Adana'da hayatı felç eden olay
Teknoloji yaşamı kolaylaştırmak içindir; köleleştirmek için değil...
O gün Adana'da hayat felce uğradı...
Dolar mı yükseldi diye soracaksınız? Hayır, dünyanın henüz dolarla değil, obüs toplarıyla işgal edildiği dönemlerdi...
Peki, elektrikler mi kesindi? Ne münasebet, zaten şehrin dörtte üçünde elektrik yoktur, olan yerlere de saatle verilmektedir.
Sel? Hayır, efendim, Eylül ayında sel ne gezer?
Savaş mı çıktı? Adanalı, eksik gramajlı ekmekten korkar ama savaştan korkmaz...
Allah-ü Azim, tozun ve sineklerin içinden simit ve halka tatlıyı iştahla yer ve paşa paşa salgın hastalıklarda ölür ama asla boyun eğmez...
Peki, nedir Adana'da hayatı felç eden olay? Adana'da nöbetçi santral memuru uyumuştur.
Evet, bundan daha büyük felaket olamaz. Saat 24.00'e kadar görev yapan santral memuru evine gider ve nöbetçi santral memuru çalışmaya başlar.
Dönem manyetolu telefon dönemi... Facıt Hesap makinesi gibi olan telefon ahizesinin kenarındaki kolu çevirirsiniz. Az sonra bir ses:
"Alooo... Alo...."
"Şerefli Koçhisar şu numara..."
"Yıldırım mı, Normal mi acele mi?"
Artık işinizin durumuna göre, normal derseniz, ertesi gün öğlene kadar istediğiniz numara bağlanır; acele derseniz, şansınız varsa sabaha karşı görüşürsünüz, yıldırım derseniz eh bir saat kadar sonra görüşme imkânınız olur..."
Santral ve telefon bağlama olayları, basitçe anlatılacak gibi değil, ancak o dönemlerin sosyal yaşantısının başrollünü teşkil ederdi.
İŞTE O "TALİHSİZ GECE DE..."
İşte o talihsiz gecede Adana'nın dış dünya ile irtibatı kesildi.
Çünkü Nöbetçi Santral memuru uyumuştu.
Koca şehrin, sağlık, güvenlik, ticari haberleşmeleri yani henüz adı konulmamış şekliyle telekomünikasyon hizmeti, bir memurun uykusuna bağlıdır.
Maazallah memur, gündüz hanımıyla kavga etmiş veya arkadaşlarıyla uzun süre oyun oynayarak uykusunu ihmal edip, gece uyursa, şehir hayatı felç olur.
Gazete (16 Eylül 1937- Türksözü) bu olayı gündeme taşıyıp: "Evvelki gece gerek polis santrali ve gerekse polis karakolu, şehir santralinde memurun uyuduğunu tespit etmiştir.
Bu vaziyette bir yangın tehlikesi karşısında itfaiyeyi bulmak imkânı olmadığı nazarı dikkate alınırsa bu hareketin ne büyük mesuliyet doğuracağı aşikârdır" diye başlıyor ve sorunları tek tek sıralıyor.
YİNE DE DAHA GÜVENDEYDİK...
Şimdinin daha iyi olduğu sakın aklınıza gelmesin: O yıllarda haberleşme sisteminin kimin tekelinde olduğu biliyorduk... Santral da çalışanlar devletin görevli memurları idi.
Peki, şimdi, kimin elinde bilen var mı?
Bizi kim dinliyor? Kim fişliyor? Bilgilerimiz nerede toplanıyor?
Bir toplumun ilkellikten kurtulması, kullandığı cihazların parlaklığıyla değil, tabi olduğu sistemin bağımsızlığıyla ölçülür.
Bizim boynumuza gelişmiş teknoloji adına renkli, fırfırlı ve ışıklı zincirler taktılar.
Özgürlüğümüzü alıp, üretmediğimiz teknolojiyi verdiler.
Sizi bilmem; ama ben, güvenliğimi alıp bana kaygı veren teknolojiyi istemiyorum.
Elbette teknolojiye karşı değilim; ama teknoloji yaşamı kolaylaştırmak içindir, köleleştirmek için değil.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.