Adana Barosu seçimlerinin ardından (1)
Adana Barosu genel kurulu ve seçimleri tüm eksikliklerine karşılık zengin tartışmalar yaşanılarak, yoğun katılım sağlanarak sona erdi. Sürekli ertelenmesine, yapılıp yapılmayacağına dair kuşkular devam etmesine ve cehennemi sıcaklara karşılık meslektaşlarımızın gösterdiği ilgi dikkat çekiciydi. Seçilen yönetimi başta yeni başkanımız Av.Semih Gökayaz arkadaşımız olmak üzere kutluyor ve tebrik ediyoruz. Bu yazıda genel kurul sırasında yaşanılan tartışmalardan dikkatimizi çekenlerini değerlendirip, seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tabloya ilişkin bir analiz sunmaya çalışacağız.
Kanaatimizce Adana Barosu genel kurulu yapılan tartışmaların düzeyi, yoğunluğu, içerik zenginliği ve geleceğe bıraktığı işaretler itibariyle önemli sonuçlar doğuracaktır. Şunu rahatlıkla söyleyebileceğimizi düşünüyorum genel kurul başkanlık yarışının ve listeler rekabetinin ötesinde verimli, sağlıklı tartışmaların yapılmasına vesile oldu. Bu anlamda tüm barolara örnek teşkil edecek bir düzeyin yakalandığını düşünüyorum. Divan yönetiminin sergilediği bir takım yanlışlıklara karşılık genç meslektaşlarımızın sergilediği müspet, yaratıcı ve kararlı duruş geleceğe ilişkin umutlarımızı arttırdı.
Genel kurula ilişkin yazılarımızda sadece seçim yarışına indirgenmiş bir genel kurulun sorunlarımızın yakıcılığı ve aciliyeti düşünüldüğünde zaman kaybı olacağını, bundan kaçınmak gerektiğini söylemiştik. Meslektaşlarımızın olgunluğu, sorunlara vakıfiyeti ve özellikle genç avukatların kararlı tutumu bu endişelerimizi ortadan kaldırdı. Genel kurul sorunların önemli bölümünün tartışmasını yaparak, tespit edilen sorunların çözülmesi konusunda yeni baro yönetimine tavsiye kararları alarak sona erdi. Yaklaşık yedi saat süren müzakereler boyunca kırıcı olunmadan, en sert fikirlerin dahi kendini rahatlıkla ifade edebildiği demokratik bir zemin yaratıldı.
Adana Barosu genel kurulu sözünü memleketteki boğucu atmosferin dışından kurdu. Kutuplaşmanın yarattığı rehavet, zihni konfor salonun dışında bırakılmıştı. Siyasette oluşmuş ve artık kanıksanmış dikotomiler farklı eğilimlerin, varoluşların ortaya çıkmasını engelleyemedi. Can yakıcı mesleki sorunlarda, memleketteki anti hukuk uygulamaları da, işçi avukatlık olgusu da, CMK'da yaşanılan yanlış uygulamalarda, ekoloji sorunları karşısında baronun alması gerekli tavırda, meslek olarak baroculuğun kendisi de, uyum büroları gibi pek çok başlık enine boyuna tartışıldı.
Adana Barosu yaklaşık on üç yıldır Demokrat Avukatlar olarak bilinen geçmişin sağ-sol gruplaşmasını aşıp kendini sadece demokrat sıfatı ile tanımlayan grup tarafından yönetiliyordu. Gruplar her ne kadar yönetim organlarına sahip olsalar da varlıklarını daha çok seçim konjonktüründe hissettiriyordu. Bir kez genel kurullar yapılıp, seçimler bittikten sonra bir dahakine kadar kış uykusuna çekiliyorlardı.
Demokrat Avukatlar grubu 2000'li yıllarda AKP iktidarının muhafazakar demokrat kesildiği ve egemen söylemin demokratlığa dönüştüğü bir vasatta 'Sol ' olarak bilinen adını demokrat olanıyla değiştirerek kuruldu. Bu karar alınırken solun artık ideolojik bir duruşa dönüştüğü ve kapsayıcı olmaktan uzaklaştığı seçim alınabilmesi için de demokratlık gibi herkesin içini kendine göre dolduracağı bir boş gösteren ' ile yola devam etmenin pragmatizminin daha faydalı olacağı tespit edilmişti.
Ama Marx'ın da dediği gibi biçim ile içerik, söz ile davranış, zarf ile mazruf her zaman aynı olmaz. İçerik bazan biçimi aşabilir veya söz ile davranış örtüşmez. Türkiye'deki hakim söylem AKP iktidarının önce otoriterleşme sonrasında ise diktatörleşme eğilimlerinin gemi azıya almasıyla beraber tüm barolarda olduğu gibi Adana Barosu'nda da grupların biçimi değişmeye başladı. Cumhuriyetin varlığını iktidarın uygulamaları karşısında tehlike de gören meslektaşların önemli bir bölümü önceki alışkanlıklarını bir kenara bırakarak bu motivasyonla davranmaya başladılar. Bu eğilim gruplar arasındaki geçişgenliği arttırdı, edinilmiş alışkanlıkları değiştirdi ve Demokrat grubun hızla form değiştirmesini beraberinde getirdi. Demokrat grup giderek liberal ve cumhuriyetçi hassasiyetlerin ortak zeminine dönüştü. Seçim kazanma motivasyonu her şeyin önüne geçmeye başladı. Baroyu yönetmek, doğrudan iktidar olmak zamanında yapılması gereken tartışmaları çoğu kez ertelemeyi beraberinde getirdi. Her uzun sürmüş iktidarlarda olduğu gibi yabancılaşma, profesyonelleşme ve baroculuğun meslekleşmesi dediğimiz semptomlar kendini göstermeye başladı.
Bu birliktelik karşısında Meslekte Hizmet Grubu olarak bilinen oluşum kan kaybetmeye ve baroya yönelik iddialarından geri adım atmaya başladı. Mesleğin sorunlarını kurumlarla iyi ilişkiler kurmada ve iktidarlarla sorun yaratmama da gören bu grup önce sessizliğe çekildi akabinde ise sürekli güç ve motivasyon kaybetti. Omurgasını liberal sağcılığın oluşturduğu bu grup memlekette sağın yaşadığı dönüşümlerden de etkilenerek her geçen gün irtifa kaybetti. Merkez sağın çökmesi ve siyasette etkisizleşmesi grubun asabiyetini köreltti. MHP tandanslı adayların varlığı bu grubun hareket ettiği alanı kapsamaktan uzak olduğu için seçimler hezimete dönüşmeye başladı. Cumhuriyetçi hassasiyeti güçlü olan meslektaşların bir bölümü grubu terk ettiler. Siyasette olduğu gibi baroculukta da daha farklı ara formlar zuhur etti.
Bu ilk değerlendirmeleri yaşanılan değişimi daha anlaşılır kılmak için yaptık. Böylesi bir tarihsel arka plan olmadan yaşanılan değişimin kavranılamayacağını düşünüyoruz.