yurtlar, eğitim kurumları, öğrencilere burs, camiler, sosyal tesisler, spor tesisleri, kütüphaneler yaparak geniş halk kitlelerinde karşılıkları var. Türkiye’de sanata katkı konusunda yaptıkları da inkar edilemez. Festival sponsorlukları, müzeler, sanat galerileri , tiyatroya verdikleri destek, sinemaya sundukları katkı çok ciddi seviyede. Akbank uzun yıllardır Türkiye’nin tek caz organizasyonu olan festivalin sponsoru. Tüm bu elitist, burjuva kültürü işler olurken, fonda Sakıp Sabancı’nın ‘’köylü’’ aksanı ile konuşmasının anlamını da çok manalı buluyorum. Her gün onlarca insanın şehit olduğu bir dönemde çok ciddi risk alarak Prof. Dr Doğu Ergil’e hazırlattıkları Kürt Raporunu da unutmuyorum. Hala bir yanı muamma olarak kalan Özdemir Sabancı’nın kurban edilmesini de hatırlamak gerekiyor.
Adana’da Piç Olmak arabesk ögeler taşıyor, olabilir. Ancak memleket aydınının ve gazetecisinin arabesk’e teslim olmadan değerlendirmeler yapabilmesi gerekiyor. ‘’Zenginse haksızdır’’ hükmüne teslim olmamak, güce tapmaya da meyil vermeden soğukkanlı değerlendirmelerde bulunmak maharetini göstermemiz lazım gelir diyorum.
Sadede gelecek olursam;
Onlarca konu, yüzlerce iddiaları başımızdan boca eden mezkûr kitabı okuyunca içimde oluşan duyguyu söyleyeyim; Türk sinemasının İhsan Sabancı’yı konu edinen biyografik bir film yapması Türk seyircisine borcudur.